Sivas katliamının 18. yılı nedeniyle binlerce kişinin katılımıyla düzenlenen anma etkinliğine, polisin gaz bombalı müdahalesi gölge düşürdü. Aslında anmaya karşı bu gereksiz müdahale, bir kez daha hükümetin bu konuya dair samimiyetini de gösteren bir şey oldu.
2 Temmuz 1993'te Sivas'ta 33 aydın ve sanatçı ile iki otel çalışanının katledildiği yer olan Madımak Oteli'nin müze yapılmayıp, "Bilim ve Kültür Merkezi" yapılması bu samimiyet(sizlik) testinin ilk göstergesiydi; ikincisi ise orada hayatını kaybedenlerin yakınları ve binlerce kişinin geldiği anmaya valilik emriyle düzenlenen geçen günkü polis saldırısı oldu.
Bu durum ise, hükümetin benzeri konulara karşı yaklaşımını açıkça gösteren bir şey: -miş gibi yapmak. Geçmişle yüzleşiyormuş gibi yapmak, geçmişi unutmuyormuş gibi yapmak, diğerlerinden farklı bir şey yapıyormuş gibi yapmak. Oysa tek yapılan, bir aynılığı tekrarlamak: -mış gibi yapmak!
Madımak Oteli binlerce kişinin talebine rağmen bir 'utanç müzesi' değil de, Bilim ve Kültür Merkezi yapıldı. Gerçekten de bu sembolik bir şeydir. Hükümetin yaptığı bu manevranın altındaki metni anlamanın sembolik bir göstergesidir.
Alttaki metin şudur: "Yapılan şeyden utanmıyoruz -ki orayı bir 'utanç merkezi' haline getirmedik. Bu durum karşısında çok fazla çırpındınız ve açıkçası, biz de bunu yapmaya mecbur kaldık. Bununla yetinin." Yetinmenin sınırlarını çizmek bugün hükümetin yaptığı en iyi şey belki de: Anadil kamusal alana giremez; Diyarbakır Cezaevi müze değil, olsa olsa okul olur, Madımak da bilim ve kültür merkezi... Bunlar gibi birçok örnek mevcuttur hali hazırdaki hükümetin sicilinde. Çizilen sınırı geçmek ya da geçmeye teşebbüs etmek ise hemen yanı başında hükümetin polislerini, hukukunu, yasalarını, hapishanelerini bulmak demek.
Katliamın yapıldığı 2 Temmuz 1993'te dışarıdaki faşist kitlenin "Yak ulan yak yak!", "Askere uzanan eller kırılacak!", "Türkiye, Türkiye!" çığlıklarının yankılandığı yer olan Madımak'ın önünde, bugün, 2 Temmuz 2011'de ise polislerin biber gazlarını sıkarkenki "Sıkın sıkın, vurun!" bağrışmalarını duyuyoruz.
O kara günde gene faşistlere "Hayır bunu yapamazsınız!" diyenlerin yerini, bugün de polise "Emniyet güçleri! Hayır! Bunu yapamazsınız!" diye bağıranların aldığını görüyoruz.
Geçmişte dışarıdaki faşist kitlenin, ırkçı haykırışlarını sadece ve sadece seyreden asker ve polislerin, bugün, 2011'deki Madımak'ta ölenleri anmaya gelen anti-faşist kitleyi biber gazına boğduğunu görüyoruz.
Yüzleş(me)mek
Sanırım bu ufak karşılaştırmalar "yüzleşmek ve unutmamak" adına yapılan şeylerin samimiyetini de gösteriyordur.
İnsan hiçbir şeyi gerçekten unutamaz. Sadece hatırlamak istememektir söz konusu olan. Oysa en çok unutmak istediğimiz şeyi en çok hatırlarız. Bugün mevcut hükümet bunun paradigmasal çöküntüsünü yaşıyor belki de. Unutmak ve unutmamak arasında kalmak, bir "utanç müzesi" ve "bilim ve kültür merkezi" arasında sıkışıp kalmayı da zorunlu kılıyor. Tıpkı o gün kalleşçe katledilenleri anmak isteyen binlerce kişi ile onları engellesin diye eski Madımak'ın önüne yığılan polislerin arasında kalmak gibi.
Yüzleşmek, geçmişle, kirli geçmişle yüzleşmek; bu herkesin harcı değil. Çünkü hakikate ulaşmak ikiyüzlü olmamayı gerektirir. Bu ise malum hükümetin yoksun olduğu bir özellik belirtisi. Yüzleşiyormuş gibi yapmak ise ikiyüzlülüğün habercisi. (BA/ŞA)