Bu yazı bir tanıtım yazısı değil. Bu yazı bir eleştiri yazısı hiç değil. Bu yazı sadece ve sadece gerçeğin portresidir.
Size, Shakespeare’in “Venedik Taciri" isimli tiyatro oyunundan söz etmek istiyorum.
Bu oyunu izlediğinizde veya okuduğunuzda, ilk başta Yahudi karakterini sevmeyebilirsiniz.
Yahudi size, iğrenç, merhametsiz, düşkün bir karakter gelebilir, çünkü oyunun diğer karakterleri ona öyle bakıyor. Biz ise bu yazıda o Yahudi’nin gerçeğine odaklanacağız.
ben, bu oyunu ilk okuduğumda Shakespeare’den nefret etmiştim. Yahudi’nin haklılığına rağmen bu kadar kötü bir karakter olarak yansıtılması benim onayladığım bir durum değildi. Çünkü içinde Kürt halkının gerçekliğini görmüştüm, halkımın gerçekliğini.
Daha sonra onun da bu gerçekliği farklı bir şekilde göstermeye çalıştığını anladım. Ve Shakespeare’e duyduğum nefret yerini koşulsuz bir saygıya bıraktı.
Shakespeare kelimeleri ustaca kullanırken bir kez daha görmek istemeyene dahi “görünmeyenlerin” acı gerçeğini gösteriyor.
Öncelikle eserde bahsedilen dönemin Venedik’inden kısaca bahsedelim. Venedik, 17. Yüzyılda Avrupa’nın en önemli ticaret merkezlerinden biriydi.
Ayrıca tarihte en uzun süre devam eden cumhuriyet sistemidir. O dönemde İtalya’daki tüm şehir devletlerinin hâkimiyeti belli ailelerin elindeyken, Venedik ailelerin emrine girmemiş, düklerce yönetilmişti.
Dönemine göre çok adaletli olarak da bilinir. Tabi bu resmin bir yüzü Venedik’in gösterilenin dışında bir yüzü daha vardı.
Arka planda pohpohlanan bu adalet, ilk cumhuriyet, eşitlik sloganlarının yanında tarihteki ilk gettolaşmanın da yeri olmuştu Venedik. Tabi bu gettoya kapatılanlar Yahudilerdi. Yani yapılan güzellemeler ve atılan o naralar üst kimlik olan, çoğunluk olan Hristiyanlar içindi. Tabi bu oraya özgü bir şey değil.
Genel olarak baktığımızda dünyanın neredeyse her yerinde, her ulus devlet yapısında, isimleri ve kimlikleri değişse de Venedik’teki Yahudilerin gerçeklerini görebiliriz.
Örnek olarak Amerika’da siyahiler, Avrupa’da mülteciler, İngiltere’de İrlandalılar, Ortadoğu’da din, mezhep, etnisite gibi kimliklerden türeyen nefretler gibi örnek yüzlerce, binlerce sayabiliriz.
Egemen olanın nefret siyaseti her ne kadar isim ve şekil değiştirse de dünyanın her yerinde her zaman aynı kendisini göstermiş, göstermeye devam etmektedir. Ki bugün Türkiye için bunu söylemek abartıya kaçmak bir yana eksik bile kalacaktır. Şimdi bu eseri azınlıkların portresini görmek adına inceleyelim. İçinde kendi gerçeğinizi görebilirsiniz.
Eserdeki karakterler:
Antonio
Venedikli bir tüccar olan Antonio, inançlı bir Hristiyan’dır. İhtiyacı olanlara yardım eder. Yahudileri sevmez, faiz ile uğraştıklarını söyler bu yüzden yüzlerine tükürme hakkını bulur kendinde. Antonio arkadaşı Bassanio’nun en yakın arkadaşıdır. Yani iyi bir karakterdir iyi bir Hristiyan’dır. Eserin Yapılan filmde de yakışıklı bir figür kullanılmıştı yani estetik, çekici bir kişilik olarak yansıtılmıştı. Birde Venedik’te kredisi yüksektir, saygındır.
