Unutmak...
Kimi zaman unutmayı seçeriz, yaşanana katlanabilmek, yaşamı dayanılır kılabilmek için! Acımız içimizi öylesine yakar ki, yaşananı anımsamak istemeyiz: her anımsadığımızda içimizdeki yaranın kabuğu yeniden kalkmasın diye..
Unutmamak...
Kimi zaman unutmamayı seçeriz: unutmamak, yaşama yeniden katılmamızın ve yaşamla iştahla didişmemizin itici gücü olur her yeni güne uyandığımızda ..
Unutturmak...
Kendi seçimlerimizle yöneldiğimiz önceki iki eylemin öznesi , etki alanı yalnızca "ben" iken: "unutturmak" hem benim seçebileceğim, hem başkalarının seçmiş olmaları nedeniyle etkilenebileceğim bir eylem olarak diğerlerinden ayrılıyor..
Mazhar Koçak, bu sayının teması "unutmak" dediğinde aklıma ilk düşen isim Duygu Aykal oldu her nedense!! (Mazhar'ın aklındaki ismin de bu olması beni hiç de şaşırtmadı doğrusu)
O günden bu yana, yazının içeriğini nasıl düzenleyeceğim sorusunun yanı sıra; "neden Duygu geldi hemen aklıma?" sorusu da kafamı kurcaladı durdu...
Çünkü...
Duygu Aykal genç bir dansçı iken modern dans alanında kendini geliştirmek için yurtdışına giden ilk dansçılarımızdan.. 1963 yılında Kurt Joss ile başladığı çağdaş dans çalışmalarının ardından, 1968 yılında gittiği Londra'da, geçtiğimiz yüzyılın önemli koreograflarından Leonid Massine'den "dans kompozisyonu teorisi" dersleri almanın yanı sıra, 2 yıl süreyle asistanlığını yaptı.
Yurda dönüşünde "Çoğul" balesi ile başlayan koreografi serüvenini hastalığı döneminde ürettiği "İnsancık" balesi ile noktaladı !
Çoğul (1972) adlı eserinde, insanların bireyler olarak başladığı yolculukta, giderek bir araya gelmeleri, çoğulun bir parçası olmaları ve bundan doğan güç birliği dans diliyle izleyiciye aktarılırken, "Oluşum" da (1974) insanın varoluşundan günümüze gelişimi konu edinilmişti. (Darwin'in tezlerinin tartışıldığı günümüzden 40 yıl önce sahnelenmiş bir eserden söz ettiğimizi anımsamakta yarar var sanırım ! )
Bu eserlerinin ardından gelen "Bulutlar Nereye Gider? " (1977) adlı eserinde ise; Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirisi'nden hareketle; bireyin yaşamı boyunca, çocukluktan yetişkinliğe yer alan, bireyin yaşamını belirleyen, sınırlayan aile, okul, askerlik, politika, bürokrasi vb. kurumları dans yoluyla sorgulamış, insanın oluşumuna yaptığı olumsuz etkileri eleştirmişti.
"İnsan İnsan" (1978) mekan olarak, doğumhane, hapishane, fabrika ve mahkeme sahnelerinde sergilenen; insan yaşamında yer alan, hem yalnız-hem birlikte olmak isteği, yönetenle, yönetilen, başkaldıranla, boyun eğen gibi karşıtlıklarının vurgulandığı bir eser olarak; 12 mart darbesinin ardından yaşanmakta olan " Milliyetçi Cephe" Türkiye'sinde Ankara Devlet Balesinde sahnelenmiş idi. !
Hastalığı sırasında yaratmaya başladığı ve Sema Erinç'in asistanlığı yoluyla tamamladığı son eseri "İnsancık" (1984) adlı eser ise bir bakıma kendi yaşam yolculuğunu akıllara getirmesi nedeniyle, bir yanıyla hüzün vericidir. Program dergisi notunda yer alan "İnsan varoluşundan beri yaratma duygusu ile yaşamıştır. Kendini dahi yok edecek bulgulara tutsak olan insan, daha etkinini, daha görkemlisini yaratabilmek için çalışır, uğraşır, didinir. İnsanlık için yaratmıştır, insanlık için adına çalışmıştır. Dünyamızın güçsüz varlığı insan, ancak güçlü olabildiği ölçüde yaşayabilecektir. Bilinçaltı düşünceleri, kromozomları bu güdü ile doludur. Doğası gereği yaratır, ta kendini yok edinceye kadar."
