söylesem, dalından koparılmış bir gül gibi boynunu bükersin
söylemesem dalına uzandığım gülü küstürürüm…
Özgün E. Bulut’un 5. Şiir kitabı Kırılma Vakti Totem Yayınları’ndan çıktı. Beş bölümden oluşan kitap, Özgün E. Bulut’un hayata ve içsel dünyasına yaptığı yolculuktan izler taşıyor. ‘kırılma vakti’, ‘hatıra defteri’, ‘serzeniş’, ‘yol’ ve ‘satır arası’ olarak gördüğü hayata öfkesini, umudunu, hüzünlerini taşıyor. Şiirler ne kadar da kişisel bir arayış olarak okunsa da toplumsal bir bellek oluşturmanın peşinde olan Bulut, çıktığı yolda ilerlemeye devam ediyor. Vicdan diyor, kana öfke değmesin diyor, barış diyor, sevda diyor. “herkes için bir vicdan takın askıya/ filmin sonuna yetiştirin bütün çığlıkları, kederleri düşleri/ sonra yola düşüp, iyi yolculuklar görün” diyor.
‘kırılma vakti’ daha çok iç ses olarak okunabilir. Ancak o ses önümüze toplumsal bir duruşu, toplumsal bir sesi koyuyor. Kırılma anları vardır toplumsal hayatta. Erkeğin kadınla, kadının erkekle, çocuğun babayla babanın çocukla, akın karayla karanın akla, bireyin devletle devletin bireyle ilişkilerinde çok net olarak yaşanan anlar, ilişkileri belirleyen bir sürece doğru yol alır. İşte hayat bundan sonra akar. Ülkede yaşanan da tam olarak budur. Kürt meselesinde böyle anlar vardır. Sivas böyle okunabilir. Hrant Dink’in katledilişi böyle bir andır. Özgün E. Bulut, yağmurdan, fırtınadan, kopukluklardan umut açmaya çalışıyor. Vicdan ile dizeler oluşturup, sevda bahçesinden kapılar açıyor. Kırgınlıklardan bahara uzanan gökkuşağına öncelik veriyor. Daha da önemlisi ‘ben buradayım inadına’ diyor.
“acının vurduğu yer/ hatıra defteri/ hükümsüz denklem/ kana öfke değmesin/ sesin dalgaları/ şarkıdır artık” gibi başlıklar insanı hayatla buluşturuyor. Hüzün, sevda, dostluk, kırılmalar, yani hayata dair ne varsa içine çekiyor okuyucuyu.
Sevda her zamankinden daha çok konuşuyor rüzgârla, kitaplar konuşuyor, gök yere dil döküyor, demir atmış bir vapur ağlıyor… An be an farklı duygular şekilleniyor ‘Kırılma Vakti’nde…
Yaşam kokan mısralar, Özgün E. Bulut’un iç dünyasını dış dünyaya açan küçük bir pencere misali, yaptığı yolculuktan izler taşıyor. Öfkesini, umudunu, hüzünlerini döküyor sözcüklere…
Kafiyeye sahip olmakla birlikte serbest bir tarzda yazılan Kırılma Vakti beş bölümden oluşuyor. Şiirler kişisel bir arayış olarak okunsa da aynı zamanda toplumsal bir bellek oluşturmanın da peşinde şair…
“Vicdan’’, “Barış’’ diye seslenen mısralar; “herkes için bir vicdan takın askıya/ filmin sonuna yetiştirin bütün çığlıkları, kederleri düşleri/ sonra yola düşüp, iyi yolculuklar görün” şeklinde göz kırpıyor bize.
‘’….bana kendi suyundan bir damla getir / karışsın suyuma merhaba desin aktıkça/bana toprağından bir dağ yarat/göğsüme yastık olsun’’
gece
öyle uzak bir andı
olmadık düşünceler
karışarak köpüğüne dalgaların
vuruyordu kendi kıyısına
kusursuz bir gelindi ay
zehir zıkkım yanını silkeliyordu gecenin
hâlâ duvarda asılı saatler var
hâlâ fotoğraflar inmedi oradan
öyle bir andı işte
göz kamaştırıyor yıldızlar
ateşböcekleri hasadını yapıyor karanlığın
titrek parmaklar arasında tedirgin duruyor
kehribar tespih taşı
gittikçe uzuyor çorak yoldaşlığı ile gece
sığınaksız ve hüzünlü kitaplar konuşuyor
köpekler kaçıncı havlamada
içe kapanık bütün sözler yolculuk telaşında
öyle bir andı işte
sevda her zamankinden daha çok konuşuyor rüzgarla (RDY/HK)
* Kırılma Vakti, Özgün E. Bulut, Totem Yayınları, 2013, 64 sayfa