Bassanio
Bassanio, Antonio’nun uğruna ölümü göze aldığı en yakın dostudur. Eserin içinde geçen olayların asıl kaynağıdır. Hareketli ve zeki bir karakterdir. Portia ile evlenerek zengin bir mirasa konmayı amaçlamış bu yüzden Antonio’dan borç istemiş onu borçlandırmıştır. Antonio’ya olan borçlarını da evlenince ödeyebileceğini düşünmüştü. Portia’ya, sevdiği o kadına yüklediği anlam ise arka planda tamamen çıkardır. Tabi ağzının iyi laf yapabilmesi ve zekâsı bu çıkar odaklı yaklaşımını gizlemektedir.
Shylock
Yahudi bir tefecidir Shylock. Yahudi olmaktan son derece gurur duyuyor kendisi ama herkes tarafından bunun için sürekli aşağılanıyor. Muhtemelen kimliği çok fazla aşağılandığı için tutucu bir biçimde savunuyor oda, bir öz savunma mantığı yani. Venedik’te çok sevilmez Hem Yahudi hem tefecidir. Anayasal olarak bile ayrıcalıklı olanlar, Hristiyanlar niye sevsin ki onu? Oysa Venedik’te, Yahudiler mal-mülk güvenceleri olmadığı için pek yatırım yapamazlardı. Tek seçeneği vardı oda tefecilik yapmak.
Portıa
Portia, adından güzeller güzeli ve zenginliği ile söz edilen kadın. Güzelliğinin ve zenginliğinin ötesinde oyundaki zeki bir karakterdir. Aynı zamanda alçak gönüllü ve iyi kalplidir. Oyundaki en önemli olay kurulan mahkemedir ve onun zekasıyla mahkeme çözülmüştür. Antonio’yu ölümden kurtarır. Fakat oyunun temelinde oturan bu mahkemeye kimliğini gizleyip bir erkek kılığına bürünerek katılır. Portia için acı olay ise eşi ve arkadaşı için verdiği uğraşlarının karşılığında eşine verdiği yüzüğü, eşinin onun sözünü dinlemeden başkasına vermesi olmuştur.
Olay Örgüsü
Bassino, en yakın dostu Antonio’dan borç ister, Antonio istediği borcu veremeyeceğini ancak, en yakın dostu için daha önce defalarca hakaret ettiği Yahudi bir tefeci olan Shylock’tan borç almaya gider.
Shylock kendisinden borç almaya gelen Antonio’yu görüce kendi kendine, soyunu ve mesleğini defalarca aşağılayan, yüzüne tüküren bu adamdan bir intikam alma isteğiyle dolar. Borcu vermeyi kabul eder ve bir senet imzalarlar. Bu senede göre; Antonio’ya üç bin duka verir, eğer Antonio aldığı 3 bin dükayı 3 ay içinde ödeyemezse, Shylock onun vücudunun istediği bir yerinden yarım kilo eti keserek alacaktır.
Soruyor ona Venedik’in Hristiyan gençlerinden biri olan Salarino:
“Ne olmuş yani, borcunu zamanında ödemezse,
"Etini alacak değilsin herhalde. Ne işe yarar ki bu?”
Shylock: “Kimseyi doyurmasa bile alacağım intikamı doyurur. Beni aşağıladı, yarım milyondan etti, zararlarıma güldü, kazancımla alay etti, halkımı hor gördü, işlerimi köstekledi, dostlarımı soğuttu, düşmanlarımı kızıştırdı. Neden yaptı bunları peki? Ben Yahudiyim de ondan.”
Bassanio, parayı alır ve Güzeller Güzeli Portia’nın sarayına doğru yola çıkar. Saraya vardığında, nice kralların, nice prenslerin, sultanların geçemediği bir sınava tabi olur. Zekasını kullanarak geçer bu sınavı ve Güzeller güzeli Portia ile evlilik hazırlıklarına başlar. Fakat hazırlık yarım kalır, Antonio’nun yardıma ihtiyacı vardır. Bassanio dönüş yoluna koyulur.
Oyunun diğer bir tarafında Shylock’u deliye çevirecek bir olay yaşanır: Kızı Jessika, onun mücevherlerini çalıp bir Hristiyan’la kaçmış. Sürekli onları aşağılayan bir Hristiyanla ve babasının yıllardır topladığı bütün serveti de götürmüş giderken.
Kızının kaçması üstüne Hristiyanlara olan öfkesi iyice artan Shylock’un tek düşüncesi borcunu zamanında ödeyemeyecek olan Antonio’nun yüreğini sökmek olmuştu. Halkının yüzyıllık intikamını almak istercesine o günü arzuluyor ve nefretini diri tutuyordu.
