Geçtiğimiz hafta Venezuela'da başkent Caracas'ta hükümet karşıtı gösteriler başladı. Bu protestolar sırasında üç kişi hayatını kaybetti. Ölenlerden ikisi öğrenci bir diğeri ise toplumsal mücadelelerde ön saflarda yer alan Chavez yanlısı Juan Montoya adlı devrimci bir militandı.
Devlet Başkanı Nicolas Maduro ölüm olayları ile ilgili yaptığı açıklamada Montoya ve öğrencilerden birinin aynı silahtan çıkan kurşunlarla öldürüldüğünü belirtiyordu.Son dönem gelişen bu olayların nedenine bir göz atacak olursak ilk elde karşımıza şunlar çıkıyor.
Öncelikle teslim edilmesi gereken bu istikrarsızlık halinin uzun yıllara yayılan bir hal olduğunu ve önemli ölçüde kanıksana geldiğini görebiliriz. Bu süregelen istikrarsızlık durumunun en temelde belirleyeni ise petrol.
ABD ve müttefiklerinin bölgede özellikle Venezuela gibi zengin petrol kaynaklarına sahip bir ülkede egemenlik arayışı içerisinde olmayacağını düşünmek bir saf dillik olur. (1)
Maduro'nun ilk tepkisi de bu yönde oldu. 2002'de Chavez'e karşı yapılan darbenin bir benzerini organize edebilmek için bir süredir ülkede istikrarsızlığın körüklendiğini öteden beri dile getiriyordu. Bu doğrultuda üç ABD'li diplomat sınırdışı edildi. Burada ayrıca eski Kolombiya Devlet Başkanı (2002-2010) Alvaro Uribe'nin ismi ön plan çıkıyor.
Uribe bölgede özellikle paramiliter gruplar, uyuşturucu kartelleri ve Kolombiya ordusu içinde koruduğu ilişkileri sayesinde, ABD politikalarının şahin kanadını temsil ediyor. (2)
Nitekim başkanlığı döneminde bölgedeki bütün militarist gelişmelerin destekçisi olmuştu. 2002'deki Venezuela'da Chavez'e karşı sahneye konan darbe sürecine de aktif destek verdiği biliniyor. Ayrıca son dönemde Kolombiyalı paramiliter grupların sabotaj amaçlı, onun desteğinde sık sık Venezuela'ya sızdığı belirtiliyordu.
Bütün bu süreçteki kritik eşik ise Chavez'in ölümü oldu. Maduro'nun seçimi az bir farkla kazanıp enflasyon baskısı altındaki ülkeyi rahatlatamaması, Latin ülkelerinin neredeyse gelenekselleşmiş olan yolsuzluk ilişkilerine son veremeyişi ve gündelik şiddetin sokaklardaki hakimiyeti sorunun diğer boyutunu oluşturuyor.
Bundan sonra ne olur sorusunu yanıtı açık değil. İlk elden görünenleri sıralarsak, yakın zamanda bu tarz sokak gösterileriyle muhalefetin iktidara geri adım attırma olasılığı yok. Çünkü sosyalist hükümetin de güçlü ve militan bir kitle desteği var.
Bu toplumsal desteğini Chavez'in ölümü sonrası da ihmal etmeden komünler ve kooperatiflerle büyütüyor. İktidarın sosyalizan politikalarından hoşnut olan ve aynı zamanda kendi eyleminin bir parçası olarak gören, özellikle kırsal alanda yoğunlaşan bu kesimlerin kolay kolay pozisyonlarını terketmesi beklenemez.
Bunun karşısında muhalefette, ülkedeki bazı basın organları ve batı medyasının kışkırtıcı ve tek yönlü yayın anlayışı göz önünde bulundurulduğunda provokatif tutumunda ısrarlı olacaktır.
Çünkü yukarıda işaret etmeye çalıştığım kaotik yapı buna el veriyor.Ayrıca son yerel seçimlerin gösterdiği üzere şehirli orta sınıfların iktidardan yana hoşnutsuzluğu sokağa dökülebilir düzeyde. Görünen o ki Maduro yönetimini çatışmalı günler bekliyor, bütün bu gerginliklerin ortasından mülkiyet ilişkilerine köklü bir biçimde dokunan tarzda yenilikler gündeme alınabilir mi bu ayrı bir soru olarak duruyor. (AS/HK)
(1) Bunu düşünmek için sadece Karayipler'de sınırlı olanakları, deprem ve kolera sonrası yıkılmış haliyle özel bir önem atfetmeyen(Küba'nın yakınlarda olmasının ötesinde) Haiti'de, ABD'nin yüzyıldır devam eden hegemonyasını pekiştirme ihtiyacı hissetmesi bile önemli bir gösterge olsa gerek.
(2) Yakın zamanda Kolombiya'da Alvaro Uribe'nin adı yeni bir skandala karıştı. Santos hükümeti ile FARC arasında yürüyen barış görüşmelerini sabote etmek amacıyla ordudaki eski ilişkilerini kullanarak, müzakerelere hükümeti temsilen katılan kişileri dinlettiğinin açığa çıkması sanırım aşağı yukarı nasıl biriyle karşı karşı olduğumuzu gösteriyor.