"Hepimizin arasındaki boşluk hakkında konuşuyorduk / Ve kendi kendine gizlenmiş insanlar / İllüzyon duvarı arkasında, gerçeği hiç belirtmiyorlar / Onlar öldüğünde o kadar geçti ki / Tamamını kendi kendine gerçekleştirmeye çalış / Hiç biri seni değiştiremez / Ve gerçekten, sadece çok küçük olduğunu göreceksin / Hayat senin için de, sensiz de devam eder / Kendi kendinin ötesini görebildiğinde belki bulacaksın / Barış fikri orada bekliyor / Hepimizin bir olduğunu gördüğünde zamanı gelecek / Hayat senin için de, sensiz de devam eder" diyor, İstanbul'un yalnız sonbaharında, Beyazıt'tan Sirkeci'ye doğru yürüdüğüm rotada, kulağımdaki ipod'da Patti Smith...
1967 yılında müzik tutkunlarını selamlayan, George Harrison'un armağını "Within You Without You" adlı şarkı, Patti Smith'in -nirvana'ya- eriştiren yorumuyla, sonra şöyle bir soru ile devam ediyordu sözler; "Aşkın o kadar soğuklaştığını konuşuyorduk / Ve dünyayı kazanan insanlar ruhlarını kaybettiler / Onlar bilmiyorlar, onlar göremiyorlar / Sen de onlardan biri misin?"
Siz bu soruyu hafıza dehlizlerinden geçiredururken, ben Yeditepeli şehrin Galata'sında sıcacık çayımı yudumluyor olacağım.
Hafta içi ev dinlencelerimden birinde, TV gündüz kuşağında, ekrandan retinama yansıyanları şaşkınlık içinde izledim-aslında izleyemedim...Hayatın makama durduğu anlardandı sanki. Neler oluyor bize ya da ne olmuş bizlere şeklinde sayıkladım oturduğum odadan.
Birileri soru cevap ekseninde kendini tokatlatıyor, kaktüs dolu saksıların üstüne oturmaya çabalıyor, evlenmenin parasal faziletlerinden dem vuruyor, tuzluklara kılıf örmenin hayattaki şıklığından bahsediyor ve en mühim kurgu cinayetlerini çözüyorlardı.
Bu yazdıklarım, civataları yaktığımdan kendimce uydurduğum oyun-yarışma her neyse değildi, aleyenen sahici bünyelerin topyekün doldurduğu TV programlarının karışımı, ortaya topladığımda çıkan tanımlamalardı.
Bir yerde zincir kopmuş ve ben de kopan zincirin en son halkasında asılı kalmış hissiyatıyla bakakaldım, memleketim simalarına. Neticede aynı gökyüzü altında olduğum bu TV cemaâtı, bir süre sonra -balatanın yanmasına ya da kafada sünger durumları- yaratabilir endişesiyle kendimi sokağa atmama sebep oldu. Bu konu hakkında pek çok neden-sonuç örgüsü yapılabilir, yapan üstatları da var zaten, ben sadece "şaşkın-afallayan beynimi" dökmek istedim, genrenin hicaz gama yattığı vakittir şimdi diyerek gelelim bana verilen alanı meşguliyetime...
Bunca "kriz-gribal-açılım" ortamından nefes almak mahiyetinde güzergâhımı Harbiye'deki Kenter Tiyatrosu'na çevirdim. İyi de yapmışım, işte sonunda bana kalıp ve size dökülenler...
Moliere'in cimri'si sahnede
Bünyeyi heyecana gark eden izlence; Moliere'in 1668 yılında kaleme aldığı klasik eseri Cimri. Moliere'in Cimri'si şimdi Kent Oyuncuları'nın yorumu ile karşımızda...
Günümüz neo-liberalizmine kadar geçen süreçte paranın önemli bir metadan, kimlikle eşdeğer tutulduğu bir olguya dönüşümünü izliyoruz. Böyle bir toplumda cimrilik ve kaçınılmaz olarak buna bağlı ya da bunun sonucu açgözlülük de, bir değer olarak var olmak durumunda ve kaçınılmazdır.
