Pervasız bir kapitalizim hızla ivme kazanırken, zengin ve fakir, güçlü ve güçsüz arasındaki uçurum da büyüyor, insanların birbirlerini anlaması zorlaşıyor. Hayatımızın bu yeni değer yargılarını çoktan kanıksamıştık ama, Soma'da yaşanan maden faciasından sonra söylenenler Türkiye'de insan hayatının değerinin ne kadar düştüğünü daha net göz önüne çıkardı.
Yine insanlar sokaklara döküldü. Hiç mi sakinleşmez bu ülke? Ülke tarihinin en büyük maden kazasında kimin sorumlu olduğu hakkında fikrini söyleyen göstericiler yine su ve gaz yiyor.
- Suyu bana sıkacağına madene sıksaydın, yangın çoktan sönerdi, diye bağırdı bir gösterici polise.
301 kişinin öldüğü resmi olarak açıklandı ama madene gömülü kalan başka cesetlerin de olduğu söyleniyor. Başbakan durumu "Ölüm bu mesleğin fıtratında var" diyerek ve 19. ve 20. yüzyıllardan örnekler vererek normalleştirmeye çalıştı. Maden Mart ayında denetlendiğinde tüm güvenlik önlemleri yeterli bulundu, Nisan ayında ise madenlerdeki şartların incelenmesi için verilen önerge mecliste çoğunluğu oluşturan AKP tarafından reddedildi.
- Eğer patlama 3-4 ay sonra olsaydı bu kadar çok kişi ölmezdi, yaşam odası hazır olacaktı o zaman, dedi maden sahibinin oğlu basın toplantısında. Babası ise konuşmasına şöyle başladı.
- Kendimi hiç sağlıklı hissetmiyorum ama yine de geldim buraya.
Kapitalist sistemler belli başlı insanların kişisel çıkarlarına göre çalışır ve bu da ahlak veya etik dışı sonuçlar doğurabilir. Mesela spor ayakkabılarının bazı Asya ülkelerinde haftada en az 70 saat çalışan çocuk işçiler tarafından yapıldığını bilir, ama ayakabıları gönül rahatlığıyla giyeriz. Ucuza maletmek başarı gibi görünür. Geçen yıl bir gazeteye verdiği röportajda ne demişti Soma madeni sahibi gururla:
"Üretim masrafını ton başına 130 Dolar'dan 23,8 Dolar'a düşürmeyi başardık."
Soma Madeni'nin bağlı olduğu firmanın hükümetle yakın ilişkiler içinde olduğu biliniyor. AKP'nin seçim öncesi fakir seçmenlere dağıttığı 17 milyon kömür bu madenden çıkartılmıştı. Kazadan sonra fakir madencilerin diğer fakirlere kömür çıkartmak için çalışması paradoksuna parmak basan bir gazeteciye ilgili bakan şöyle cevap verdi:
- Fakirlere dağıtılacak kömürü zenginler mi çıkartsın? Sen madene iner misin mesela?
Manisa bölgesinin toprağı çok verimlidir, fakat günümüz devlet politikaları o bölgede tarım yapılmasına olanak vermiyor. Bu yüzden bölge sakinlerinin çoğu geçimini maden işçiliğinden sağlıyor. Birçok kişinin söylediğine göre de; eğer seçimi AKP kazanmazsa maden ocağının kapatılacağı bildirilmiş Manisalılara. Patlamadan sonra hayatta kalanların bir çoğu geçimlerini sağlamak için tekrar madende çalışmaya devam edecek.
Devlet patlamanın ertesi günü Soma' ya ziyarete geldi ama kızgın bir halk ile karşılaştı. Aynı gün Başbakanın danışmanı bir maden işçisini tekmelerken görüntülendi. Bu tekme AKP destekçisi bir gazete yazarına göre nefsi müdaafa olarak savunuldu. Heyetteki bir bakan kızgın halkın eylemlerini şöyle dile getirdi:
- Vekillerin arabaları pert oldu!
Sert ve tehtidkar hitap tarzı ve provakatif söylemleriyle tanınan Başbakan kendini yuhalayan bir maden işçisine şöyle konuştu aynı gün:
- Edepsizleşme! Başbakanı yuhalarsan şaplağı yersin.
Bu lafı ertesi gün başka bir köşe yazarı şöyle savundu:
- Başbakan'ın konuşma tarzını eleştirmek yanlıştır.
Başbakan uyarısından kısa bir süre sonra sığınmak için girdiği bir markette gerçekten de o şaplağı attı.
Vahşi kapitalizmde en kıymetli şey paradır, yani herşey satın alınabilir. Erdoğan ve danışmanı tarafından dövülen medenciler daha sonra medyaya birbirine çok benzer şöyle bir açıklama yaptılar:
- İsteyerek olmamıştır. Şikayetçi değilim. Başbakana sorun çıkardığım için özür diliyorum.
Günümüzde insanlar ekonomik ve politik güçlerine göre saygı ve hayranlık kazanıyorlar. Kapitalist bir ülkede bu güçlere sahip olmayan bir insanın hayatı bir sayıya indirgenebilir mesela. Enerji Bakanı'nın ölüleri açıklamasında olduğu gibi:
- 299-300 en fazla 302 ölüyle kapatırız.
Bakan Soma'da çok yorgun görünüyordu. Gene bir hükümet yanlısı gazete bu durumu okuyucusuna şöyle aktardı:
"Bakan çok metanetliydi. Sandalyede uyudu, iki gün gömleğini değiştiremedi." Öte yandan yaralı olarak kurtarılan bir işçi ambulansta şöyle demişti:
- Çizmelerimi çıkarayım mı? Sedye kirlenmesin.
Diğer bir madencinin derdi daha başkaydı:
- Abi baretimi de bulun lütfen, yoksa maaşımdan kesilir.
Din unsuru da insanların ahlak anlayışının şekillenmesinde önemli bir araçtır ve Türkiye toplumunda belirleyici bir etkisi olan İslam, güçlerini muhafaza etmek isteyenler tarafından sıkça kullanılır. Bölgeyi ziyaret eden tarikat şeyhlerinden birisi kızgın cenaze kalabalığını yatıştırmaya çalıştı:
- İsyan ederseniz ölüleriniz cennete gidemez.
Erdoğan İstanbul'un küçük ve mütevazı (varoş demek istiyorum aslında) bir semtinde büyüdü, belediye başkanı olmadan önce de aynı muhitte eşi ve dört çocuğuyla kiralık küçük bir dairede oturmaktaydı. Bugün Erdoğan ailesinin servetini kimse tam olarak hesaplayamıyor. Şu an kendisi için Atatürk Orman Çifliği'nde en son güvenlik sistemiyle inşa edilen bir malikane yapılmakta. Bu yapı toplam 480 milyon dolara malolacak ki bu meblağ 2 bin yaşam odası masrafına bedel.
Kapitalizm herkese mutluluk getirmez. Erdoğan zengin ve güçlü ama özgür değil. Etrafında etten duvar olmadan sokakta yürüyemez, bisikletle gezintiye çıkamaz, piknik yapamaz.
Neredeyse Türkiye'de herkes ona karşı birşeyler hissediyor. Bazıları nefret ederken bazıları taparcasına seviyor. Bu özelliğiyle Türkiye politik tarihinin yegane insanlardan birisi olmaya aday. Ama aslında durumu daha ziyade acıklı. Zira Erdoğan bugün ülkenin en mutsuz ve en huzursuz insanı. (DAH/AS)