Ellili yılların sonunda Viyana şehir parkında bir soygun gerçekleşir. Lise öğrencileri Rainer Witkowski, ikiz kız kardeşi Anna Witkowski, Sophie Pachhofen ve onlardan birkaç yaş büyük olan Hans Sepp parkta yürüyen bir adama saldırır.
Dört genç, sadece adamın cüzdanını çalmakla yetinmez. Her biri kendi tarzıyla bu savunmasız adama öldüresiye şiddet uygular. Anna, adamın göz bebeklerine saldırırken sonunda nefretini yöneltebileceği bir kurban bulduğu için kendini şanslı hisseder. Sophie kaval kemiğini tekmelerken, Hans durmadan yumruklarını savurmaktadır…
Şiddet, polis sireniyle kesilirken olay yerinden Viyana sokaklarına geçeriz. Lüks markaların ve opera binalarının olduğu o steril Viyana sokaklarına.
Avusturya edebiyatının modern seslerinden Nobel ödüllü feminist şair, yazar, çevirmen Elfriede Jelinek “Dışarıda Kalanlar” romanında acımasız bir şiddet sahnesi ile selamlıyor bizi. Jelinek insan doğasının karanlık yönlerine dair derinlemesine bir bakış sunduğu romanında daha ilk giriş sahnesinden okuyucuyu uyarıyor: “Anlatılanlar da gerçek de hiç masum değil.”
Varolmayış hikâyesi
Dışarıda Kalanlar; savaş sonrası bir dünyada toplumsal normları reddeden, kendilerine bir yer, varoluş, amaç bulmaya çalışırken savrulan, geçmiş değerleri kabul etmeyen ve yaşadıkları dünyayı anlamlandırmaya çalışan dört gencin bir “varolmayış” hikâyesi.
Bile isteye kötülük yapan bu gençler “Cinayet ve soygun delilik değildir, maddi temeli sağlam olmayan bir yaşamın mantıklı sonucudur” diyerek kötülüklerini hem mantıklı bir zemine oturtuyor ve hem de yaptıkları kötülüklerden keyif alıyorlar. Ne var ki bu kötülükleri bağıra çağıra yapamıyorlar; ikiyüzlü toplumda onların kötülükleri de ikiyüzlü. Ailelerinin yanında, okulda, sokakta uslu gençleri oynarken karanlıkta bir araya gelince “anarşist” oluyorlar. Normal yaşamlarından çok da uzaklaşamadan, biraz ötede bütün hünerlerini gösteriyorlar.
Kitabı okurken zihin sinemanızda Michael Haneke filmlerinin karanlık yapısının canlanması da hiç tesadüf değil. Ünlü yönetmenin 2001 yapımı Piyanist (The Piano Teacher) filmi, Jelinek’in 1983’te yayımlanan aynı isimli romanının beyaz perde uyarlaması.
Gereksizlik bizim prensibimiz
Her biri farklı sosyoekonomik arka plana sahip dört genç, sadece şiddet söz konusu olunca aynı zeminde buluşuyor. Şiddet adeta onların bastırılmış duygularının dışavurumu. Anna her şeye öfkeli, tüm insanlığa kızgın ve temizlikten nefret ediyor. Ne zaman beyaz bir şey görse onu hemen lekelemek istiyor çünkü temizlik onun doğasına aykırı. Sartre’nin bütün kitaplarını okuyor, piyano çalıyor ve insanların göz bebeklerine saldırmaktan keyif alıyor. Rainer ise çetenin beyni (en azından o kendisini öyle görüyor). Sürekli kitap okuyor, hatta çaldığı paralarla ciltli kitaplar almayı hayal ediyor. Babaları eski bir SS subayı olan Anna ve Rainer, kardeşler.
İşçi sınıfından gelen, sosyalist bir ailenin oğlu olan Hans babasını kamplarda kaybetmiş. Annesi onu sürekli küçük burjuvalardan ve onların zevklerinden uzak durması konusunda tembihliyor. Hans, zengin bir ailenin güzel ve sportif kızı Sophie’ye âşık. Ailesi tarafından ihmal edilen Sophie de diğer üçlü ile soygunlara katılıyor. Sophie’nin şiddete başvurma gerekçesi ise para değil, gereksizlik. “Gereksizlik bizim prensibimiz” diyerek kendini ikna ediyor.
Kant, Hegel, Camus, Sartre okuyan, çaldıkları paralarla ciltli kitaplar almayı hayal eden, çeşitli müzik aletleri çalıp spor yapan bu gençler neden kötülük yapmaktan keyif alır? Entelektüel bilgi birikimi, zengin bir aileden gelmek ya da işçi sınıfı bilinci olan bir ailede büyümek… Bu statülerden herhangi biri bu gençlerin toplum dışına itilmelerine ve yabancılaşmalarına engel olamaz mıydı?
Jelinek; sert ve çarpıcı anlatımıyla Hans, Anna, Sophie ve Rainer’ın birbirleriyle ilişkilerine odaklanırken, arka planda dönemin sosyoekonomik dünyasını başarılı bir şekilde işliyor. Savaş sonrası kapitalist bir dünyada yaşanan eşitsizliklerin, sınıf çatışmalarının ve yozlaşmanın bireysel etkilerini hemen ötede bekleyen dört gencin üzerinde görüyoruz.
İthaki Yayınları’ndan okuyucu ile bulaşan “Dışarıda Kalanlar” beklenmedik, şaşırtıcı sonuyla da okuyucuyu ters köşeye yatıran modern bir başyapıt. (YK)