Böyle bir bakış açısını başlangıç noktası olarak alan Kent Oyuncuları da, bu yabanıl dürtü ile insan kültürünün geliştirdiği değerler arasındaki çatışmada komediyi yakalayarak ortaya keyifli bir seyirlik oyun çıkarmış.
Mehmet Birkiye, Kadriye Kenter, Engin Hepileri, Demet Evgar ve Bülent Şakrak gibi birçok usta oyuncunun başrolünü paylaştığı eseri yöneten Mehmet Birkiye... Moliere'in güçlü kalemi, Kent'in oyunculukların da göz doldurduğu Cimri'de tiyatro izleğini yerlerine mıhlayan güzel bir anlatım var.
Sabahattin Eyüboğlu'nun dilimize çevirdiği metin, paradan başka hiçbir şeye değer vermeyen, çok zengin olmasına rağmen hastalık derecesinde cimri bir adamın yaşadığı absürd hikâyeyi anlatıyor.
Günümüzde bu kadar çok parayla haşır neşir olan, sıfatlarını ve beynini şarayla bir yerlere çivileyen insan neslinin, Cimri'nin baş kahramanı Harpogan'dan pek de farkı yok gibi! Daha fazlası için sizleri Kenter Tiyatrosu'na bekliyoruz.
Tatlı bir kaçamak mahiyetinde, gündemde bu kadar çok parayla yatılıp-kalkılırken, bir şeylere inat, hem iyi bir oyun, hem de iyi oyunculuklar görmek isterseniz Kenter Tiyatrosu'na 0212) 247 36 34 telefonundan ulaşabilirsiniz.
Dot'tan "Alışveriş ve s...ş"
Bu arada tiyatroya tam gaz devam diyenlere, benim vazgeçemediğim mekân Garajistanbul'dan sonraki rotam olan Dot'u önereceğim. Dot'un bu sezon tadı damağınızda acımsı ve bir o kadar ezici bir tat bırakacak olan yeni oyununu es geçmeyin, benden söylemesi!
Nev-i şahsına münhasır kişilik Murat Daltaban'ın yönettiği, Mark Ravenhill'in çarpıcı eseri "Shopping & F...ing /Alışveriş ve S...ş", bu sezon tiyatroda bütün dengeleri yeniden oluşturmayı öğütleyen nitelikte bir oyun.
Ece Dizdar, Tuğrul Tülek, Serkan Altunorak, İbrahim Selim ve Cem Özderen'in paylaştığı oyun, "Artık insanlık satılık" diyerek giriş yapıyor havsalalarımıza.. İlk kez 1996'da sahnelenen bu oyun, "In-Yer-Face" akımının öncü yapıtlarından olup, çağdaş tiyatro için bir dönüm ve zirve noktası olarak kabul ediliyor.
Uzun zamandır üzerinde güzel cümleler işittiğim bu oyunu izlemek için, ben haftaya Dot'ta olacağım, sizleri de beklerim. (Tel: (0212) 251 45 45)
Ölmemek ve delirmemek için...
Beyoğlu'nda yalnız sonbaharın tadını çıkarırken, Yapı Kredi Yayınları'nın Galatasaray'daki mekânına bir uğramanızı da tavsiye ederim. "Sana koşuyorum bir vapurun içinden / Ölmemek, delirmemek için" diyen usta Sait Faik Abasıyanık'ın "Bütün Eserleri" şimdi YKY'ndan edebiyatseverleri bekliyor.
Bütün Eserleri'nde Sait Faik'in hayattayken yayımlanmış tüm kitaplarıyla birlikte dergi ve gazetelerde kalmış, kitaplaşmamış öykü, şiir, deneme, yazı ve röportajları da yer alıyor.
Bunu da küçük cep defterimize not ettikten sonra, her zaman yaptığımız gibi yine başladığımız noktaya dönersek; arka fonumda bangır bangır Patti Smith'in Within You Without You şarkısında da dediği gibi "Ve dünyayı kazanan insanlar ruhlarını kaybettiler / Onlar bilmiyorlar, onlar göremiyorlar / Sen de onlardan biri misin?" diyerek ben beşeri cennetime doğru yol alırken, sizleri de bu soruyla yeniden baş başa bırakıyorum. Şimdilik güzelliklere devam...(BM/EÖ)