"Her kürtaj bir Uludere'dir" dedi başbakan. Öncellikle herkes kürtaj tartışmalarıyla Uludere (Roboski) katliamını gündemden uzaklaştırmak için bu sözleri sarf ettiğini düşündü. Oysa böyle bir şeye ihtiyacı yoktu.
Neden olsun ki. Paşalar gibi Uludere katliamının arkasında duruyor, bu konuda aklına geleni, bütün içindeki zehriyle birlikte akıtıyor. Evet, zehirli konuşuyor, pervasızca konuşuyor, ağzına geleni söylüyor, kin kusuyor her seferinde. Yaptığı katliamı haykıran BDP'ye nekrofili diyor. Tuhaf bir paranoya halinde, ağzından düşürmediği yüzde 50'nin dışındaki diğer yüzde 50'yi nasıl bastıracağını, nasıl kan kusturacağını, nasıl perişan edeceğini hesaplıyor. Demokrasiden haberi yok, ona oy vermeyen yüzde 50'yi düşman beliyor. O yüzden sürekli bir savaş diliyle konuşuyor.
Herkes sussun istiyor. Bir tek o konuşsun. Ne muhalefetten ne de kendi hükümetinden. Bir tek o. Uludere katliamını kimse ağzına almasın.
Zira gereken açıklamayı yapmıştır, katliamdan dolayı ordusunu kutlamış, (kendince) ölümün bedeli kaç paraysa ödemiştir. Dolayısıyla bundan sonra konuşacak bir şey kalmamıştır. Bu konuda tek kelime konuşan, art niyetlidir, ölüm siyaseti yapıyordur. Hem ne hadlerinedir birilerinin katliamı haykırmak, bu katliamdır demek. Çünkü o bunun bir kaza olduğunu söylemiş, kimsenin, hiç kimsenin duymadığı özrünü dilemiş. Kürtaj tartışmalarıyla bunu gündem dışı bırakmaya ihtiyacı yok. Tam tersine ben Uludere tartışmasını tükettim diyor, bitti o konu. Dolayısıyla katliamı unutturmayacağını haykıranları, ölen insanların acılarını paylaşanları anlamıyor. Ölen ölmüştür kalan sağları nasıl hizaya getireceğimizi tartışalım diyor. Bunu kabul etmeyenleri, katliamı haykıranları ölü sevici olarak nitelendiriyor. Katliamı sahiplenen kendi bakanlarına bile kızıyor. O iş bitti, mevzu bahis olmasın artık diyor.
Yeni bir buluş keşfetmiş bir bilimci heyecanıyla şakıyor. "Her kürtaj bir Uludere'dir" diyerek hem Uludere Katliamı'na karşı çıkanları hem de kadınları ve kürtaj hakkı savunucularını hedef alıyor. "Kürtajın öldürmekten ne farkı var" diyerek buna karşı duranlara pek severek kullandığı buluşu hazır: siz ölü sevicisiniz diyecek. Yoksa bir insan kürtaj yasağına neden karşı olsun ki.
Kürtaj hakkının, kadınların neredeyse yüz yıldır uğruna mücadele ettiği, hatta bedeller ödediği bir kazanım olduğunu çok çalışkan kurmayları kulağına fısıldamış mıdır bilinmez ama buna karşı çıkanları, çıkacak olanları sapkın olarak değerlendireceği kesin. Zaten nekrofili (ölü sevicilik) bir sapkınlık durumudur. Dolayısıyla kürtaj yasağıyla, bazılarının bilinçli ve art niyetli bir şekilde bu ülkenin nüfusunu düşürmeye yönelik çabalarını boşa çıkaracağı gibi, bu sapkınları dize getirmek de olacaktır. Bu yüzden sadece ana olarak gördüğü kadınlara doğurun diyor, 'üç de yetmez beş tane' doğurun diyor. Vaziyet değişirse ya da ruh halime göre bu rakam değişirse ben size söylerim diyor. Bir bakacağız ' beş de yetmez on tane' doğurun diyecek.
