Arjantin'de geçtiğimiz ay yürürlüğe giren "anti-terör yasası" siftah yaptı. Catamarca'da maden aramalarına karşı çıkan on beş kişi gözaltına alındı; daha sonra dokuzu "anti-terör" yasasına muhalefetten tutuklandı. Bu konuda Şili, Türkiye, Arjantin fark etmiyor; kapitalizmin çıkarlarının zedelendiği yerde yerküreyi savunan insanların karşısına "anti-terör yasaları" çıkartılıyor.
Arjantin'de bugün aktif 121 maden alanı var. Yaklaşık 600 yeni maden proje ise sırada bekliyor. Maden alanları genellikle koruma altında olan/olması gereken özel doğa bölgeleri.
Yeni açılmaya çalışılan madenlere halk tepkili. Bunlardan son dönemde öne çıkanı Şili sınırındaki La Rioja eyaletinde Famatina bölgesi.
Halk uzun zamandır yerel eyalet parlamentosunun önünden ayrılmayarak tepkisini dile getiriyor. Bu durum La Rioja hükümet yetkilileri ve madenci şirketi Osisko'yu duraklattı.
Hükümet halkı ikna etme işine soyundu. İkna için medyayı kullanıyor tabii. Medya halkı "eğiterek" madenlerin getireceği "iyi şeyler"i anlatacak. Yerel hükümet Kanadalı şirkete sosyal vize alma derdine düştü kısacası.
Protestocular madenlerin yol açtığı zararlara yabancı değil. Özellikle maden ocaklarında ayrıştırma sırasında kullanılan suyun miktarı ve yine siyanür gibi kimyasalların yarattığı tahribatın farkındalar. Bir pankartta suyun öneminin altını şöyle çizmişler "Vücudunda yüzde 75 su var ama 1 gram altın yok!"
Terör Yasasının ilk kurbanları
Bölgesel nüfusun önemli bir kısmını barındıran Halk Meclisi'nde* yerliler ön planda. Çünkü toprağa yönelik saldırıyı kendilerine yapılmış olarak görüyorlar.
Topraklar "soluk benizliler" tarafından uzun zaman önce işgal edilmesine rağmen onlar toprağı hala kendilerine ait, varlıklarının bir parçası olarak tanımlıyor. Gösterilerde Evangelist Kilisesi'de var. Onlarda "Tanrıya ait olan bu topraklara dokunamazsınız" diyerek başka bir bağlamda da olsa talancılara karşı çıkıyorlar.
Öte yandan Catamarca eyaletinde yeni maden aramalarını protesto etmek için yol kesen kişilerden 15'i gözaltına alındı. Daha sonra ise dokuzu "terör fiili" işlemekten tutuklandı.
Neydi bu fiil? Yol kesmek.
Arjantin'de terörle mücadele yasası böylelikle ilk kurbanlarını almış oldu. Henüz yeni karşılaşılan bir durum olduğu için eylemciler ve avukatları şaşkın. Sıradan bir protestonun neresine terörün saklanabildiğini merak ediyorlar.
Sol popülizmin cilası döküldü
Kanser tedavisi sonrası görevi başına dönen Başkan Cristina Kirchner'se "Yerküreyi savunan insanlar haklıdır, derhal serbest bırakılmalıdır! Doğanın talanına son vermek için bırakın yeni maden ocakları açmayı, işleyenler dahi kapatılmalıdır!" demedi tabii ki.
O ara Malvinas Adaları adalarına doğru esen milli hisleri gıdıklamakla meşguldü. Sorun kapitalizmin çarklarının dönmesine dair olunca, sol popülizmin cilası dökülüverdi. Altından milliyetçi demagojik bir yığın çıktı.
Başkan Kirchner, Greenpeace gibi örgütleri suçlayarak neden onların petrol araması yapan yabancı şirketleri protesto etmediğini sorguluyordu. Öncelikle maden aramaları protestolarında herhangi bir uluslararası örgüt yok, hem ayrıca olsa ne olur, sorun bu mu? Oradaki halk kendisi bir araya gelip, kendi hayatını savunuyor. Ayrıca, petrol arama şirketlerine sanki izin veren kendi hükümeti değilmiş gibi demagojiye sarılmanın; bir de araya "uluslararası" gibi sözcükler serpiştirmenin, milliyetçilik çukuru içinde başka bir yaşam umudunu boğmaya çalışmaktan başka bir anlamı olabilir mi?
Muhtemelen maden talanı protestolarına katılan insanların büyük çoğunluğu, son seçimlerde sol gördükleri Kirchner'e ve onun yerel uzantısı olan Peronist, Adalet Partisi'ne (PJ) oy verdiler. Fakat ulusal hükümet mazbatayı alır almaz, en mühim icraatını anti-terör yasasını çıkararak ve altına hücum hesabı yeni maden alanlarının açılmasına izin vererek ya da ses çıkarmayarak yaptı.
Bu kararları alırken kimseye sormadı. Eleştirileri geçiştirdi. Sonuçta sokaktaki muhalefeti de devlet terörüyle yanıtladı.
"Seçmenin yüzde ellisinin teveccühü"
Kirchner başkanlık seçimlerinin ilk turunda aldığı yüzde 54 oy oranıyla dünyada başka ülkelerde de sık görüldüğü üzere akşam sabah övünmeyi ihmal etmiyor.
Oylarını bu hükümete veren insanların, muhtemeldir ki dünyanın belasını kendi başlarına açmak gibi haince bir emellerinin olamayacağı teslim etmemiz gereken bir durum olmalı.
Şimdi insanları cezaeviyle tehdit ederek, hesap sormak için dört yıl sonraki olası bir seçimi beklemelerini öğütlemek, saçmalıktan öte bir şey olamaz. Bu durum temsili demokrasinin, demokrasiden bir hayli uzakta olduğunu belgeler. Bu arada Arjantinliler yine de şükredecekleri bir durumla karşı karşıyalar. Çünkü henüz Arjantin'de yerküreyi savunan halkı, Ergenekon gibi bir örgütün "çevresinin çevresi" sayabilecek kabiliyette bir "bilge siyasetçi" yok.
Şimdi bunun benzeri soruları Türkiye için dile getirelim. Seçmenleri acaba Van'daki deprem görmezden gelinsin, Uludere Katliamı yapılsın, Hırant Dink bir kez daha öldürülsün diye mi oylarını Adalet ve Kalkınma Partisi'ne verdiler? (AS/HK)
* Halk Meclisleri (Asambleas Populares) Arjantin'de bir hayli yaygın bir "örgütlenme" biçimi. Sorun olduğunda bir araya gelen halk toplulukları genellikle bir ana yolu işgal edip, orada forum yapıp, karşı karşıya kaldıkları sorunu tartışıp sonrada ne yapılacaksa birlikte yapıyorlar. Herhangi bir hiyerarşiye ihtiyaç duymuyorlar, zaman zaman karşı tarafla ya da basınla konuşması için sözcüler seçiyorlar. En büyük avantajı/zaafı meclislerin sürekliliğinin olmayışı.