Sonunda borcun ödenme zamanı gelir
Gemilerini uzak diyarlara ticaret yapmaya gönderen Antonio’nun gemileri dönüş yolunda battığı için borcunu ödeyemedi.
Shylock sözleşme gereğince ondan yarım kilo eti almak için onu dava eder. Herkes Shylock’u bu kararından vazgeçirmeye çalışır fakat onu bu kararından ne dük ne mahkeme ne de Venedikliler döndürebilir. İntikam zaman gelmiş, eti alacaktır.
Herkesin merhamet et naralarına haykırırcasına cevap veriyor Shylock:
Aynı yemekle besleniyoruz,
Aynı silahlarla yaralanıyoruz.
Aynı hastalıklara yakalanıyoruz.
Aynı şekilde iyileşiyoruz. Aynı yaz ve kışla ısınıp, üşüyoruz.
Bizi keserseniz kanamaz mıyız?
Şaka yaparsanız, gülmez miyiz?
Bizi zehirlerseniz, ölmez miyiz?
Ve bize zarar verirseniz, intikam almaz mıyız?
Haklıydı da. Onu ve halkını hiç kimse insan yerine koymamıştı ve bugün intikam vakti merhamet istiyorlar ondan. Merhamet etmeyi düşünmüyor bile.
Mahkeme kuruldu:
Dava tam başlarken, Bassanio 6 bin düka ile yani borcun iki katı ödeme ile birlikte gelir ama borcu ödemenin süre dolmuştur.
Shylock, “6 bin dükanın her bir dükası çoğalıp 6 düka olacak olsa bile” para istemediğini, intikam istediğini söyler.
Portia, mahkemeye erkek kılığında, bilgisine danışılacak bir hukukçu olarak katılır. Senedin kanuna uygun düzenlendiğini ve bağlayıcı olduğunu söyler fakat Yahudi’den merhamet etmesini ister. Tabi Shylock’un merhamet etmeye hala hiç niyeti yoktur. Altı bin dükayı geri çevirir.
Tam her şey bitti, Shylock Antonio’nun kalbini sökecek derken, Portia “bir şey daha var” diye ekler: Shylock’a sözleşmeye göre sadece yarım kilo et alabileceğini eğer bir damla bile Hristiyan kanı damlarsa Venedik yasaları gereği tüm malı mülküne devlet tarafından el konulacağını, kendisininde öldürüleceğini söyler.
Shylock afallar sadece alacağı olduğu 3 bin dükasını alıp gitmek istediğini söyler. Portia, Shylock’un bu talebini, aynı teklifi daha önce geri çevirdiği gerekçesiyle reddeder.
Dava bu noktada Shylock’un aleyhine dönmeye başlar.
Portia, Venedik kanunlarına göre yabancı olan Shylock’u bir Venedik vatandaşının canına kastetmeye teşebbüsle suçlar. Bu suçun cezası ise yabancının mallarının yarısının devlete, öteki yarısının mağdura verilmesi ve yabancının öldürülmesidir.
Dük, Shylock’un canını merhamet ederek bağışlar.
Yasaya göre canına kastettiği Antonio’da Shylock’a merhamet edip, Yahudi’nin mallarının yarısının affedilmesini, öteki yarısının ise Shylock’un ölümünden sonra kızı Jessica ve beraber kaçtığı Lorenzo’ya verilmesini ister.
Shylock’un hiçbir şeyi kalmadı. İşte o yerlere göklere sığmaz olan Kutsal Venedik’in, kutsal hukuk sistemi, Yahudiler hariçmiş.
Zaten Yahudi’nin ne önemi var ki o Yahudi’ydi. Hem hala tüm dünyada haykırıyor mu egemenler? “Var olsun biz egemenlerin, bize olan yasası’’ diye.
Ey intikam arzusu ile gezen Yahudi onu silahıyla nasıl akıl ettin onu vurabileceğini.
Onların hukuku sana yarar mı?
Şimdi bakalım, görelim, tozlu topraklı patikaların arasından değil o koca şehirlerden çıkıp gelmiş olan gerçeğin portresine. Bakalım azınlığın kaderine.
(AB/EMK)