* Fotoğraflar: Selçuk Kayan
Bizde, saldırıya uğrayan, ucube sayılarak yıktırılan, depoya kaldırılıp unutturulan, edep yerleri sonradan incir yaprağı ile kapatılan anıt öyküleri çoktur. Meraklısı bu konuda çok sayfalı, bol resimli birkaç kitap yazabilir. İşi fazla büyütmeden size Urla’dan üç anıt öyküsü anlatayım.
Bildiğiniz gibi Urla, CHP’nin Ege’deki kalelerinden biridir. Son yerel seçimlerde CHP yüzde 67 oranında, yani Türkiye genel ortalamasının iki katı oy aldı. Kentte olup bitenlere böyle bir siyasal ve dolayısıyla kültürel düzeyi göz önünde tutarak bakabilirsiniz. Kentten anıt öykülerine, CHP’nin ve cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ün anıtı ile başlayalım.
Atatürk dünyayı ayaklarının altına almış gibi
Atatürk anıtı denilince, 12 Eylül paşalarını, “her yere Atatürk anıtı dikilsin” emrini hatırlamamak mümkün değil. İzmit’ten geldiğinizde İstanbul’a girerken ana yolun kenarında büyükçe bir atölyede boy boy, her belediyenin, her okulun, her muhtarlığın bütçesine göre seri üretimle çoğaltılmış Atatürk heykelleri sıralanmıştı. Urla Atatürk anıtı öyle emirle dikilen anıtlardan değil. Kentin tam merkezinde ve itibarlı bir konumda. Hatta fazlaca itibarlı, hatta abartılı bir yaklaşımla ele alınmış olduğunu söylemeliyiz.
Aslında anıt ilk bakışta alışılmış Atatürk anıtlarından farklı görülmüyor. Denge sağlamak üzere eline baston verilmiş ve küresel bir kaide üzerine oturtulmuş. Ama biraz dikkatli bakınca kürenin sıradan bir geometrik form olmadığını, üzerine kıtalarıyla resmedilmiş bir yer küre olduğunu görüyorsunuz. Yani Gazi, dünyayı ayakları altına almış. Sanatçı, belki de heykel siparişini verenler, Gazi’ye olan sevgilerini böyle aşırı bir biçimde ifade etmek istemişler anlaşılan.
Sonuçta Atatürk’ün kişiliğini, genel politik görüşlerini yanlış aktaran bir görüntü ortaya çıkmış. Herhalde sağ olsaydı, “Ayıptır, kaldırın şu dünyayı ayağımın altından” derdi. Çok anlatılmıştır, Gazi 1922’de 9 Eylül ertesi İzmir’e geldiğinde, gece kalacağı Karşıyaka İplikçizade konağına girerken üzerine bassın diye yere Yunanistan bayrağı serilmesine tepki göstererek “Bu bayrak bir ulusun onurudur, böyle şey olmaz, kaldırın o bayrağı yerden” demiş. Oysa Urla’daki anıtı yapanlar, yaptıranlar bırakın bir ulusu, dünyanın tamamını ayağının altına sermekte bir sakınca görmemişler. Herhalde bunu “aşırı dozda bir sevgi tezahürü” olarak yorumlamalı. Neyse kimsenin bu duruma bir tepki gösterdiği yok, heykel çevresinde olağan yaşam sürüyor; törenler düzenleniyor, törenlerde protokol kendilerine ayrılan yerleri alıyor, diğer günler çocuklar koşuşturuyor, kaykayla kayıyor, yorulanlar banklara oturup dinleniyor.
