Telefonuma yüklediğim şey, alakasız bir haritaymış meğer… bianet’i arıyorum Çukurcuma dolaylarında, haritanın yanlış olduğunu Faikpaşa Sokağı'nı göstermeyince farkına vardım. Akıllı telefonluğun zirvesine ulaşmış model ama şehri bilmeyen bir telefon.
bianet’i bulmak dolayısıyla güç oldu. Pazartesi sabahı kadar hüzünlü, biraz sıcak, biraz sabah yorgunluğu ve ben girdik en sonunda apartmana.
Hiç haber yapmamış, staj yaşını da biraz geçmiş toy bir akademisyenin çekingenliğiyle girdiğim ofiste herkes çok cana yakın ve saygılıydı. En gerildiğim şey olan herkesin 'yeni kızı/çocuğu inceleyelim' bakışı hiç yoktu. Daha ilk dakikadan rahatlamıştım. Sonra Barış ile tanıştım, bana kahve makinesini gösterdi, muhabbet ettik… Alışıvermiştim bile.
Zaten tezim için her gün okuduğum bir haber sitesinde bu kadar rahat olmak beni şaşırttı hep, şimdi oradan ayrılıyorum ve hala şaşkınım.
bianet “samimiyetsiz ciddiyet''in olmadığı, sağlam muhabbetlerin döndüğü, aynı zamanda da Türkiye'nin bana göre en sağlam haberciliğinin yapılabildiği, ifade özgürlüğü için basbas bağırılan bir yer…
Herkesin bu kadar rahat ve birinci tekil şahıs takıldığı bir ortamda nasıl bir rahatsızlık, cıvıma olmuyor, şaşkınım. Stajyeri onun istediği her habere, seminere ve konferansa gönderip de en iyi verimi nasıl alıyorlar, şaşkınım.
Herkese yardımları için çok teşekkür ederim. Kadın ve LGBTİ çalıştığım için Çiçek ile çalışmak benim için ayrı bir şanstı. bianet araştırma, inceleme ve her konuda (kitap ve makale) kaynaklar için çok yardımın dokundu bana. Bu günleri hep güzel hatırlayacağım.
Son iki senedir, özellikle Gezi'den sonra ülkeden hep içim daha eksilerek ve hüzünlenerek ayrılıyorum. Kendi yapmak istediklerimi yapmak, ama geride kalanları yalnız bırakıyor muyum diye düşünmek. Demeyecekler mi 'Ama sen burada değildin'? Ama bianet'le buradaydım, Cumartesi Anneleri, Rojava temsilcileri, eşcinsel müslümanların bakış açıları ve eleştirileri, siyasette yerel yönetimde LGBTİ bireyler... Şimdi her zamankinden daha az hüzünlü ayrılacağım, en azından aynı düşünüp aynı yazdığımı bildiğim bu bir kaç dost sebebiyle. Bir insan hakları ihlali haberi geldiğinde yaşadığımız o ortak üzüntü, daha çok insana bunu anlatma derdi, 'yasaklara karşıyız, bunu haber yapacağız' mantalitesi...
Son günlerde yardımcı olduğum kadına şiddet çetelesi, ortalama bir insanı tüm gün hayattan soğutabilecek yüzlerce haberi bir günde analiz etmek, çabalamak, çabalamak. Bunlar, ülkem hakkında umutsuzluğa kapıldığımda instagram'da gördüğümüz vapur, simit ve martı ferahlığında olacak bana.
Hiç eksilmeyelim, hep çabalayalım. Belki bir gün, geriye baktığımda 'bir zamanlar bu ülkede ifade özgürlüğü zordaydı, peh ne günlerdi!' deriz. Belki yakında, belki de gıdılı, hafif kilolu bir kadın olduğumda. Kim bilir. Ama o güne kadar, günaydın, kahve var mı? (DG/HK)
* Dila Gürses, Zürih Üniversitesi, siyaset bilimi doktora öğrencisi (Ph.D.)