Görsel:Aslı Alpar
Makalenin İngilizcesi için tıklayın
Geçen hafta sadece İstanbul’da LGBTİ+’lara yönelik en az üç şiddet ve ayrımcılık vakası basına yansıdı. Kaos GL’den Yıldız Tar’ın haberlerine göre bu üç vaka bir yanıyla aslında LGBTİ+ topluma yönelik baskı ve şiddetin sistematik haline dikkat çekiyor bir yanıyla da sistemin yani devlet aygıtının ürettiği yaydığı şiddeti açığa çıkarıyor.
LGBTİ+ toplumuna ve hareketine bu sistematik saldırıların doğrudan LGBTİ+ Hareketin gücü ve temsiliyeti ile bağlantısı olduğunu düşünüyorum; tıpkı Kadın Hareketi gibi. Erkekler, güçlenen kadınara saldırırken, LGBTİ+’lar da güçlendikçe sistemin nefret ettikleri arasındaki yerini alıyor, hedefine oturuyor.
Hatırlarsanız 23 Nisan’da, bugünün yetişkinleri “LGBTİ+ çocuklar” sosyal medyada kendilerine yaşatılanları anlattı ve konu Türkiye’de TT oldu. Hemen ertesinde 1 Mayıs’taki ilk Cuma hutbesinde ise Diyanet Başkanı Ali Erbaş’ın hedefinde LGBTİ+lar ve HIV+’lar vardı.
Erbaş’ın söylemlerinin ardından da toplumsal hayatta görünürlüğü olan LGBTİ+’lara yönelik saldırılar net olarak arttı.
Ajda yedi aydır evine giremiyor
Devletin korumadığı, nefret söyleminin hedefinde olan isimlerden biri İstanbul Kurtuluş’ta yaşayan Ajda Ender. Daha önce de birçok kez gündeme getirdiğimiz Ajda, hem toplumun hem devletin sistematik saldırısını direkt yaşayan örneklerden.
Trans kadın olduğu için komşularının saldırısına uğrayan Ajda, mahkemeye başvurduğunda da kendisinin yaşamı tehlikede olmasına rağmen, komşuları için “koruma” kararı çıkartılıyor. Ajda’nın ise evine girmesi engelleniyor, uzaklaştırma kararı çıkarılıyor. Komşuların nefreti yargıda meşrulaşırken Ajda üzerinden LGBTİ+ toplum da bir kez daha “marjinalize” ilan ediliyor.
Ne yapsak?
Hak savunucuları LGBTİ+ haklarını savunmayı da acilen gündemlerine alabilmeli. Eğer sadece kendi haklarımızı savunacaksak hak savunuculuğu yapmanın nasıl bir anlamı olur? Zaten herkes kendi hakkını savunur. Ama başkasının hakkını kaçımız savunabiliyoruz? Hak savunuculuğumuz ne kadar kapsayıcı olabiliyor? Yoksa “Beni de gay, lezbiyen sanmasınlar” diyerek LGBTİ+’ların haklarını görmezden gelerek mi savunuculuk yapıyoruz? Siyasi partiler de genelde “toplum hazır değil”, “oy kaybederiz”, “kitlemizin hoşuna gitmez” diyerek LGBTİ+ haklarını gündemlerine almamayı tercih ediyor.
Geçen hafta LGBTİ+'lara yönelik artan saldırıların ardından CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, partisinden pek de duymadığımız bir açıklama yayınladı ve “Herkesin Yaşam Hakkını Açıkça Savunmak Hepimizin Sorumluluğu” dedi. Buradaki “açıkça” vurgusu dayanışmanın ötesinde bir hak savunuculuğunu işaret ediyor ki bu vurgu hepimize yeni görevler yüklüyor. Birine yardım ederken “gizliliğe” önem veren bir topluma “yardım” değil, "hak savunuculuğu yapın", “açıkça” diyor.
Bu ay Onur Ayı. İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası Komitesi’nden Ali Yıldırım’ın söylediği gibi LGBTİ Hareketi artık “Biz de varız”dan “biz varız” aşamasına geldi. Egemenleri rahatsız eden de bu: “Biz de varız değil, biz varız.”
Avrupa’da durum ne?
Türkiye böyle de dünyada durum nasıl derseniz? LGBTİ+ topluma yönelik kısmen de olsa Avrupa başkentlerinde daha görünür ve rahat yaşayabiliyor.
Avrupa Komisyonu ayrımcılığa, önyargıya ve nefrete karşı “açıkça” mücadele ediyor. Bu "açıkça" mücadeleye rağmen Ayrımcılık 2015 Europe raporuna göre, lezbiyen, eşcinsel, biseksüel, transseksüel, intersex (LGBTİ) insanlar Avrupa Birliği'nde yaygın ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçlarından mustarip olmaya devam ediyor.
Her ne kadar AB vatandaşlarının yüzde 71'i LGBTİ kişilerin heteroseksüel insanlarla aynı haklara sahip olması gerektiği konusunda hemfikir olsa da, Avrupa Temel Haklar Ajansı tarafından yapılan bir araştırmaya göre, LGBTİ kişilerin yüzde 47'si anketten önceki yıl ayrımcılığa uğradığını veya taciz edildiğini söylüyor.
Avrupa Komisyonu, Aralık 2015'te LGBTİ eşitliğini ilerletmek için LGBTİ Eşitliğini Geliştirme Eylemleri Listesini yayınladı. Konsey, Haziran 2016'da Komisyonun eylemler listesinin uygulanması hakkında her yıl rapor vermesini gerektiren ilk LGBTİ eşitliği hakkındaki sonuçları kabul etti.
2019'u kapsayan ve tüm uygulama dönemi hakkındaki düşünceleri içeren eylemler listesine ilişkin nihai rapor, 15 Mayıs 2020'de Uluslararası Homofobi, Transfobiye Karşı Gün (17 Mayıs Pazar) vesilesiyle yayınlandı.
Avrupa Birliği’ne girmek istediğini iddia eden Türkiye sadece bu yayınlara bakarak bile LGBTİ+ toplumun haklarının iyileştirmesi için gerekli adımları atabilir.
Haziran’dayız; Onur Ayı’nda.. Nefret söylemleri, cinsiyetçilik, ayrımcıık yerine kapsayıcı demokratikleşme adımları toplumun her kesime nefes aldırabilir.
Şiddetsiz yeni bir hafta dileği ile.. (EMK)