Anıta son günlerde eklenen “yarı resmi” bir grafiti ayrıca dikkati çekiyor. “Yarı resmi” diyorum, zira “resmi kabul” görmese böyle yazılamaları hemen sildirirler. Kim istemiştir, kim yazmıştır bilmiyorum, anıtta bulunan metal Türkiye haritasının üzerine yağlıboya ile “Türkiye’nin kalbi Urla’da atıyor” diye yazmışlar. Bunu başka bir “megalomani” veya “kent sevgisinde ölçüyü kaçırma” semptomu olarak görebilirsiniz. Nereden çıkarmışlar Türkiye’nin kalbinin Urla’da attığını doğrusu anlayamadım. Gerçi Urla’da her yıl uluslararası enginar festivali düzenleniyor ama onunla bir ilgisi olmamalı.
Bu arada bir çıkma (veya çıkıntılık) yapayım. Anıttaki Türkiye haritasına “yavru vatan” Kıbrıs eklenmiş ama Hatay pek gözükmüyor. Herhalde marangoz hatası gibi bir şey olmalı.
Parkın merdivenlerinde bir düşünür: Anaksagoras
Orhan Veli’ye gönderme yaparak şöyle diyebiliriz: Urla’ya geldiğinizde Park Kahvesinin yanından geçerken merdivenlere oturmuş Anaksagoras’ı göreceksiniz, sakın şaşırmayın!
Bildiğiniz gibi Anaksagoras antik Yunanın, Anadolu’nun ünlü düşünürlerinden. İ.Ö. 500 yılında Urla’da doğmuş, bu kentte yaşamış, Atina’da ünlenmiş, ünlü öğrenciler yetiştirmiş, yaşamının son yıllarında tekrar Anadolu’ya, Lapseki’ye dönmüş. Materyalizmin babalarından sayılan düşünürün en takdir ettiğim yanı, “Her yıl, öldüğüm tarihte okulları bir gün tatil edin” demiş olması ve bunun uygulanması. Düşünsenize, sokaklarda cıvıl cıvıl çocuk sesleriyle hatırlanan bir düşünür! Katı bir anıttan çok daha canlı ve duygulu bir hatırlayış değil mi?
Urla 1922 öncesi Rumların çoğunlukta olduğu bir yerleşme. 30 bin nüfusun 25 bini Rumlardan oluşuyormuş.. Anaksagoras’ın bu eski Urlalılar için ayrı bir önemi var. Anaksagoras adına kentte büyük bir okul yaptırmışlar, okulun 2 bin öğrencisinin olduğu anlatılıyor. Ne yazık ki okul da 1922 Eylül’ündeki yangında yok olup gitmiş. Ama Anaksagoras’ın anısını koruyorlar, Atina’daki Urlalılar Derneği’nin adının yanına bir Anaksagoras resmi yerleştirmişler örneğin.
İki yıl önceydi, tarih ve arkeoloji gönüllüsü Mahmut Tolon’un kişisel çabalarıyla yapılan bir Anaksagoras heykeli, o tarihteki belediye başkanının katıldığı bir törenle, yeni inşa edilen AVM’nin ana caddeye bakan duvarının dibine yerleştirildi. Anıt, mütevazı ölçülerdeydi, öyle anıtsal denilebilecek ölçekte değildi, ama insanlar kişisel çabalarıyla 2500 yıl öncesinin düşünsel mirasını bir şekilde somutlayarak hatırlatmışlardı. Keşke kent yöneticileri çok daha görkemlisini yapabilselerdi.
