22 Temmuz 2011 Utöya
20 Temmuz 2015 Suruç
Bu yazıyı okurken ölümü, sanki içinde binlerce umudun kaydedildiği, eski bir kasetmiş gibi düşünün ve yıpranmış bir kasetçaların içine koyun sonra işaret parmağınızla hafifçe geriye sar tuşuna basıp bekleyin.
Duyduğunuz sesler Suriye’deki Kobane şehrine gitmek için Türkiye’nin çeşitli illerinden yola çıkan, kendini barışa adamış ve aralarında tıp, psikoloji, sosyoloji ve hukuk öğrencilerinin de bulunduğu cıvıl cıvıl, şarkılı türkülü sesler olacak.
Yıpranmış Kobane’de umut getirmek isteyen sesler olacak.
Kobani halkı için kütüphane yapmak isteyen, hastane, çocuk yuvaları, çocuk parkları, kültür merkezi ve okul inşaatlarında çalışmayı istediklerini söyleyen sesler olacak.
Ve bu gençlerin içine bir yılan sakinliği ile giren intihar bombacısının nefes alış verişleri de olacak. Korku, nefret ve umudun bir anda birbirleriyle iç içe girmesinden ortaya çıkan metalik bir huzursuzluk olacak.
Ve ister istemez bir patlama, bir çığlık olacak. Tam bu çığlığı duyunca yavaşça ara ver düğmesine basmanız gerekecek.
Toplu belleğimizi yitirmemek ve insanlığımızı unutmamak için bu ara ver düğmesi bizim için çok önemli.
Norveç’in Utöye Adası 22 Temmuz 2011
22 Temmuz 2011’de kendisini bir şövalye gibi gören Anders Behring Breivik, Başbakanlık Binasını bombaladıktan sonra Utöye adasına, İşçi Partisi’nin Gençlik Kolları’nın her sene düzenlediği yaz kampına doğru arabasını sürdü. Her şeyi çok iyi planladığı için üzerinde sahte bir polis üniforması da vardı. Bu üniforma ona bütün kapıları logaritmik bir hızla açtı.
Adaya gidiş gelişleri sağlayan feribotun kaptanını da aynen Fareli Köyün Kavalcısı gibi kandırıp iyi yürekli bir polis edasıyla ada sahiline ayak basar basmaz tetiğini acımasızca çekti.
Gençler serçe misali yerlere serildi. Ölüm şarkı söyleye söyleye barışa ve dayanışmaya kendini adamış gençlerin avına çıkmıştı. Banular, Muhammedler, Christopherlar kurbanlar arasındaydı. 22 Temmuz gününde 77 can ortadan yok oldu. O gün Norveç annesini havalimanında kaybetmiş bir çocuk gibi nefesi kesik kesik ağladı. O gün insanlar aşırı sağcı düşüncelerin artık bir hayalet olmadığını ve hatta gerçeğin ta kendisi olduğunu anladılar. Yavaş yavaş bu şövalyelik oynayan adamın aslında intihar bombacısından ya da İslami teröristlerden çok da farklı olmadığı anlaşıldı. Ölüm pusulası nefret üzerine kuruluydu.
Türkiye’nin Suruç’u 20 Temmuz 2015
20 Temmuz’da Kobene’ye gitme izni alamayan gençler buraya en yakın sınır kasabasında, Suruç’ta bir basın toplantısı yapmaya karar verdiler. Umutlar sinmemişti henüz.
Kobaneli çocuklara verilmek üzere bavul dolusu getirdikleri oyuncaklar sanki gelecekteki güzel günlerin imzasıydı. Yılmadılar. Şarkı söylediler. Selfi çektiler. Güldüler. Bir daha başka bir açıdan selfi çektiler. Sanki ölümün koordinatlarını belirlercesine güle güle poz verdiler. Patlama oldu. Kim olduğu ne olduğu ilk başta bilinmeyen önce İŞİD’den bir kadındı sonra İŞİD’den bir erkek diyenler oldu. Bu belirsizlikte 32 genç can verdi. Bu belirsizlikte bavuldaki oyuncaklar da sesini kesti.
Boş bir tabutun yanındaki kimliği belirsiz bir cesedin üzerine örtülmüş gazete sayfaları, etrafa saçılmış kanlar, fotoğrafa geçirilemeyen ses dalgaları, çimlerin üzerine sakız gibi yapışmış insan çığlıkları Suruç’un son resmi oluyor.
Ölüm Utöye adasından Suruç’a atlarken sağcı kurşunlar, İslamcı bombacı oluyor.
Umudu yitirmeden ve her şeyden önemlisi ortak belleğimizi yitirmeden kötülüğe karşı en büyük mücadelemizi vereceğiz. Bu mücadelenin denklemi öz ve kısa.
İnsanlığını unutma el ele ol.
Umut en kara günde de yanında. (NÖL/EKN)