Dünyanın en kapsamlı belgesel festivallerinden Amsterdam Uluslararası Belgesel Film Festivali (IDFA) bu sene açılışı üç kısa filmle yaptı.
Amsterdam’da 38. kez tertip edilen uluslararası organizasyonun artistik direktörü Isabel Arrate Fernandez yenilikçi özellikler taşıyan üç filmin de birer protesto anatomisi olduğunu törende ifade etti.
Shayma’ Awawdeh imzalı Kesişen Hafıza (ذاكرة متقاطعة/ Intersecting Memory) belgeseli bizi Filistin’e taşırken, Mohammedreza Farzad ve Pegah Ahangarani imzalı Ölmeye Yatmak (قصه بر یاد است/As I Lay Dying) İran’a bir kez daha nüfuz etmemizi sağladı.
Yönetmen, sinematografi ve montaj hanelerinde Fırat Yücel adını gördüğümüz Mutluluk (Happiness) belgeseli ise bizi Kongo ve Sudan’da olanlarla bir kez daha yüzleştirirken, bilhassa Filistin’deki soykırım karşısında kendini çaresiz hisseden insanda nasıl uykusuzluğu tetiklediğini teferruatlı biçimde aktardı.
Filmin senaryo yazarlığını uzun yıllardan beri işbirliği içinde olduğu Aylin Kuryel’le paylaşan Yücel dijital dünyanın faydaları kadar insanı hapseden, hatta hasta edebilen yanlarını gözümüze soktu.
Visions du Réel en başta olmak üzere dünyanın ve aynı zamanda Türkiye’nin birçok festivalinde yer alıp ödüller kazanan 2025 Hollanda, Türkiye ortak yapımı 18 dakikalık belgesel, cep telefonu ve bilgisayar ekranından uzak durma çabalarının insan sağlığı için elzem olduğunu hatırlattı.
Mavi ekran overdoz!
Demokratik bir Batı ülkesi iddiasını taşıyan Hollanda’nın Filistin protestolarına polis şiddetiyle cevap verişine filmde şahit oluyoruz.
Siyasi açıdan hassas bazı vatandaşların seslerini yalnız sosyal medyada değil, sokaklarda da duyurma talebi, hürriyetten yanaymış gibi görünse de devletin politikalarıyla çatışıyor. Günde 16 saat boyunca ekran başında vakit geçirebilen mevzubahis vatandaşlar dünya çapında sessiz kalınan soykırıma karşı seslerini Amsterdam’ın merkezî tren istasyonunda duyurmaya başlıyor.
Bilhassa öğrencilerin ön planda olduğu protestocuların bulaşıcı enerjisi savaş lobisini desteklemeye meyilli güruhları muhakkak ki rahatsız ediyor.
Neyse ki Yücel ve Kuryel, gösterim sonrası sahneye çıkıp yaptıkları takriben 7 dakikalık konuşmada meseleye bir kez daha dikkat çekebildiler. Ne de olsa oldum olası politik ve “muhalif” bir imaj iddiasını taşıyan IDFA sonunda İsrail’in icraatına karşı kültürel boykotla tavır alabilmişti.
Belgeselci çiftin okuduğu, protestocular tarafından kaleme alınmış Filistin’e destek metninin başka müesseselere misal oluşturması dileği de bu vesileyle ifade edildi.
Güncel ifade biçimlerini çağdaş estetikle harmanlamayı başarmış akıcı belgeselin kendimizi çaresiz hissettiğimiz anları birebir yansıtması takdir edilesi bir icraat.

“Doktor bana bi çare”
Filmde adeta dijital bir jeopolitik günlükle karşı karşıyayız. Mavi ekran gözleri yorup beyni adeta rehin alırken nevrotik bir tempoda klavye darbeleri seyirciyi kasıyor. Sosyal medya ve dijital ortamlardaki sohbetler aktivistlerin uykusuz gecelere akmasına sebep oluyor.
Öforik tempoda değişen dünya gündemi şiddetin mütemadiyen katlanmasına, tahammül edilmesi imkânsız hakikatlerle karşı karşıya kalınmasına yol açıyor. Filistin, Kongo, Kürdistan, Sudan, Lübnan eşzamanlı olarak takip ediliyor, mavi ekran adeta bağımlılık yaratıyor.
“Bunun sonu nereye varacak?”
Uyuyabilmek için melatonin, magnezyum, Hint keneviri, Xanax, lavanda, çarkıfelek, Unisom, Atarax gibi madde ve ilaçlar tavsiye edilip deneniyor, lakin hiçbiri fayda etmiyor.
“İyi bir uykuyla serotonin seviyesinin bir alakası var mı?”
“Beyaz ses kayıtları dinleyin!” deniyor, 5-HTP’nin faydalarından dem vuruluyor.

“Amsterdam’da dijital detoks kafeleri moda olmuş, haberin var mı?”
“Akıl Filistin’de, Refah’tayken haberlerden uzaklaşmak ne mümkün?”
“Ekrana devamlı bakma, arada pencereden dışarı bak” demesi kolay. Amsterdam sokaklarında barışçıl protestoculara karşı, ihtişamlı atlara binmiş polisler cirit atıyor; kibirli memurlar kolonyalist kraliyetin imajını perçinliyor. Güney Afrika bir zamanlar Hollanda’nın sömürgesi değil miydi?
Apartheid benzeri pratiklerin ABD dahil birçok coğrafyada tatbik edilmeye girişilmesinin altında oligark Elon Musk’ın Pretoria’lı olmasının payı mı var yoksa?
Gündem gittikçe kaotik hâle bürünüyor, küresel kakofoni dijital ortamı zapt ederken neyse ki militan belgesel estetiği yeni ufuklara doğru yelken açıyor.
(MT/HA)







