Buralarda karanlığın erkenden çöktüğünü fark ediyoruz. Akşam saat 6’ya doğru gece oluveriyor. Aslında gündüz de alacakaranlık kıvamında geçiyor, gün ile gece arasında belki bir tonluk bir gölge farkı var. Güneş yüzünü pek göstermiyor, gösterse bile gözünü kırpmadan bakabileceğin donuk kırmızı bir küre şeklinde görünüyor. Hava hep puslu. Galiba hem nemden hem de egzoz dumanından kaynaklanıyor. Hanoi hava kirliliği açısından dünyada 2. sıraya yerleşmiş maalesef.[1] Motosiklet sürücülerinin çoğu maske takıyor. Trafiğin en yoğun olduğu sabah ve akşam saatlerinde hava gerçekten çok kötü.
Binamızın alt katında güzel bir kafeterya var. Orada kahve eşliğinde klimalı ortamda çalışmak iyi geliyor, hemen hemen her gün iniyoruz. Kafeterya çalışanları hepsi genç, bize alıştılar, gülücüklerle, hafif eğilip selam vererek karşılıyorlar.
Vietnam’ın dünyada Brezilya’dan sonra ikinci sırada gelen kahve üreticisi olduğunu biliyor muydunuz? Vietnamlılar kahve ile Fransız sömürge hakimiyeti döneminde tanışmış. Kahveyi sevmişler; kahve bugünkü Vietnam’ın gündelik hayatının olmazsa olmazlarından. Hanoi sokaklarında adım başı kahvehane ve kafeterya, günün her saatinde kahve içiliyor. Mönülerde Avrupa tarzı ve Vietnam tarzı kahveler iki ayrı liste halinde yer alıyor. Vietnam usulü kahve epey sert, kendine özgü yoğun bir tadı ve aroması var. Vietnam’a özgü kahve presi ile (Vietnamcada phin diyorlar) fincanın ya da kupanın içine damıtılarak hazırlanıyor.
Çoğu Vietnamlı kahveyi şekerle kaynatılıp koyultulan sütle tatlandırarak ve içine buz atarak içmeyi tercih ediyor, bu hazırlanış şekli artık dünya genelinde Vietnam usulü kahve olarak tanınmış, Google efendi öyle diyor. Teneke kutularda konserve halinde saklanan koyultulmuş şekerli sütü de ülkeye Fransızlar getirmiş. Geleneksel Uzak Doğu mutfağında inek sütü hiç kullanılmıyor. Fransa’dan Vietnam’a taze sütün getirilmesi imkansız olduğu için, bir de tropikal iklim koşullarında taze sütün saklanması da zor olduğundan sütü bu şekilde şekerle koyultarak dayanıklı hale getirme yöntemine başvurmuşlar. Bu koyultulmuş şekerli süt de kahve gibi Vietnam’da çok tutmuş, çok sevilerek tüketiliyor.
Vietnam’da kahvenin bunun dışında çok çeşit hazırlanış tarzı var ve hepsinin kendi adı var, kahve mönülerinde düzinelerce kahve çeşidi sıralanıyor. Sıcak soğuk, buzlu buzsuz, şekerli şekersiz, az kahveli çok kahveli, sütlü sütsüz, az sütlü çok sütlü, taze sütlü ya da koyultulmuş sütlü, ya da Hindistan cevizi sütlü; bir de tuzlu, yoğurtlu hatta yumurtalı! Bu bilgileri Vietnamca öğreten videodan öğreniyorum. Güler yüzlü genç kız tam 9 dakika boyunca Vietnam’da kahve siparişi nasıl verilir onu öğretiyor, videonun büyük bölümünde kahve çeşitlerini sayıyor.[2] Bizim gittiğimiz kafeteryalarda ‘Yumurtalı kahve’ çeşidine rastlamıyoruz, o her yerde yapılmıyormuş, Hanoi’da bu kahvede uzmanlaşmış bir iki yer varmış. Bu çeşidi de bir gün tatmak istiyoruz, acaba nasıl bir şey?
Asansörde yukarı çıkarken birden fark ediyoruz, burada 13. kat yok!
Yerel fauna ile tanışmaya devam. Mutfakta tatlı bir yiyeceği bir iki saniye açıkta bıraksan hemen kum tanesi gibi ufacık karıncalar üşüşüyor, gıdaları sıkı sıkı kapalı olarak ya da buzdolabında saklamak gerekiyor.
Geçen gece odamda yeni bir canlı türü peyda oldu. Gece yarısı kanat çırpma sesine benzer bir sesle uyandım, eyvah yarasa girmiş diye (akşamları bina etrafında uçuşuyorlar, görmüştüm) örtüyü başıma kadar çektim. Biraz dinledikten sonra bu tuhaf fırıltı sesinin dolabın içinden geldiğini fark ettim. Sabah dolabın içine Nurşen’le beraber baktık, bir şey göremedik. Belki de buranın çekirgesi ya da cırcırı gibi bir şeydir, o ötmüştür diye düşündük. Çıkarken pencereyi ve dolabın kapısını açık bıraktık, dolaptaysa çıksın diye. Sonraki geceler ötmedi, herhalde gitti. Ya da bizim kertmeyen kele Selami’ye akşam yemeği mi oldu? Cırcır olarak hayal edince şefkat duymuştum böçekcağıza, üzüldüm yenmiş olması ihtimaline…