"Doğuran sen, büyüten sen, toprağa gömen sen, ayıp da mı sen olacaksın?"
Bu sözler bugün 86 yaşındaki doğulu bir büyükannenin, giyinip süslenip dışarı çıkmak isteyen torununu "ayıp" diye azarlayan kendi kızına cevabı. Belli ki özünü unutmamış ya da unuttuğu özünü bulmayı başarmış bu bilge kadın, Anadolu'da, hatta dünyada yaygın kadına bakışa meydan okuyor.
Yıldız Cıbıroğlu'nun "Anadolu'da Kadının Kültürel Şifreleri" adlı kitabı da dili araştırarak, kadını hor gören, bastıran, ayıplayan bu anlayışın köklerini anlatıyor. Tarımı icat eden, tavuğu, kazı, sığırı evcilleştiren, sebze ve ağaç yetiştiren, ürettiğine ad veren, resim ve yazı yoluyla simgeciliği doğuran büyü dilini başlatan, söz büyüsünü yaratan, oyuncak, çanak, heykel yapan, yemek ve mutfak kültürünü yaratan, çocuklara oyunla cinsel eğitim veren, erkeğe yüzyüze sevişmeyi öğreten, ninniyi, şiiri, müziği bulan kadının "öteki" ilan edilmesinin hikayesini.
Geçmişini, geçmişinden yola çıkarak kendini tanımak isteyenlerin, sözcüklere, mitolojiye, tarihe, folklora ilgi duyanların araştırmalarını merakla takip ettiği bir isim Cıbıroğlu.
Yazı yazmaya aslında kendi merak edip araştırdıklarını, bu araştırmaların sonuçlarını paylaşmak isteğiyle baslamış. Öncesinde uzun yıllar çizer olarak çalışmış. Aslında araştırmacı çizer demek daha doğru. Mesela Hollanda televizyonu için Nasreddin Hoca fıkralarını resimlemiş. İstanbul'da kaybolmakta olan el sanatları üzerine bir çalışması var. 1982-1985 yılları arasında Yaşar Kemal'in Hürriyet ve Güneş gazetelerinde yayınlanan İnce Memet ve Kale Kapısı romanlarını resimlemiş.
Tüm bu çalışmalar için Anadolu'yu dolaşmış, araştırmış, çizmiş. Geçmişe duyduğu bu ilgi, onu giderek simgeler, sözcükler, sesler ve mitoloji alanında daha çok araştırmaya yöneltmis. Kendini, yaşadığı toplumu, insanı anlamaya çalıştığı için araştırdığını söyleyen Cıbıroğlu, bu araştırmaları herkese ulaşabilmesi için kitap haline getirmiş: Kadının Yazısız Tarihi M ve N sesi, Kadın Saçı Büyü 'Türban', Türk Sanatında Gizli Yüz ve son olarak Anadolu'da Kadının Kültürel Şifreleri.
İsmini unutan "Ana"dolu
Anadolu'da Kadının Kültürel Şifreleri, dilin peşinde, kadın ve erkeğin arkaik belleğine doğru bir yolculuğa çıkarıyor bizi. Türk Dil Kurumu Derleme Sözlüğü'nde yaptığı araştırma sırasında karşısına çıkan M harfi ile başlayan sözcüklerin büyük kısmının (3352 kelimeden 750 tanesi), kadını olumsuzlayan kelimeler olduğunu farkeden Cıbıroğlu, Yüce-Ana ya da tanrıça dönemi olarak adlandırılan dönemde anne dilini oluşturan M harfli sözcüklerin, erkek egemen topluma geçişle birlikte bu kez kadını "öteki" olarak olumsuzlayan, aşağılayan kelimelere, baba diline dönüştüğünü anlatıyor.
Söz konusu kelimeler konuşma diline ait, yazıya geçirilmemiş sözcükler. Arkaik olarak nitelenebilecek bu sözcüklerin hemen hepsi yazılı olmadıkları için, evrimleşip günümüze ulaşamamışlar. Bir düşünce refleksiyle, artık kullanılmıyorlarsa ne işe yarıyorlar diye düşünebilirsiniz. Ancak, artık kullanılmıyor, daha doğrusu bilinmiyor olsalar bile, atalarımıza ait dil ve düşünce kalıpları bugün bizlerin birbirimizle, dünyayla ve evrenle olan ilişkimizde belirleyici rol oynayabilir.
