Fotoğraflar: Nurcan Keskin
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Viyan’la görüşmek için Erbil’den Duhok’taki Mam Resan kampına gittim. İki saat süren yolculuğun ardından kampa vardık. Kamp yetkilisinin tarifiyle çadırların arasından geçerek ilerlemeye başladık. Beni beklediklerini düşündüğüm üç kadını görünce arabadan inip onlara doğru yürüdüm, kadınlardan birisinin Viyan olduğunu kolundaki sargı bezinden anladım.
Çadıra davet ettiler. Karşımda oturan 20 yaşındaki Viyan'a arkasında duran oyuncak ayıcığı soruyorum. "Benim" diyor, "Esaretten döndükten sonra ağabeyim aldı".
Ameliyatlı kolunun pansumanı için gittiği revirde ilaç yokluğundan gerekli tedavinin yapılamadığını anlatıyor.
Viyan geride bıraktığı çocuğu hakkında konuşmaktansa Êzidî halkına yaşatılanları konuşmayı tercih etti. Saldırıda ölenler için "annemizi ve babamızı katlettiler" derken "anne ve babasını değil Êzidî halkından öldürülenleri" kastettiğini anlıyorum ilerleyen dakikalarda.
Önce aynı kampta kalan ve esaretten dönen Mizgin’in yaşadıklarının kendi yaşadıklarından daha ağır geldiğini söylüyor.
Sürekli "Biz" vurgusu yapıyor, "bilmediğim tek şey onların dinleri ve adetleri değildi, bir bebeğin nasıl tutulup, nasıl yıkandığını bilmeden anne oldum" demesiyle ilk kez ‘ben’ dediğini işitiyorum.
3 Ağustos 2014’te Viyan 14 yaşındaydı. IŞİD’in Tel Kasap köyüne yaptığı baskın sırasında tüm köyle birlikte esir alındı. Tel Kasap köyünü kontrollerine alan IŞİD’liler köydeki herkesi günler sonra Musul’daki Babus Cezaevi'ne götürdüler.
Viyan da 22 yaşındaki ablası ve diğer genç kadınlarla birlikte bir kamyonete bindirilip yine Musul’da bir okula götürüldü. O gün Viyan’ın iki aylık hamile annesini son görüşüydü.
İki kardeşin tutulduğu okulda köylüsü Cilan kötü şeyler yaşayacağı korkusuyla tuvalet aynasını kırıp bileklerini keserek hayatına son verdi.
Badus cezaevi* Musul yakınlarında bulunuyor. Irak'ın Bağdat'taki Ebu Gurayb Hapishanesi'nden sonra en büyük ikinci cezaevi. IŞİD 15 Haziran 2014ˋte ele geçirmişti. * Irak Hükümeti ve Haşdi Şabi (Halk Seferberlik Güçleri) 2017'de Badus Cezaevi'nde IŞİD'in yaklaşık 500 Şii mahkumu infaz ettiğini duyurdu. * Badus Cezaevi, New York merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (Human Rights Watch/ HRW) hazırladığı hak ihlalleri raporunda da yer aldı. * Dünya insan hakları örgütlerine göre IŞİD Badus Cezaevi'nde yaklaşık 500 mahkumu infaz etti. |
Viyan, ablası ve genç kadınlar bir süre Musul'da okulda tutulduktan sonra Suriye’nin Rakka bölgesine götürüldü. Musul’da başlayan toplu cinsel istismarlar orada da sürdü.
İki kız kardeş bir süre sonra Humus’a gönderildi. Ancak, iki kız kardeşin kaçma teşebbüsü yollarını ayırdı. Viyan IŞİD’in merkez olarak kullandığı bir karakolda, ablası bir İŞİD militanının karakola yakın evine götürüldü.
Abla götürüldüğü evde kendisine cinsel saldırıda bulunan IŞİD militanının silahıyla kendini vurdu, öldü. Viyan’a ablasının ölüm haberini ve ona yaşattıklarını bizzat o IŞİD militanı verdi.
IŞİD militanı karakolun zindanında tutulan Viyan'ı alıp kendi ailesiyle yaşadığı evine götürdü, yaklaşık bir yıl esir tuttu. Ablasının ölümüne sebep olan cinsel saldırıların aynısını Viyan'a da yaşattı.
Viyan bir fırsatını buldu, kaçtı. IŞİD militanları onu ikinci gün yakaladı. Günler süren sorgudan sonra kendini ilk götürüldüğü karakolda buldu.
Rusya hava saldırısında Viyan'ı alıkoyan IŞİD militanı ve ailesi ölünce Iraklı bir IŞİD militanı Viyan'ı Musul’a götürdü ve Musul kanunlarına göre resmi nikah kıydı.
Cihat
Cihat doğdu. Viyan oğluyla birlikte Bağdat Hükümeti’nin Musul’da IŞİD’e yönelik müdahalesiyle, birçok kez çatışmaların ortasında kaldı.
Viyan, IŞİD kontrolünde olan merkezde esir tutulanların arasında köyden arkadaşıyla karşılaştı, hava saldırılarında arkadaşı da çok sayıda IŞİD militanıyla birlikte hayatını kaybetti. Kendisi de ağır yaralandı.
Bir ay tedavi gördüğü IŞİD kontrolündeki hastanenin de saldırıya uğraması üzerine oğlu Cihat’la kontrolü IŞİD'den Bağdat askerine geçen karakola yerleştirildi.Yoğun çatışmaların yaşandığı beş ayın sonunda "Musul sokakları yanan insan cesetleriyle doluydu" diyor Viyan.
