Kent içinde militarizmi, devlet ideolojisini çağrıştıran hemen her şey bostan korkuluğu görevini görür. Taksim Meydanı'ndaki panzer, tipinizi beğenmediği için kimliğinizi görmek isteyen polis, şehrin en güzel yerine kurulmuş orduevleri, uyumayan gardiyan dediğim mobese kameraları ve cezaevleri...
Bir istatistik veremem ama rahatlıkla söyleyebilirim ki cezaevlerinin şehir dışında olanı genel olarak kabul görür. Hatta çerçeve geniş tutulabilir. Yoksulun da, "ortama" yani çoğunluğa ayak uyduramayan kimliklerin de şehir dışında olanı daha bir münasip düşer.
Geçen haftalarda KİPTAŞ (İstanbul Konut İmar Plan Sanayi ve Ticaret A.Ş) Genel Müdürü İsmet Yıldırım, Metris Cezaevi'nin şehir dışına taşınacağının haberini şu cümlelerle duyurdu: "Metris Cezaevi şehrin içinde kalıyor. Şehrin dışında bir yere kaldırmak için uğraşacağız. O konuda bir çalışma var. Kentsel dönüşüm çerçevesinde bunu yapacağız. Venezia bittiğinde Metris de taşınacak."
Şimdi burada bir es verelim... Venezia evlerine kilitlenelim.
Adından da belli olacağı üzere Viaport Venezia Evleri Gazi Osman Paşa'da, Venedik şehrinin maketi olarak projeye geçirilecek. Venedik sakinlerinin ve tabi ki de misafirlerinin Grand Kanal üzerindeki gondol sefasının emsali olabilecek çakma kanalı da düşünülmüş elbette. Kötü tesadüf ki, Metris Cezaevi'nin görüş alanı ile bu evlerin kurulacağı arazi neredeyse karşı karşıya.
Bugüne kadar İstanbul ilçeleri içerisinde gerek suç oranının yüksek olması bakımından gerek Gazi Olayları sonrası çağrışımını "terör yuvası" olarak salık vermesi bakımından Gazi Osman Paşa'nın mimli bir yer olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki Gazi Osman Paşa'da oturan birine en çok sorulan soru "Gazi Mahallesi'ne yakın mısın?" sorusudur.
Kentsel Dönüşümle birlikte Paul Virilio'nun "Suç Bölgeleri" (Suç işlenme oranlarının yüksek olduğu yerler) olarak tanımlayacağı bazı İstanbul ilçeleri, modern yöntemlerle dolayısıyla naif ve çekici yöntemlerle işaretlenip, proje kapsamında hedef haline getiriliyor. Teşbihteki mübalağayı mazur görün. Aynı Maraş Olayları'nda bazı evlerin çarpı işaretiyle fişlenmesi gibi.
Suç ve Terör bölgeleri olarak anılan muhitlerin Kentsel Dönüşüm'le tanışma biçimleri yer yer değişiyor. Örneğin Dolapdere'de, "Yerinde Dönüşüm Projesi"nden çok "Yerinden Etme Projesi" geçerli. Yerinden edilen insanlar kalmayınca ortada problem de kalmıyor. Neresinden tutarsan tut eline "alt sınıf" geleceği Gazi Osman Paşa'da ise "el verdiği kadar mutena, yaşanılası yerler" oluşturulmaya çalışılıyor.
2.500 lüks konutluk Viaport Venezia Projesi de bunlardan biri. Küresel politikalar gereği devletin, birçok ülkede olduğu gibi müstahkem bölgelerde yaşayan öz vatandaşları ile yetim vatandaşları arasında olabilecek her türlü insani ilişki trafiğini kesmesi gerekiyor. Bir diğer aşama öz vatandaşların manzaralarının düzenlenip, ayıklanması. Gene bir istatistik veremem ama kim ister ki cezaevi manzaralı lüks konut sahibi olmayı. Yıldırım'ın sözlerine tekrar kulak verelim: "Venezia bittiğinde Metris de taşınacak."
Cezaevlerinin kamunun görüş alanında olmaması gerektiğinin özellikle bizim ülkemizde çok daha geçerli sebepleri var. Hayata Dönüş operasyonunda Bayrampaşa Cezaevi çevresinde oturan insanların o gün orada 12 kişinin öldürülmesine tanık olmaları yeterince kan dondurucu.
Hâlihazırda Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre yaklaşık 128 bin kişi bulunan cezaevlerinin çoktan kapasitesini aşmış durumda olduklarının bilgisi de var. Bu durumda -kentin dışında olmak suretiyle- yeni cezaevleri için uygun araziler aranmaya başlanmalı. Kent içinde bir bostan korkuluğumuz olmayı versin. (FG/HK)