"Disiplinin yok sayıldığı yerde eğitim, yalnızca bir kelime olarak kalır.”
Ankara Mimar Kemal Anadolu Lisesi’nde çekildiği belirtilen ve öğretmenine açıkça saygısızlık yapan öğrencilerin görüntüsü sosyal medyada geniş yankı uyandırdı. Görüntüleri izleyenlerin büyük bir kısmı haklı olarak tepki gösterdi. Ankara Mimar Kemal Anadolu Lisesi’nde öğrencilerin alaycı davranışları sırasında kolu kırılan öğretmenin, yaşadığı fiziksel şiddete rağmen “Ben öğrencilerimden şikâyetçi değilim, hepsini çok seviyorum dedi.”. Asıl acı olan şu ki; bu sahneler artık “istisna” değil, neredeyse her okulda karşılaşılabilecek sıradan örnekler hâline gelmiş durumda.
Bugün öğretmen sınıfa girdiğinde yalnızca müfredatla değil, aynı zamanda veliden gelebilecek baskı, CİMER tehdidi, idari soruşturma korkusu ve hatta fiziksel şiddet riskiyle de mücadele etmek zorunda kalıyor. En ufak bir disiplin uyarısında “çocuğuma psikolojik şiddet uygulandı” iddiası ortaya atılabiliyor. Öğretmen sesini yükseltse suçlu, sessiz kalsa etkisiz, müdahale etse risk altında.
Oysa eğitim, sevgi–saygı dengesiyle yürür. Bu denge bozulduğunda ortaya ne eğitim çıkar ne de sağlıklı birey.
Bugün öğretmene hakaret eden, sınıfı provoke eden, dersin işleyişini sabote eden bir öğrenciye çoğu zaman caydırıcı hiçbir yaptırım uygulanmıyor. Yapılan uyarılar etkisiz, verilen disiplin cezaları sembolik, süreçler ise yavaş ve bürokratik. Buna karşılık öğretmenin tek bir sözü, tek bir tepkisi günler süren soruşturmalara dönüşebiliyor.
Daha da vahimi, bazı öğretmenler öğrencisinden ya da velisinden fiziksel şiddet görmesine rağmen yeterli hukuki korumaya ulaşamıyor. O noktada yalnızca öğretmenin değil, doğrudan eğitim sisteminin itibarı yara alıyor.
Özel okullarda tablo daha da ağır
Kamuoyunda genellikle göz ardı edilen bir gerçek daha var: Özel okullarda çalışan öğretmenlerin durumu çok daha kırılgan ve savunmasızdır. Özel okul öğretmeni çoğu zaman yalnızca öğrenciye değil, aynı zamanda: “Müşteri” gibi görülen veliye, Kâr odaklı yönetim anlayışına, İşini kaybetme tehdidine karşı tek başına mücadele etmektedir.
Devlet okulunda en azından mevzuat ve görev güvencesi öğretmeni bir nebze korurken, özel okulda öğretmen: En ufak şikâyette işten çıkarılma korkusu yaşamakta, Velinin talebi karşısında çoğu zaman okul yönetimi tarafından yalnız bırakılmakta, Öğrencinin davranışları değil, “veli memnuniyeti” merkeze alınmaktadır.
Bu ortamda disiplin sağlamak neredeyse imkânsız hâle gelmekte, öğretmen eğitimci kimliğinden çok, müşteri memnuniyeti görevlisine dönüştürülmektedir. Bu ise sadece öğretmeni değil, doğrudan eğitimin ruhunu yaralamaktadır.
Şiddete karşıyız, saygısızlığa da mecbur değiliz
Altını özellikle çizmek gerekir: Öğrenciye şiddet asla savunulamaz. Ne fiziksel ne de psikolojik şiddetin eğitimde yeri yoktur. Ancak bugün yaşanan başka bir uçtur: öğretmenin tamamen savunmasız bırakılması.
Şiddetin karşısında durmak başka, saygısızlığı normalleştirmek bambaşka bir şeydir.
Bir öğrenci öğretmenine hakaret edebiliyorsa, derste alay edebiliyorsa, sınıfın düzenini bozup hiçbir sonuçla karşılaşmıyorsa burada özgürlük değil, başıboşluk vardır.
Eğitimin en büyük sorunlarından biri de velinin rolünün yanlış tanımlanmasıdır. Bazı veliler okulu bir “hizmet kurumu”, öğretmeni ise “çalışan” gibi görmeye başlamıştır. Oysa veli; öğretmenin düşmanı değil, eğitimin ortağıdır. Çocuğunu her durumda koşulsuz savunmak, onun hatalarını görmezden gelmek, uzun vadede çocuğa da en büyük kötülüğü yapmaktır. Disiplin evde başlar, okulda devam eder. Evde sınırsız özgürlükle büyüyen çocuk, okulda sınır kabul etmez.
Önlem alınmazsa bedel ağır olur
Bugün öğretmeni yalnız bırakan sistem, yarın sınıflarda: ders işlenmeyen, otoritenin kalmadığı, eğitimin yerini kaosun aldığı bir ortamla yüzleşmek zorunda kalır.
Saygının olmadığı yerde: bilgi barınmaz, başarı yeşermez, gelecek inşa edilmez.
Ne yapılmalı?
Öğretmeni hukuken daha güçlü koruyan yasal düzenlemeler yapılmalı, Özel okul öğretmenleri için iş güvencesi ve şikâyet mekanizmaları yeniden düzenlenmeli, Disiplin süreçleri hızlı, net ve caydırıcı hâle getirilmeli, Velilerle öğretmen arasındaki ilişki tehdit değil, iş birliği temeline oturtulmalı, Öğrenciye hak tanınırken sorumluluk duygusu da aynı ölçüde öğretilmeli.
Öğretmeni itibarsızlaştırılmış bir toplum, geleceğini de itibarsızlaştırır.
Saygısızlık özgürlük değildir.
Disiplinsizlik hak değildir.
Öğretmen ise yalnız değildir — yalnız bırakılmamalıdır.
(AÖ/NÖ)