Beşinci ayın sonunda Bağdat askerlerinin Facebook üzerinden esir tutulanların ailelerine ulaşmaları için yaptıkları paylaşımlar sayesinde ağabeyi Viyan'a ulaştı. Ağabeyi Viyan'a annesi, babası ve iki kardeşinden o günden beri haber almadıklarını anlattı.
Viyan ağabeyi ve akrabalarla birlikte Kürdistan Özerk Yönetimi topraklarındaki Duhok’a geçerken oğlu Cihat’ı Musul’da bıraktı.
“Benim annem esir alındığında iki aylık hamileydi. Ben onbeşindeydim, onların zulmüne dayanamayıp intihar eden ablam ise 22 idi. Onları tanımıyordum. Adlarını, dinlerini, bir bebeğin nasıl tutulup yıkanacağını bilmeden anne oldum. Bana tecavüz edenlerin çocuğuna annelik edemezdim.”
Oğlu Cihat'ın şimdi nerede ve kiminle olduğunu bilmek istemediğini sık sık vurguluyor Viyan. Irak Hükümeti nezdinde hiçbir hukuki hakkı olmadığını, esaretten dönen kadınlara yönelik hükümetin bir çalışması bulunmadığını anlatıyor.
Yaşadıklarını Irak topraklarında bırakıp hayata yeniden başlamak için Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserlik Ofisi’ne adını yazdırmış. Şu an Avusturya’ya gitmek için sıra bekliyor. Yarım kalan eğitimine Avusturya’da devam etmek ve öğretmen olmak istiyor.
Konteynır
Viyan’a "Kendi yaşadıklarımdan çok ona üzülüyorum" dediği Mizgin'in durumunu soruyorum. Viyan'ın, Mizgin'i ziyaret edebileceğimizi söylemesiyle Mizgin’in kaldığı 30 metre karelik konteynır kabine gidiyoruz.
İçeriye girince Viyan'ın neden Mizgin için üzüldüğünü anlıyorum. Ürkütücü karanlığın içinde dizlerini içine çekmiş, bir eliyle de yüzünü tutan Mizgin'i görünce ayaklarının zincire bağlı olduğunu düşünecektim neredeyse. Hayli uzun boylu olduğu da fark ediliyor.
Mizgin Viyan'a kapıyı kapatmasını söylüyor. İçeride açık duran ışıkların aydınlatamadığı bu 30 metre karelik kabinin dışına taşan gerginliğin nedenini iki kadının aralarındaki konuşmalardan anlıyorum.
Viyan'a “Mizgin hanım için problem olmadan gidelim istersen” deyince yan yana oturduğumuz Mizgin elini dizimin üzerine koyuyor.
"Otur otur, o zaten burada değil!"
Viyan’ın sorduğu "o da mahkemeye gelecek mi" sorusunu da kısık ve bıkkın bir sesle yanıtlıyor: “Bilmiyorum ki!”
Bize ikram ettiği suyun ardından yüzünü görebileceğim şekilde oturduysak da ne benim ne de Viyan'ın yüzüne bakmadan, kapı aralığından içeriye sızan incecik ışığı takip eden Mizgin’in gözlerindeki yorgunluğu görüyorum.
Yorgunluğunu ve ertesi gün en az üç aktarmayla gideceği Bağdat yolunun uzunluğunu düşünerek ikram edilen suyu içtikten sonra gidelim dediysem de Mizgin yine oturmamızı istiyor.
“Günde kaç kere alınıp satıldığımı hatırlamıyorum. Ben de 3 Ağustos 2014’te esir alındım. Beni önce El Telafer’e daha sonra Musul’a götürdüler. Musul Badus Cezaevinde 40 gün kaldıktan sonra Rakka’ya gönderdiler.
“Beni Suudi asıllı DAİŞ’liden satın alan bir Amerikan asıllı DAİŞ’linin yanında bir süre kaldım. Irak’a geçtik. Ve sonunda kaçmayı başardım.
Mizgin özgürlüğüne yalnızca birkaç gün sevinebildi. Eşinin ve kızlarının kaldığı kampa gitmek istedi ancak eşi istemedi.
Mizgin bu kabinde kocasının kendisini ziyaret edip ’affetmesi’ için aylarca beklediğini söylüyor. Şimdilerde de onu reddeden ama boşanmayı da kabul etmeyen kocasıyla mücadele ediyor.
“Kocam beni DAİŞ’li adamların yanında kalmakla suçluyor ve beni boşamayarak da cezalandırıyor. Esir alınıp kaçırılmayı ben mi istedim? Hangi kadın başına bu felaketlerin gelmesini ister?”
Kocası kızlarının birkaç kez annelerini görmelerine izin vermiş. Sonraki gün Bağdat’a kocasından boşanmak üzere gitmeye hazırlanan Mizgin'le vedalaşıyoruz. Arkadan kilitlediği kabinin kapısı işittiğimiz son ses oluyor.
Viyan'la 39 derece sıcağın altında, 1704 insanın yaşadığı ama bize sadece gölgelerimizin eşlik ettiği çadır ve kabinlerin arasından geçiyoruz.
Az önce bana tek koluyla sarılıp vedalaşan, sonra saldırıda yanan ayaklarının üzerinde güçlük çekerek yürüyen Viyan'ın çadırına doğru gidişini izliyorum, beni Erbil’e götürecek arabayı beklerken. (NK/APA)
Yarın- Leyla: Beni Hala Ayakta Tutan Oğlumu Görme Umudu
Êzidî Kadınlar Konuşuyor: O Benim Çocuğum
Pazartesi bianet'te: O Benim Çocuğum
Zozan'a Ailenin Şartı: Doğacak Bebek Yetimhaneye Gidecek
Meyrem: Uzaklara Gitmekten Başka Çare Yok