Gürsel Korat’ın, 2017 Orhan Kemal Roman Ödüllü, “Unutkan Ayna”* kitabı SineMasal bir vurgu ile başlıyor. “Alnı sakar at, kuyruğunu kaldırıp başını eğdi, sağ ayağını kaldırıp indirdi, hafif bir ses çıkardı. Sahibinin derdi olduğunu anlamıştı.”
Gece karanlığında Kapadokya vadisinde boyunduruğunda asılı fenerinin kederli ışığını her hareketinde sağa sola saçan atın çektiği araba ve üzerinde Çerçi Ermeni Boğos.
Romanın on günlük anlatısının ilk gecesidir 12 Haziran 1915. İşte o gece “Nevşehir’in tek çerçisi Boğos’u sabaha karşı” vururlar. Ve roman bu kurgu üzerine okuru 22 Haziran gecesi sabaha devrilende bitecek on günlük bir serüvene sürükler.
Boğos’un atı, roman boyunca arada bir görünür. Finalde son kez görünür ve hikâyeyi başladığı gibi bitirir. “Gün doğuyordu: Ufuk çizgisinde ışıyan sanki güneş değildi de, dağların arkasından başında lambasıyla koca bir at gelmekteydi.”
Gürsel Korat, Kapadokya coğrafyasının edebiyatıdır, sır çözücüsüdür dersem doğru bir vurgu olur. “Unutkan Ayna”, zamana anlam biçen zamanı yeniden insana hatırlatan ve zamana dair an’ın işlevini hayata katan bir roman; insanın hayatına dair bütün hikâyesinin zamanla alakası üzerinden bir okumaya yatırıyor “Unutkan Ayna” okuru.
Fotoğraf ustası Dikran’ın “De ki, aynaya bakmışız, orada resmimiz kalmış. Unutmuş ayna bizi…” deyişinde saklı olduğu zaman hâliyle! Bir yerlere gidileceği bilinen ve beklenen günler için; “bir gün gidersek buralardan, bunlara bakıp avunurmuşuz” diye çekilen ve zamanın gelecek haline bırakılan fotoğraflar…
Gürsel Korat, o kem sözde varlığını bulduğu gibi; 1915 Orta Anadolu’sunu anlatırken “kör, kör parmağım gözüne” deme gereği duymayan bir edebiyat yapmış. Soykırım, ya da tehcirveya qefle, belki de büyük felaket diye adı konulanın; özcesi anlatılırken bile insanı insan olmaklığından utandıran 100 yıl evvelki ebedi yok edilişin o ânı yaşayan insanlara sanki katlanılabilirmiş gibi görünme hâli!
Neden her an öldürüleceklerini düşündükleri, hatta bekledikleri halde öyle değilmiş, belki de kurtulurlarmış gibi yaşamak!.Ya da öldürülme vakti gelinceye kadar yaşamanın sahiciliği!
Çünkü insan teki hep umutla yaşar da ondan, “çıkmadık candan umut kesilmez” misali. İyi haberler bazen olmadık zamanlarda gelir(miş); insanın sevincinin ışığı sönmeye yakınken yani!
Ama yüz yıl evvelki Ermeni ahali o umutlu hâli çıplak gerçekliğin kapıya gelip dayanmasıyla yaşayamaz ve muktedir insan eliyle gelen ölümle yüzleşme anı olur edebiyata kalan. İşte 1915 Ermeni Soykırımı da öyle, cinayeti aslında herkeslerin gördüğü, ama bir ulusu sanki kaderleri “ölümmüş”gibi kıyıp kırmalarının hikâyesi…
Gürsel Korat hesapla filan uğraşmıyor. O başka bir şey yapıyor. Sadık edebiyat okurunun yüzüne bir ayna tutuyor. Arkası sırlı, ama o sır’ın altı edebi bir yüzleşme ile tutkulu bir ayna! Adı “unutkan” olsa da ironik ve sahici bir yüzleşme aynası. (ŞD/NV)
* Unutkan Ayna, Gürsel Korat, Yapı Kredi Yayınları, 2016 İstanbul, 280 sayfa.