Bu mütevazı heykele bir türlü rahat verilmedi. Doğru, eleştirilecek, üzerinde söz söylenecek yanları vardı. Örneğin, muhtemelen “bunca ulusal kahramanımız varken bir dinsizin heykelinin burada işi ne” gibilerden gelebilecek tepkiler düşünülerek görsel bir senteze (!) gidilmişti. Heykelin alt tarafı sandal ayakkabılarıyla Anaksagoras, üst tarafı kafasında sarığı ile Yunus Emre gibi tasarlanmıştı. Sanatçılar kendi jargonlarıyla eleştirecek yanlarını saydılar heykelin. Mimarlar yer seçimini beğenmediler. Atina’dan da tepki geldi, eski Urlalıların torunları “Bu Anaksagoras’a hakarettir” diyerek belediye başkanına şiddetli bir “protesto notası” gönderdiler…
Bu arada heykel ufak çaplı fiziki bir müdahaleye de uğradı. Atatürk heykeli gibi Anaksagoras’ın da dünya ile ilişkisi kurulmuştu heykelde. Ama daha insaflı davranılmıştı, heykelin eline iri şeftali büyüklüğünde bir yer küre verilmişti. Anıtın açılışından birkaç gün sonra birileri heykelin dünyasını koparıp götürdü. Heykel onarıma alındı ve bir süre sonra Belediye’nin biraz daha yakınına, Park Kahvesinin, genellikle önüne otomobillerin park ettiği merdivenlerine yerleştirildi. Biraz zor fark edilse de şimdilik sağ ve salim vaziyette yerinde duruyor.
İşlevsel bir anıt: Mermer Çeşme
Urla’da Malgaca Çarşısının dış bölümünde yer alan “Mermer Çeşme” belki de dünyanın en işlevsel anıtlarından biridir. Varlığını kimsenin gözüne sokmadan kentle bütünleşmiştir ve çevresine hizmet vermeyi hâlâ sürdürüyor.
Çeşmenin yapım tarihi 15-16. yüzyıllara kadar uzanıyor. Üzerindeki kitabeden, 1645 yılında Hacı Ahmet Ağa tarafından esaslı bir onarımdan geçirildiği, “ihya edildiği” anlaşılıyor. O tarihlerde çarşıda 200 kadar dükkân varmış, yani bugünkü dükkân sayısının neredeyse 10 katı. Anlaşılan dükkânlar su gereksinimlerini Mermer Çeşme’nin dört bir yanındaki musluklardan karşılıyorlarmış.
Aslında Mermer Çeşme’nin bugünkü anıt durumuna gelmesi 1922 ertesinde olmuş. Kurtuluş Ordusunun kente 12 Eylül 1922’de girmesinin anısına, Belediye Meclisi çeşmeyi anıta dönüştürmüş. O tarihte çeşmenin üzerine eklenen mermer kolonun kaidesindeki Arap harfleriyle yazılmış kitabelerde bugünün Türkçesiyle “Bağımsızlık kayıtsız şartsız ulusundur”, “Yaşasın Türkiye”, “Ayrıldık üzüldük, birleştik kurtulduk” deniliyor. Bu özelliği ile anıt, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki alçak gönüllülüğü, kısıtlı olanaklarla yapılabilenleri yansıtıyor bir bakıma.
Mermer Çeşme eskisi kadar yoğun olmasa da bugün yine çarşı esnafı ve yoldan geçenler tarafından kullanılıyor. Çeşmenin üzerine konulan bayrak direğine resmi tatil günlerinde bayrak çekiliyor, yani Mermer Çeşme’nin böyle bir resmi anıtsal tarafı var. Ama anıt-çeşmenin önüne toplanıp tören yapıldığını doğrusu duymadım.
Mermer Çeşme’ye yeterli ilginin gösterildiği söylemez. Anıt ve çevresi, halen sürdürdüğü çeşme işlevinden dolayı, pek bakımlı değil. Buranın bir anıt olduğu zor algılanıyor olmalı. Anıtın çeşme özelliği ağır basınca, çevresinde kovalar, meyve - sebze sandıkları ile alışılmış ‘pitoresk’ bir çeşme başı görüntüsü ortaya çıkıyor. Belki de işin hoş tarafı bu, böyle canlı bir işlevselliği olması anıtın.
Kentin eski sakinleri Rumların Mermer Çeşme ve hemen yanındaki çınar ağacına çok önem verdiklerini ekleyelim. Urlalı Aziz Nektaryus bu ağacın altında idam edilmiş. Bu da başlı başına ayrı bir öykü. (AŞ/AS)