Vicdani retçi Halil Savda, "hizmetten kısmen veya tamamen sıyrılmak kastı ile emre itaatsizlik" suçlamasından yargılandığı davanın 7 Aralık 2006'da görülen duruşmasında Çorlu Askeri Mahkemesi'nin kararı uyarınca tutuklandı. Savda o gün duruşmaya katılırken tutuklanacağını biliyordu ve aksi yönde eleştirilere rağmen bunu yapmaktan geri durmadı. Aşağıda duruşma öncesinde yazdığı ve davranışının sebeplerini açıkladığı mektubu yayınlıyoruz. Savda halen Çorlu Cezaevi'nde...
2004 yılı kasım ayında cezaevinden tahliye olur olmaz ellerim kelepçelenerek askere götürüldüğümde aldığım vicdani ret kararının zorluklarını biliyordum. Uzun ve zorlu bir süreç yaşayacağıma dair bir farkındalık vardı. Osman Murat Ülke'nin, Mehmet Bal'ın yaşadıkları zorlukları ve içine sürüklendikleri "sivil-medeni ölüm"ü çok sınırlı bir bilgiyle de olsa biliyordum.
Vicdani ret kararımın yol açacağı bütün zorlukları bilerek kararımı verdim.
Savaşın ve yıkımın merkezine oturmuş bir coğrafyada büyümüş olmam tavrımı barıştan ve şiddetsizlikten yana koymamı beraberinde getirdi. Bir iç savaşın kana buladığı bir coğrafyada büyümüştüm ve bu kanlı tarihten bende nasibimi almıştım. Bundan sıyrılma çabası anlamlı olabilirdi.
Nitekim öyle yapmıştım. Militer yapı ve zihniyetlerinin reddi önem taşıyordu. Vicdani red eylemim yalnızca militarizmin teşhirine yol açtığı için değil; militarizme dair kamusal bir tartışmayı da beraberinde getirmesi bakımından büyük öneme haizdir. Türkiye'deki militarist yapının zayıflatılması ve gittikçe aşılması böylesi bir duruşla mümkündür.
Ayrıca benim vicdani red tavrım yalnızca savaşı, şiddeti ret etmek değildir; hiçleşmenin, iradesiz kılınmanın ve nesnelleşmenin de reddidir. Aynı şekilde bir barış ve özgürlük savunusudur. Bireyin vicdansal gerekliliğinin bir ifadesi olarak vicdani red, Türkiye'de yaşanan uzun çatışma ortamının kalıcı barışa evrilmesine dönük çabalara katkı yapması açısından da gerekliydi.
"Kürt Sorunu"nda şiddetin çözümleyicilikten uzak oluşu çok bariz iken TSK'de görev almamın mantıki, vicdansal ve ahlaki bir açıklaması olmayacaktı.
Bu tavrım yüksek cesaretimden ileri gelmiyor; ürküntülerin kıyılarında geçirdiğim yılların beni korkak yaptığını belirtmem kendime haksızlık olmayacaktır. Evet kavgayı, kanı, silahı kullanmayı, dövmeyi, yüksek sesin tahakkümünü, otoritenin verdiği saygınlığı sevmiyorum.
Ben, dövülmekten, otoriteden, silahtan, acıdan ve zapturapt altına alınmaktan korkuyorum. O yüksek cesaret nutukları oldum olası bana hep anlamsız gelmişti. Yine de vicdani sorumluluk bildiği gibi yaşamanın bilincini yaratmıştı. Bütün zorluklara rağmen akıl ve vicdanın optimalinde özgürlükçü duruş olanaklı oluyordu. Bu cesaret sahibi olmaktan ileri gelmiyordu. Korkmanın bilinci denebilir belki.
Ellerim kelepçeli olarak Tekirdağ/Beşiktepe kışlasına götürüldüğümde askerlik yapmayı dolayısıyla askeri üniformayı giymeyi, askeri emir komutaya uymayı reddettim. Bunun üzerine hakkımda tutanak tutuldu. Bir sivil olmama rağmen askeri kurallar bana dayatılıyordu ve askeri kanunlar bana uygulanıyordu. Bunu reddettim. Asker olmadığımı askeri kurallara uymamın mümkün olmadığını belirttim.