Duygu Aykal tüm bu eserlerini çağdaş dans diliyle ve Ankara Devlet Balesi dansçılarıyla gerçekleştirmiş idi. Günümüzde "çağdaş dans" adıyla anılan işlerin önemli öncülerinden olan Duygu Aykal'ın kısaca anımsatmaya çalıştığım eserlerinin izlediği düşünsel çizgisi dikkat çekicidir. Türk Balesi'nin en önemli koreograflarından biri olmasının yanı sıra: eserlerinde sağladığı estetik kalite ve bütünlük, tasarımının tutarlılığı ve dans dünyasında nadiren rastlanan "yaşananlara muhalefet"ini dans diliyle dile getirmekteki becerisiyle: ardıllarına hayli yüksek bir yaratıcılık çıtası bıraktığı göz ardı edilemez!
Yazının tam bu noktası "unutturmak" sözcüğüne denk düşüyor ne yazık ki! Temelde "insan"ı irdeleyen ve insanı biçimlendiren tüm kurumları sorgulayan; koreografi diliyle çağdaş dans alanında tutarlı ve evrensel ölçekte başarılı bunca yapıt bırakmış bir yaratıcının; çağdaş dans alanıyla ilgili pek çok kişi tarafından neredeyse hiç bilinmemesi, "unutturul"ması, bu alana dair bir kültürel birikimden yararlanmamak anlamını da taşımaz mı?
Eleştirel, muhalif bir tavır alması umulan, beklenen çağdaş dans ürünlerinde; yukarıda kısaca söz edilen toplumsal sorunları dert eden çizgiden hayli uzak işler üretilmesi, Duygu Aykal ile yakalanan dans ile muhalefet çizgisinin henüz yakalanamamış olmasında Duygu Aykal'ı "unutmak" ın etkisi de var mıdır?
"Dans" dediğimiz eylemin, insanın hikayesini anlatmak, coşkusunu, hüznünü, umudunu, başkaldırısını, karşı duruşunu dile getirmek için insan bedeninin araç olduğu bir anlatım dili olduğu: "Koreografi" denilen tanımın; dans/hareket kompozisyonu yapmak, anlatmayı hedeflediği hikayeyi anlaşılır kılmak amacıyla, anlamlı hareket cümleleri tasarlamak anlamına geldiği "unutturulma"ya mı çalışılıyor ne dersiniz?
Anımsamak...
Kimi zaman bir devinim pek çok sözcükle anlatılabilecek bir duygunun, düşüncenin en çarpıcı ve kolay anlatılabilecek yolu oluverir. Kimi zaman içimizdeki yaşam sevincini ateşler, "iyi ki varım, iyi ki yaşıyor ve hissediyorum" diye düşünmemize-hissetmemize yol açar, etkileyici bir müzikle birlikte sunulan dans!
Bakarsınız kimi zaman içimizde umudu yeşertir yeniden izlediğimiz bir sahne eseri, kim zaman hüznümüze yoldaş olur. İnsanın; duyguları, aklı ve bedeniyle var ettiği, dünyayı daha yaşanır kılan, insana dair hikayesini anlatma dillerinden biridir dans. Koreografi ise, yaratıcının, dans diliyle anlatacağı hikayesini anlaşılır kılmak amacıyla, anlamlı hareket cümleleri tasarlaması eylemini tanımlar... "Anımsamak"ta yarar var..
Dans/bale/modern dans/çağdaş dans/dans tiyatrosu.... Her ne isim verilirse verilsin, bu alanda 1970'lerde izleyici ile buluşan eserlerin içeriklerini, niteliklerini "anımsamak" bu alanda emek vermek isteyenlere iyi gelir...(MA/EÜ)
* Ankara Devlet Konservatuvar Bale Anasanat Dalı Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Müride Aksan'ın yazısını Psikeart dergisinin mayıs sayısından alıntıladık.