Eğer ortak bilinçaltının duygularımızı, tepkilerimizi etkilediğine, hatta belirlediğine inananlardansanız, bu araştırmanın önemini de anlayabilirsiniz. Cıbıroğlu'nun amacı ataerkil toplumun kadını dille aşağılamasının altını çizerek bir öfkeyi körüklemek değil, kadının erkeğe, erkeğin kadına ve elbette insanın kendine duyduğu anlaşılmaz şiddetin kökenlerini ortaya çıkarmak. Bilince çıkarılan, artık tedavi edilmeye hazırdır. Nitekim kitapta kadının erkek karşısındaki kurban pozisyonu ve erkeğin kadına duyduğu korku kaynaklı öfkeyi açıklayan arketiplere de değiniliyor, ama önce sözcükler...
M harfi ve anne dili
Cıbıroğlu tüm bu bilgilere, sonuçlara tek tek kelimeleri okuyarak değil, kelimelerin gizlediği imaları, çağrışımları, bağlantıları araştırarak ulaşıyor. M sesi ortak bilinçaltında kadını simgeliyor. Ortak bilinçte ise erkeğe ait olan kelimelere işaret ediyor. Bu temel noktalardan yola çıkarak seslerin ve sözlerin gizemli dünyasına yolculuğa çıkan Cıbıroğlu, ilerleyen sayfalarda bize, Mezopotamya'da kadının gücünün nasıl zaman içinde destanlarla, yasalarla, dille ve dinle denetim altına alındığını gösteriyor.
Sümer'de zirveye ulaşan anne dili, kadının sığır, keçi, koyun gibi hayvanları evcilleştirdiği üretim döneminde, doğadaki seslerden ilham almasıyla oluşmaya başlamış. Aynı döneme ait mutlu ve çıplak kadın heykelleri, kadının özgür ve özgün varlığının, gücünün kanıtı.
Öte yandan bu dönem, kadının büyüyü-tılsımı kullanmaya başladığı dönem. Ancak kadının büyü gücünü zaman zaman erkeğin cinsel yaşamını denetim altına almak amacıyla kullandığını unutmamak gerek. İşte erkeğin bu duruma karşı duyduğu korku ve öfke kadınları güçsüzleştirme ve ezmenin yollarını araştırmasına neden oluyor. Baba dili insanlığın ortak dili haline geliyor ve tarih erkekler tarafından yazılıyor.
Erkeğin öfkesi, kadının ise dilinin ve değerinin erkek tarafından yerle bir edilip aşağılanması karşısındaki çaresizliği, günümüzde erkek-kadın ilişkilerindeki kurban-suçlu pozisyonunun arkaik kodlarla açıklanmasını mümkün kılıyor.
Kitapta anlatılan bir başka ilginç konu da, kadının anne dilini de kullanarak yarattığı çocuk oyunları. Bu oyunların asıl amacı çocuğa cinsel eğitim vermek. Tanrıça çağında cinsellik doğayla kurulan bütünlüktür ve çocuklara toprak ana ve gök tanrının hikayeleri eşliğinde anlatılır. Yine kadınların kurguladığı çocuk oyunlarında değnek, çomak gibi eril ve daire, çukur gibi dişil göstergeler kullanılıyordu.
Cinselliğin saflığı, kadın ve erkeğin yüzyüze sevişmesi de gerçek insan boyutunda erkek ve kadın kuklaları ile oyun yoluyla öğretilirmiş. Günümüzde tecavüz ve cinsel istismarın yaygınlığı düşünülürse çocukluktan verilecek böyle bir eğitimin ne kadar gerekli olduğu açık.
Cıbıroğlu kitabında Sümer ilahilerinden oyunlara, Nasreddin Hoca fıkralarından günümüzde yaşanan gerçek olaylara uzanan bir araştırma ve ilişki kurma yöntemiyle, anne dili, dilin toplum ve ilişkiler üzerindeki etkisi ve oyunlar üzerinden bizleri bilinçaltı ve bilinç arasındaki bağları kurmaya yönelik ilginç bir yolculuğa çıkarıyor. (PK/ÇT)
* Anadolu'da Kadının Kültürel Şifreleri, Yıldız Cıbıroğlu, Arkeoloji Sanat Yayınları