İnanılmaz bir yanılsama içinde, kendi iktidarında bu ülkeyi güllük gülistanlık bir cennet haline getirdiğini düşünüyor, böyle bir cennette kadınların ha bire neden doğurmadığını, doğurmuyorlarsa ya kendisinin iktidarına direndiğini ya da ölü seviciler olduğunu düşünüyor. Oysa kadınların bedeninden elini çekip, bu yanılsamadan çıkıp gerçek hayata bakarsa anlayacak neden doğurmadıkları. Bir de TUİK'in 2010 yılı verilerine bakarsa kendisinin iktidara geldiğinden bu yana, sık sık doğurun talimatlarına rağmen, doğum oranının azaldığını görecektir.
''Her kürtaj bir Uludere'dir'' demesini tuhaf bir ruh hali, asabi çocuk güzellemesi ya da gündemi değiştirme çabası olarak okursak olayın gerçek yönünü göz ardı ederiz. Zira bu ruh halini aşan bir söylemdir. Türkiye'nin bir kırılma noktasıdır. Bu tüm muhalefeti bir şekilde bertaraf edildiğinin, meydanın boş kaldığının ve artık ağızdaki baklanın yani kafalardaki toplum mühendisliği projelerinin ortaya saçılması zamanın geldiği düşüncesidir.
Bu sadece kürtaj yasağıyla (kürtaj kısıtlaması deniliyor ama öyle bir kısıtlama ki yasakla aynı işlevi görecek) sınırlı kalmayacak. Belki önümüzdeki birkaç sene içerisinde başörtüsünün zorunlu olup olmadığı tartışmaları ve hata bunun referandumu bile gündeme getirilecek yeni bir sürecin başlangıcıdır. Kürtaj yasağı tartışmaları bu sürece girildiğinin göstergesidir. Bunun doğru okunması gerekir. Bunu bir gündem değiştirme malzemesi ve ya saldırgan bir ruh halinin tezahürü olarak okumak bu gerçeği görememek anlamına gelir.
Kürt siyasal hareketini KCK adı altındaki operasyonlarla sindirmeye çalıştığında, bütün cezaevlerini Kürtlerle dolup taşırdığında ciddi bir muhalefetle karşılaşmadı. Yine devrimcilere, solculara, anarşistlere, işçilere, sendikalara, eşcinsellere ve hatta hayvan hakları aktivistlerine yönelik baskılara karşı ciddi bir duruşun sergilenmemesi de iktidarın elini son derece güçlendirdi/güçlendiriyor. Dolayısıyla önüne çıkabilecek her pürüzü temizlediğini, her otoriter yönetim gibi mutlak bir iktidar kurabileceğini düşünüyor. Mutlak iktidarın verdiği kudretle bedenin düzenlenmesine, yani beden politikalarına el atmanın zamanı geldi diyor. Bu yeni süreçte birkaç cılız ses, sızlanmalar olur ama evelallah bu gafilleri de bertaraf ederiz özgüveniyle.
Fernand Braudel "sermaye gibi iktidar da biriktirilir" der. Benzer şekilde faşizmin faşizm olması için darbeyle gelmesi gerekmiyor. İktidar gibi faşizm de biriktirilir. Bunu KCK operasyonlarında, Uludere (Roboski) katliamında, sadece bir sene içinde 53 kişinin ''sağlığa zararı olmayan'' biber gazıyla öldürülmesinden yeterince okuyamadıysak da "Her kürtaj bir Uludere'dir"den okumamız lazım. Başka ne demesi ne yapması gerekiyor ki.
İktidar bu sürecin ciddiyetini farkında. Peki biz? Bırakın yeni haklar için mücadele etmeyi, kazanımlarımızın bir bir kırpılmasına seyirci mi kalacağız? Bir iki sızlanıp sonra yerimize mi oturacağız. Oturduğumuz yerde birilerinin muhalefet etmesini, bir kurtarıcı mı bekleyeceğiz? Kim bu kurtarıcı?
CHP mi dediniz. CHP, her şeye muhalefet, hep muhalefet, dolayısıyla hiç muhalefet. Geçiniz. Sadece geçmekle kalmayın CHP'nin demokratik bir dönüşüm potansiyeli taşıdığı yanılgısını da aklınızdan çıkarın.
Burada görülmesi gereken iyi muhalefetten ziyade, iyi bir örgütlenme. Beden politikalarına karşı bedenin örgütlenmesi. Liberal bir savununun ötesinde yaşamsal bir zorunluluk olarak... (NO/ÇT)