Ahırkapı’da kutlanan Hıdrellez kutlamasının ardından bir yazı yazacaktım ama yoğunluktan ertelemek zorunda kalmıştım. İyi ki de ertelemişim çünkü Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü’nün (BÜFK) bu sezon hazırladığı Bahar adlı dans-müzik gösterisini izlemeden yazılsa eksik kalacakmış.
Ahırkapı’da yaklaşık 10 yıl önce kutlanmaya başlanan Hıdrellez Şenliği’ne 3 yıl önce şenlik alanının yeterli olmaması, gelenlerin sayısının sınırlandırılması ve asıl olarak belediyeden izin alınamaması sebebiyle giriş parası konulmuştu. Giriş parası konulmasına tepki olarak sosyal medyada birbirinden habersiz bir şekilde durumu protesto eden birkaç grup buluşup Hıdrellez’in tekrar Ahırkapı’da kutlanması için çabalamıştık.
Bu şekilde birkaç gönüllünün mahalleliyle görüşerek organize etmeye çalıştığı gün, bize yapamazsınız demişlerdi. Sahne yok, güvenlik görevlisi yok, tuvalet yok, ses sistemi yok nasıl yapacaksınız diye. Ancak mahalleye gidince insanların kutlamanın iptal edilmesine karşı olduğunu, tekrar mahallede kutlanmasını istediklerini, bunun için ellerinden geleni yapacaklarını söylediler. Mahallenin 76’lık dedesi Pire Mehmet’in müthiş enerjisini de aldıktan sonra bize sadece mahalledeki kutlamayı duyurmak kalmıştı. Afişler hazırlandı, sosyal medya duyuruları, basın duyuruları hazırlandı, buluşma yerleri belirlendi, enstrümanlar ayarlandı...
Kutlamayı geçmiş yıllara oranla daha cılız bir şekilde kutlasak da mahalle halkı memnundu. Geçen sene yaptığımızda kalabalık artmıştı, kalabalığın artması teknik sorunları da beraberinde getirdi. Tuvalet sorunu, gece mahallenin boşaltılması, kutlamanın yapıldığı yerin mahalle olduğunun unutulması...
Bu sene amatörce yapılan kutlamanın üçüncüsünü gerçekleştirdik. Mahalle halkı üç yıl önce kutlama için, ¨Nasıl yapacağız? Yapabilir miyiz?¨ Sorularını sorarken bu sene bu sorular geride kalmıştı.
Mahalleli kendi başına mahalleyi süslemeye, dilek bezlerini asmaya, sokağı ışıklandırmaya, müzisyenleri ayarlamaya başlamıştı, mahalleyi boşaltmak için megafon bulunmuştu. Tuvalet mi? Bir sürü ev tuvaletini açtı, kapılara A4 kağıtlarına asılmış WC kağıtları asılmıştı. Bütün mahalleli evlerinin önüne tezgah açmıştı, bazıları ise tezgah yerine rakı sofrası açmıştı, değmeyin keyiflerine. Ahırkapı’daki Hıdrellez kutlaması kentsel dönüşüme karşı verilen bir varlık savaşına dönüşmüştü. Her evin birer birer satın alınıp otele dönüştüğü Ahırkapı’da kahraman mahalleli Armada Otel’e karşı kendi yöntemleriyle bir mücadeleye başlamıştı.
Gelelim mahalledeki kutlamaya gelenlere, binlerce insanın 7 – 8 sokakta birden, kimseye sormadan dans ettiği, çaldığı söylediği mahallede herkesin keyfi yerindeydi. Ancak bu sene Ahırkapı’da Roman müzikleriyle göbek atanlar dışında halay çekenlerin sayısı da epeyce fazlaydı. Bir ara twitter alemlerinde, ¨Ahırkapı’yı Kürtler bastı¨ gibi şeyler de yazıldı. Bize de epeyce sorulan bir soruydu, ¨Siz Kürt’sünüz, ne işiniz var Hıdrellez’le, Romanlarla?¨ Cevabı bizim için biraz politik olan bu soruların fazla politik cevaplar gerektirmediğini geçen akşam BÜFK’ün Bahar adlı gösterisinde fark ettik.
BÜFK Bahar adlı gösteride Balkanlar’dan Mezopotamya’ya kardeşliğin, kültürlerin ortak yanlarının izini sürmüş, izleri de bulmuş. Benim son demlerine yetiştiğim eski Diyarbakır düğünlerinde çalınan cümbüş, keman, gırnata, keman, darbukayla icra edilen Diyarbakır musikisi ile Makedonya’da görülen Calgija adı verilen incesaz (Ud, keman, kanun tef, darbuka) enstrümanlarla icra edilen şehir müziği ile bağlarını keşfetmişler. Birbirlerinden sadece ¨ulus devlet¨ kadar uzak olan bu coğrafyalar arasındaki ortaklıklar dikkatlerini çekmiş.
Gösteri boyunca arka fonda Üsküp ve Diyarbekir görüntüleri akıyor, Üsküp’ten ve Diyabekir’den birileri konuşuyor; düğünleri, kutlamaları, bahar bayramlarını anlatıyorlar. Coğrafyalar farklı, anlatılanlar aynı... Folklorik danslar çok benzer, bir Elazığ türküsünden Arnavut türküsüne nasıl geçildiğini gösteriyi izleyen kimse anlamıyor, sözlerin farklı dillerde oluşundan anlıyoruz bunu. Kutlamaların da sadece adı değişiyor, bir yerde Hampartsum, diğerinde hıdrellez, başka yerde Newroz...
Makedonya’dan Mezopotamya’ya, Üsküp’ten Diyarbekir’e bahar her yere aynı güzellikte geliyor, her yerde aynı hislerle kutlanıyor. Birbirinden ulus devletlerle ayrılmış olan bu kültürler yıllardır ahırkapı sahilinde buluşuyordu, geçtiğimiz akşam Boğaziçi’nde buluştu. Bir kez daha anladık ki aradaki yüzlerce kilometreye rağmen, birbirinden ayrı düşünmeye alıştığımız bu halklar arasında bir fark yok. Sahnede dekor olarak kullanılan dilek ağacına asılan fotoğraflarda Üsküp’ten, Diyarbekir’den, Ahırkapı sahilinden fotoğraflar vardı. Dilek ağacı bizim mekansızlığımıza işaret ediyordu, ya da mekanımızın evrenselliğine.
Bizi ayıran şeyi bir vakit önce Express dergisi şöyle karikatürize etmişti. Karikatürde İki gerilla bir uçurumun kenarında sohbettelerdi, biri diğerine soruyordu, ¨La Zaro insanların ayağı kayınca ne olii?¨ diğer gerillanın cevabı netti, ¨Ulus oliler!¨
Gösteriyi hazırlayanlar, Ahırkapı’da buluşan Romanlar, Kürtler bicümle halklar soruyu tersten soruyordu, ¨İnsanların ayağı kaymayınca ne oluyor?¨ cevabı hep birlikte verdik, ¨Kardeş oluyorlar¨ Hasılı uçurumun bir adım gerisi barış...
Gösteriyi bitirenler kaç yıldır baharın kutlanmadığı Suriye’yi Fairuz’un ¨Nassam Alayna El Hawa¨ şarkısıyla selamladılar. Suriye’de de baharın kutlanmasını dileyerek bitirdiler. Dileklerini paylaşmamak mümkün mü? (AS/HK)