Fotoğraf, "Arrival" filminden alınmıştır.
Uzay sosyolojisi? Bu konuyu konuşmak için çok mu erken? Hele daha insanlar dış uzayda kendi topluluklarını oluşturamamışken... Tersine, bu konuda konuşmak için geç bile kaldık. Birincisi, uzay keşifleri deniz aşırı sömürgeciliğe fazlasıyla benziyor. Bilinmeze doğru yolculukta amaç çoğunlukla ya ideolojik ya da ticari. Uzay yarışının başlangıcında, uzay projeleri askeri çalışmalardı. ABD ve Sovyetler, diğer tarafın uzayda ilerlemesini güvenlik tehdidi çerçevesinde değerlendiriyordu. İki tarafın da ekibinde, kendi araştırmacılarının yanı sıra Nazi bilim insanları görevlendirilmiş, bunların kötülükleri, devlet çıkarları adına silinmiş ya da görünmezleştirilmişti. Nazi bilimi olmadan Ay'a ayak basmak olanaksız olacaktı. Fakat bu gerçek, bilinçli olarak gizleniyor.
Afganistan ve Vietnam: Uzaya insan gönderen ülkeler
Bu ilk dönemde iki tarafın benzerlikleri yanında ayrıldıkları temel bir nokta, Sovyetler'in kendi safında olan ya da böyle saydığı ülkelere uzayı ve uzay teknolojilerini açması olmuştu. Suriye'den Afganistan'a, Vietnam'dan Doğu Almanya'ya birçok ülke, kendi başlarına geliştiremeyecekleri uzay teknolojilerine erişim sağlamış ve uzaya insan gönderen ülkeler arasına girebilmişti. Bu durum, kuşkusuz, sosyalist enternasyonalizm düşüncesiyle de ilintiliydi.
Sovyetler sonrası araştırmalarda 5 büyük gelişme
Sovyetlerin çökmesinden sonra ise beş büyük gelişmeyle karşılaşıyoruz: Birincisi, uzay araştırmalarındaki asker ağırlığı son bulmamakla birlikte hafifledi, birçok sivil proje ortaya çıktı. İkincisi, bu araştırmalarda sık sık özel sektörü görmeye başladık. Böylelikle, önce ordu ve sonra devlet, uzay tekelini paylaşıma açıyordu. Devlet artık uzayla ilgili, uydu yerleştirmek gibi birtakım işleri kendisinin görevi gibi görmeyip bu işi özel sektöre yaptırabiliyordu. Öte yandan, özel sektör, görece kısa erimli kazançlar peşinde koştuğu için bu tekel kırılımı ve özelleşmenin Soğuk Savaş döneminde ivmelenen uzay etkinliklerini yavaşlattığını söyleyebiliriz. Üçüncüsü, Çin'in genel olarak ve uzay yarışındaki yükselişini gördük/görüyoruz. Soğuk Savaş'ın iki tarafının dışında bir ülke, ilk kez uzaya insanlı araç gönderebiliyordu. Dördüncüsü, uzay etkinlikleri, insanlı uçuşlar yerine, harcama ve verim üstünlükleri nedeniyle insansız uçuşlara yöneldi. Son olarak, bilimsel araştırma görüntülü keşifler, açıkça uzay silahlarının denendiği ve bu denemelerin doğal karşılandığı bir iklime evrildi.
Uzay ile Antarktika benzerliği
Bugün Antarktika'nın eşitsiz paylaşımına çok benzer bir biçimde, dış uzay da parsellenme yolunda. Olanakları olan ülkeler insanlı ya da insansız olarak uzaya çıkarken, dünya ülkelerinin çoğu, bu olanaklara erişebilir durumda değil. Bunların neredeyse tümü, geçmişteki güç ilişkilerinin bugüne gelen doğrudan bir mirası olarak, eski sömürge ülkeleri. Bu durum ve bağlam, uzay sosyolojisi kavramsallaştırmasını geliştirmemizin bir gerekçesi... Uzay etkinlikleri, yüksek başlangıç tutarları nedeniyle hem ülkeler hem de şirketler arasındaki eşitsizlikleri daha da derinleştiriyor.