Günlerce Tekirdağ Askeri Disiplin Cezaevinde tecrit odası denilen kirli soğuk ve tabutluğu andıran bir hücrede tutuldum. Oradan emre itaatsizlikte ısrar suçlaması ile sevk edildiğim Çorlu Askeri Savcılığınca tutuklandım. Çorlu Askeri Cezaevine konuldum. Hücrede ve askeri cezaevinde geçirdiğim süre yaklaşık 40 gündür. 28 aralık 2004 tarihinde Çorlu Askeri Mahkemesine çıkartıldım.
Askeri Mahkemede yaptığım yazılı savunma ile Vicdani Red tavrımı savundum ve askerlik yapmayacağımı tekrarladım. İlk duruşmada tahliye edildim. Çorlu askerlik şubesi askere gitmeyeceğimi bilerek askeri birliğe gitmem için bana 1 gün izin vererek serbest bıraktı. Türk devletinin Vicdani Redçileri hapse atması, zorla askerlik yaptırması Uluslararası Sözleşmeleri hiçe saymaktır.
Serbest bırakılmamın altında yatan ilk neden, bu nedenle Uluslararası kamuoyundan gelen tepkileri törpülemektir. İkinci neden ise Türkiye iç kamuoyunda vicdani reddin tartışılmasının önüne geçmektir. Çünkü vicdani retçiler içeri alındığında zorunlu askerlik uygulaması ve militer yapı sorgulanmaya ve tartışılmaya başlanıyor.
Bu ise militarist yapıyı zayıflatmaktadır. Çünkü ordunun tartışılmaya başlanması egemen otoriter yapıların aşılmasını beraberinde getirmektedir. Bu tür tartışmalardan kaçınmak amacı ile vicdani redçiler uzun süreler hapiste tutulamamaktadır. Bırakılmamın altında yatan da bu gerçeklikti.
Yapılan ikinci duruşmada Askeri Ceza Kanunu'nun 87. Maddesi ile düzenlenen emre itaatsizlikte ısrar suçlaması ile 3 ay 15 gün ağır hapis cezasına çarptırıldım. İkinci duruşmaya tutuklanacağım için gitmedim; Askeri Birliğe gidip teslim olmadığım için firari olarak aranmam çıkartılmıştı.
Avukatım Suna Coşkun katılmıştı. Avukatım mahkemenin verdiği kararın adil olmadığını, uluslar arası sözleşmelere aykırı olduğunu, sivil olmam nedeni ile askeri mahkemede yargılanmamın hukuki olmadığını belirten dilekçesi ile kararın lehime bozulması için Askeri Yargıtay'a itiraz etti. Davayı 13.06.2006 tarihinde görüşen Askeri Yargıtay 3. Dairesi Çorlu Askeri Ceza Mahkemesinin 05.12.2005 tarihli kararını aleyhime oy birliği ile bozdu.
3. Dairenin bozma gerekçeleri şunlardır:
* Daha önceki yargılanmalarıma -iki defa siyasi nedenlerle yargılanmıştım ve toplam on yıl cezaevinde yatmıştım- ilişkin hüküm ve infaz evraklarının dosyaya ithal etmemesi ve vicdani red tavrımın gerçekleştiği tarihte psikolojik muayenemin yapılmamış olmasını ilk bozma gerekçesi olarak sunmaktadır. Öyle sanıyorum Askeri Yargıtay işi psikolojik unsurlara bağlayarak çürük raporu verme noktasına getirmek istiyor. Bunu kabul etmem tamamen akıl dışı bir uygulamaya beni ortak kılacaktır. Adeta 'askerlik yapmayan, yapmak istemeyenler hastadır' denilmek isteniyor. Bir hastalık durumundan bahsedilecekse eğer ölmek ve öldürmek üzerine inşa edilen askeri kişilik olmalı. Onu red etme tavrı değildir.
* Hizmetten tamamen sıyrılmak maksadı ile emre itaatsizlikte ısrar ettiğime dair suçun manevi unsurunun oluştuğuna müteakil Askeri Ceza kanununun 88. Maddesinden yargılanmam gerektiği belirtilmektedir. Bu daha ağır bir ceza alacağım anlamına gelmektedir.
Tekirdağ/Çorlu Askeri mahkemesinde yeniden yargılanacağım. Duruşma 7 Aralık 2006 sabah saat dokuzda yapılacak.(HS/EÜ)