İktisadi anlamıyla fosil yakıt teşvikleri, fosil yakıtlardan elde edilen enerjinin üretici için maliyetini düşürmek, fosil yakıt üreticilerinin eline geçen fiyatı yükseltmek ya da fosil yakıt tüketicilerinin karşılaştığı fiyatları düşürmek gibi amaçlarla devlet tarafından sağlanan desteklerdir. Bu teşvikler; direk transferler, çapraz sübvansiyonlar, fiyat kontrolleri, satın alım garantileri, vergi muafiyetleri ve benzeri formlar alabilirler.
Uluslararası düzeyde fosil yakıt teşvik hesaplaması yapan araştırma ve kuruluşlar, genel olarak iki teşvik tanımından hareket etmektedirler. Birincisi, dar anlamıyla üretici teşvikleri; yani fosil yakıt arz maliyetlerinin düşük fiyatlanmasıdır; ikincisi ise çevresel maliyetlerin düşük fiyatlanmasını da içeren daha geniş tanımdır.
Dar anlamıyla teşvikleri hesaplayan Overseas Development Institute (ODI) ve Oil Change International (OCI)’ın 2015 yılında yayımladıkları rapora göre G20 ülkeleri her yıl 88 milyar dolarlık kaynağı sadece fosil yakıt “arama” faaliyetlerine ayırmaktadır. Buna diğer üretim teşvikleri de eklendiğinde her yıl ortalama 452 milyar dolarlık teşvikin fosil yakıt üretimine aktarıldığını görüyoruz. (Bu miktar, yenilenebilir enerjiye verilen teşviklerin dört katı!)
Örneğin Almanya, her ne kadar 2025’e kadar yenilenebilir enerji kaynaklarının payını %40-45’lere çıkarmayı hedeflese de, 2012’de kömür üretimine 3 milyar avro aktarmış bir ülke olarak Avrupa’daki önemli kömür destekçilerinden biri olmaya devam etmektedir.
Öte yandan daha geniş anlamıyla - yani çevresel maliyetlerin düşük fiyatlanmasını da içeren tanımla - teşvikleri hesaplayan Uluslararası Para Fonu (IMF) dünya ölçeğinde fosil yakıt üretiminin sadece 2015 yılında 5,3 trilyon dolarlık bir kaynakla desteklendiğini açıklamıştır. Bu ölçüdeki teşvik miktarı, hükümetlerin 2015 yılında yaptıkları sağlık harcamalarından çok daha büyüktür (IMF, 2015).
Global Subsidies Initiative (IISD-GSI, 2015)’in raporuna göre Türkiye ise 2013 yılında kömür sektörüne 730 milyon dolarlık “ölçülebilir” teşvik sağlamış, bunun yanında 2012 yılında hayata geçirilen Yeni Yatırım Teşvik Programı ile kömür ve kömürden enerji üretimini “öncelikli yatırımlar” kapsamına almıştır. Bu çerçevede önümüzdeki yıllar boyunca kömür yatırımları (koşulları ve oranları yatırımların yapıldığı bölgeye bağlı olmak üzere) gümrük vergisi muafiyeti, KDV muafiyeti, vergi indirimi, sosyal sigorta prim desteği (işveren payı), arazi tahsisi ve faiz desteği biçimindeki ayrıcalıklı desteklerden faydalanacaktır. Aynı rapor, teşviklerin yanı sıra sağlık ve çevresel etkileri de hesaba katıldığı takdirde Türkiye’de kömürün gerçek maliyetinin, güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji maliyetlerinin üzerine çıktığını vurgulamaktadır.
Fosil yakıtların küresel ısınmayı tetikleyen CO2 emisyonlarının en önemli kaynağı olduğu dikkate alındığında bu yakıtların devlet eliyle teşvik edilmesi ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele hedefleri ile çelişmektedir. Bilimsel çalışmalar, fosil yakıt teşviklerinin tamamen kaldırılması ile küresel emisyonlarda kayda değer bir düşüş gerçekleşebileceğini kanıtlamaktadır.
Örneğin IISD-GSI (2015), sadece 20 ülkenin fosil yakıt teşviklerini kaldırmasıyla 2020 yılında sera gazı emisyonlarının küresel ölçekte %11 azalacağını göstermektedir. Benzer bir bulgu Acar ve Yeldan (2015)’ın Türkiye’deki kömür teşviklerinin makroiktisadi ve çevresel etkilerini inceleyen bir çalışmasında da yer almaktadır. Bu araştırmaya göre kömüre verilen üretim ve yatırım sübvansiyonları kaldırılırsa, 2030 yılına gelindiğinde CO2 emisyonları Türkiye’nin hem yüksek hem de düşük gelirli bölgelerinde önemli oranlarda düşecek; baz senaryoya kıyasla ülke düzeyinde %5,4 emisyon azalışı gerçekleşebilecektir.
Kömür sektörünün Türkiye’nin sektörel kompozisyonu içinde çok küçük bir yer tuttuğu düşünülürse, sadece kömüre verilen destekleri kaldırmanın bile tek başına çevre kirliliği ve iklim değişikliği ile mücadele açısından kayda değer kazançlar sağlayacağı ortadadır.
Hatırlayacağınız gibi 2009 yılında G20 liderleri orta vadede etkin olmayan tüm fosil yakıt teşviklerini aşamalı olarak bitireceklerini vaat etmişlerdi. Avrupa Birliği de 2020 stratejisine bu teşvikleri bitirme hedefini dâhil etmişti.
Paris COP21 İklim Zirvesi’ne giderken taraflar (Fas, Gana, Hindistan gibi birkaç ülke dışında) iklim değişikliğiyle mücadelede emisyon azaltım niyet beyanlarını (INDC) bildirdiler; fakat maalesef gelecek stratejilerinde fosil yakıt teşviklerinin kaldırılmasına ya da aşamalı olarak azaltılmasına yer vermediler.
İki hafta boyunca zirvede fosil yakıt teşviklerinin birçok yönden ele alındığı, içerik açısından oldukça zengin oturumlar yapıldı. Sonuçta ortaya çıkan anlaşmada ise söz konusu teşviklerin azaltılmasına ya da kaldırılmasına yönelik herhangi bir cümle yer almadığı gibi “fosil” ya da kömür, petrol, doğal gaz gibi yakıtların adı bile geçmiyor. (SA/NV)
* Bu yazı iklimadaleti.org'da yayınlandı.