Uzay ve 'yeryüzünün lanetlileri'
İkincisi, uzay teknolojilerinin, birçok örnekte, küresel egemen sınıfların 'yeryüzünün lanetlileri' üzerindeki egemenliklerini pekiştirmek ve perçinlemek için kullanıldığını görüyoruz. Ezilenlerin daha fazla gözetlenmesini, günlük yaşamlarının en küçük ayrıntılarının bile verileştirilmesini vb. egemen sınıfların uzay etkinliklerine 'borçlu'yuz. Bu aşamada, uzay araştırmaları halen ilkel. Geçmişte birçok gelecek bilimcinin Mars'a insanların inmesi ve hatta orada topluluk kurması için kestirim yaptığı tarihler tutmuş değil. Ancak, yakın gelecekte, insansız uçuşlar, yapay zeka, otomasyon ve robotlar eliyle uzay madenciliği yapılabilecek. Bu durumda, deniz aşırı sömürgecilerin kaynak talanı tabanlı olarak zenginleşmelerine benzer bir durumla karşılaşacağız. Bu da uzay sosyolojisi kavramsallaştırması için ikinci gerekçemiz. 'Yeryüzünün lanetlileri', 'gökyüzünün lanetlileri' ve hatta 'uzayın lanetlileri'ne dönüşme yolculuklarına çoktan başladı bile... Egemenler daha yükseğe ve daha uzağa çıktıkça, ezilenler daha dibe düşüyor. Eşitsizlik kaynaklı çelişkiler daha da derinleşiyor.
Uzay gezginlerinin sosyolojisi
Üçüncüsü, evet, sapiens, dış uzayda henüz bir topluluk kurmuş değil; ancak, uzaya çıkabilenlerin toplumsal özellikleri, bir uzay sosyolojisi kavramsallaştırmasının kapsama alanına giriyor. İlk akla gelenler, uzay gezginlerinin toplumsal profilleri, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, sınıf, meslek, eğitim düzeyi, yaş, dil, inanç vb. dağılımları gibi başlıklar. Yukarıda belirttiğimiz gibi, hangi ülkelerin dış uzaya insanlı/insansız çıkabildiği ve anakara dağılımları bu başlıklarla bir arada değerlendirilmeli. Bu da üçüncü gerekçemiz...
İnsansız uçuşların sosyolojisi
Sosyoloji, bildiğimiz gibi, bir insan bilimi. Ancak, insansız uçuşların bile ardında bir sosyoloji var. Bunları kimler gönderebiliyor, kimler gönderemiyor? Yetkilendirilmişler kimler? Kimler dışarıda kalmış oluyor? Bu sorular, yine sosyolojiye yeşil ışık yakıyor. Doğrudan ticari bir kazanç beklenmeyen uzay araştırmalarında amaç, egemenlik (tahakküm, domination) olabiliyor. Fakat özel sektörün uzay etkinliklerinin çoğu, zaten ticari amaçlı. Bunların başında, iletişim/gözetim uyduları, uzay turizmi ve uzay madenciliği geliyor. Bu etkinliklerin ardında şirketlerin olması da, insansız uçuşları bile sosyolojinin bir araştırma nesnesine dönüştürüyor.
Uzaydaki diğer canlılar: Sosyoloji mi antropoloji mi?
Son olarak, sosyoloji, yalnızca sapiensin topluluk ve toplum oluşturabilecek nitelikte olduğunu varsayan bir alan. Diğer hayvanlarınki kapsam dışı bırakılıyor. Dış uzayda başka canlı varlıkların ilerideki keşfi, bizi o eski sosyoloji-antropoloji ayrımıyla yeniden karşı karşıya getirecek: Bu canlılar bizden zekilerse (ya da böyle olduklarını düşüneceklerse), biz onların antropoloji ve hatta zooloji, botanik vb. nesnesi olacağız; biz onlardan zekiysek (ya da öyle olduğumuzu sanacaksak) tam tersi... Sosyoloji, var olan biçimiyle, ancak kendine denk gördüğünü sosyolojik bir düzeye yükseltmeyi bahşediyor.
Sonuç olarak, uzay sosyolojisi kavramsallaştırması, geleceğin konusu olarak görülebilir. Ancak, bugün bile kapsama alanına giren çeşitli konular bulunuyor. Eşitsizliklerin doğal karşılandığı sermaye düzeni, sapiensi isterse Güneş Sistemi dışına taşısın, sosyolojinin araştırma nesnesi olmaktan kaçamıyor, kurtulamıyor. (UBG/AÖ)