İletişim Yayınları’ndan çıkan, Ruşen Sezer tarafından yayına hazırlanan “Unutulan Yıllar” isimli Niyazi Berkes imzalı kitap, yazarın yaşamının ilk yıllarından kırklı yaşlarına kadar yaşadıklarını konu alıyor.
Cumhuriyet’in ilanı sonrası Ankara Üniversitesi DTCF’de akademisyen olan Berkes, kaleme aldığı anılarında Osmanlı’nın son dönemine ve dolayısıyla Cumhuriyet’in ilk yıllarına tanıklık ediyor, II. Dünya Savaşı Türkiye’sine dair gözlemlerini ve analizlerini paylaşıyor ve tek parti döneminin sancılarını kaleme alıyor.
Aynı zamanda bir sosyolog da olan Berkes, Cumhuriyet’in ilk döneminin kültür ve tipoloji olarak okumasını yapıyor, Amerika’da gördüğü eğitim yıllarına dair üniversitenin varoluşu üzerine kafa yoruyor ve II. Dünya Savaşı yıllarda devlet yönetimi, faşizm ve Makyavelizm kavramlarına dair görüşlerini paylaşıyor. Kemalizm’e sıkı sıkıya bağlı bir Cumhuriyet çocuğu olan ve Kemalizm’in öğretilerini gerek akademiye gerek hayata yerleştirmeye çabalayan Berkes, o döneme dair görüşlerinde sık sık Kemalizm’e düşman olduğunu söylediği insanlarla kavga içine giriyor. Devrimin halka anlatılamadığını çünkü yönetimde olanların devrimi sindiremediğini ve cumhuriyeti kuran tek partinin jakobenizme dönüştüğünü dile getiren Berkes, durumunu “bizler havalarda, ayakları toplumdan kesik aydınlardık” diyerek niteliyor.
Tek parti rejimine sık sık vurgu yapan Berkes görüşlerini henüz 1940’lı yıllardayken “Siyasi Partiler” isimli kitabıyla toplamaya karar verir. Bu kitapta, tek parti rejimini ciddi bir şekilde eleştiriye tutan Berkes, “Belirli fasıllarla halkın hakemliğine başvurmak yolunu tutmayan partiler gerçek anlamı ile parti değildirler. Örgütlenmeleri bir kamu örgütlenişi değil, bir Şef örgütüdür. Modern anlamda parti ise siyasal mücadeleyi kişisellikten çıkaran bir mekanizmadır. Taraflar arasındaki çatışmanın kişisel olduğu, bu çatışmada kullanılan aracın kuvvet olduğu, bu bakımdan iki taraf arasındaki davanın çözümlenmesinde halkın iradesinin rol oynamadığı yerde, siyasal parti vardır denemez.” cümleleriyle soruna akademik bir boyut getirir. Demokrat Parti’nin yeni yeni kurulduğu böylesi bir dönemde, Berkes’in yaptığı bu çalışma elden ele dolaşır. Berkes, Fevzi Çakmak’ın bile yaptığını çalışmayı okuduğunu ve kendisi ile tanışmak istediğini anlatır.
Berkes’in yukarıda sözü geçen çalışması bugün de geçerliliğini koruyor anlaşılan. Faşizmin yeniden üretildiği ve parti- devlet kavramının güncellenerek yeni bir boyut kazandığı günümüzde, demokrasi kavramının önceliği ve muhalefetin varoluşunu tanımlamak için Berkes’in çalışmalarından faydalanmakta yarar var. Cumhuriyetin ilk yıllarında Kemalist devrime sıkı sıkıya bağlanan ve hemen ilk dönemlerde, Atatürk’ün ölümü ile birlikte devrimi yapanların, devrimin içini boşalttığı iddia eden Berkes, uzun bir dönem anılarını yazmak istemez. Önemli biri olmadığı ve anılarını yazmanın manasız ve gereksiz olduğunu düşünen Berkes, “Yazsam bitirsem ne olacak? Ne işe yarayacak? Tek yararlılığı beni meşgul edecek bir çeşit hobi olabilmesi. Bazı kişiler kelebek koleksiyonu yapar, fotoğraf albümü düzenler, başkalarına da gösterir. İşte onun gibi bir şey. Fakat bir hayat üzerine böyle bir şey yapmak, yürek, duygu ve düşün güçlükleri ve dayanıklığı ister” sözleriyle “hatırat” kavramına olan yaklaşımını sergiler.
Hayata Kıbrıs’ta gözlerini açan, küçük yaşlarda ailesinin yanından ayrılarak eğitimi için İstanbul’a gelen ve Cumhuriyet’in ilk akademisyenlerinden biri olan Berkes, Ankara Üniversitesi DTCF’den ihraç edildikten sonra yaşamına yurtdışında devam eder. Her ne kadar yurda dönmek istese de –koşulların 60’lar ve 70’ler düşünüldüğünde- yaşamak için uygun bir dönem olduğunu düşünmez ve 1988’de İngiltere’de hayatını kaybeder. “Unutulan Yıllar” yazarın hayatının çeşitli dönemlerinde kaleme aldığı ve bir dönem öğrencisi olan Ruşen Sezer’in yayıma hazırladığı bir kitap…(SS/NV)
* Niyazi Berkes, Haz. Ruşen Sezer, İletişim Yayınları, 2014, 536 sayfa.