Mart ayında Netflix'te gösterime giren ve genç bir kadının özgürleşme hikâyesini anlatan "Unorthodox", platformun Hasidik Yahudi cemaatine yönelik ilgisinin son durağı oldu. Daha önce yine kendi yapımı olan "One of Us" belgeseli ile üç farklı karakterin cemaatten kopuş hikayesine odaklanan Netflix, belli ki bu konuyu anlatılmaya değer buluyor. Bedeni ve yaşamı üzerindeki baskılardan kurtulmaya çalışan genç bir kadın hikâyesinin nasıl anlatıldığı, çerçevesinin nasıl çizildiği ve izleyiciye hangi alt metinlerin önerildiği en az konu seçimi kadar önem taşıyor. "Unorthodox" aydınlanmacı bir çizgide ilerleyerek etno-dini cemaatin karşısına bireyi yerleştiriyor ve özgürleşmenin illâ Batılı olana benzeyerek gerçekleşeceğine ve cemaatten ayrılmanın sadece olumlu anlamlar taşıyacağına seyirciyi ikna etmeye uğraşıyor.
Brooklyn'de yaşayan Hasidik cemaati, dizinin sürekli altını çizdiği üzere, gündelik yaşam ve kadın-erkek ilişkilerini düzenleyen katı ataerkil kurallara sıkıca bağlı bir topluluk. Seküler dünyadan olabildiğince yalıtılmış şekilde düzenledikleri yaşamlarında kendilerine ait bir sistemleri bulunur. Topluluk, bugün Batı menşeili olarak görülen çoğu kültürel pratiği (seküler eğitim, giyim-kuşam, teknoloji kullanımı vb. dahil) reddeder. Dışarıdan gelecek herhangi bir "müdahalenin" grubun birlik ve bütünlüğüne tehdit oluşturacağı varsayılırken, cemaatin özgürlüğünün ancak "ötekinin" kültürel pratiklerinin reddiyle mümkün olacağı düşünülür. Böyle bir bağlama yerleşen dizi, cemaatin çizdiği sınırları aşan genç kadın Esty'nin hikâyesine odaklanır. Anlatı, onu geri getirmek için peşine düşen kocası Yanky ve kuzen Moiche'nin yaşadıkları ve iç çatışmaları ile de desteklenir.
Üç farklı yolculuk
Dizi boyunca Esty'nin üç farklı yolculuğuna tanıklık ederiz. İlk yolculuğunu babaannesi ve dedesi ile birlikte yaşadığı aile evinden, görücü usulü ile evlendiği Yanky ile birlikte yaşayacağı apartman dairesine yapar. Evlilik töreni ritüeli aracılığıyla meşrulaşan bu yolculuk, cemaatin herhangi bir sınırını ihlal etmez. Fakat cemaat kısa sürede Esty'nin mahrem alanının sınırlarını ihlal etmeye başlar. Topluluğun yeni evli çiftten tek bir beklentisi vardır, o da hemen çocuk yapmalarıdır. Bu beklenti gerçekleşmeyince Esty, başta kayınvalidesi olmak üzere akraba ve komşu kadınların eleştiri ve yorumlarına maruz kalır. Üstelik "başarısızlığın" faturası sadece ona kesilmiştir. Eve geri dönme isteğini laf çıkar diye reddeden halası, sürekli üzerinde baskı oluşturan kayınvalidesi ve onu bencillikle suçlayan kocası karşısında Esty, kimsenin onun tarafını tutmadığını fark eder. Seküler dünya ile tek bağı olan piyano hocasının aracı olmasıyla üzerinde kurulan bu tahakkümden kaçar ve dizideki ikinci yolculuğuna çıkar.
Bu ikinci yolculuk Esty'i büyük bir aile gibi hareket eden cemaatin yaşadığı Brooklyn'den alır, seneler önce topluluğun dışına çıkmış annesinin yaşadığı şehre, Berlin'e götürür. Yahudi tarihi için ölüm başta olmak üzere birçok farklı anlamla yüklü bu şehir, Esty'nin türlü karşılaşmalar sonrası yeniden doğacağı kenttir. Şaşırtıcı şekilde, bu kentte yaşadığı en önemli çatışma ne onu bırakıp gitmiş annesi ne de geri dönmesini isteyen kocası Yanky ile olur. Kolaylıkla çözülen bu iki çatışmanın aksine Esty'i asıl zorlayan karşılaşma, tesadüf sonucu tanıştığı konservatuar öğrencilerinden biri olan İsrailli Yael ile yaşanır. Dobra, doğru bildiğini dolambaçsız söyleyen genç bir kadın olarak tanıtılan Yael, kendisi gibi Yahudi olan Esty'e sürekli "yobazlığını" hatırlatır. Giyim-kuşamı, hal ve tavırları ile Avrupalılaşmış Yael, âdeta Batı'nın kendisine benzemeyene yönelttiği bakışın taşıyıcısıdır. Üstelik aynı etno-dini gruba mensup olmaları, yakından tanımadığı Esty'nin kişisel sınırlarını herkesin ortasında ihlal eden sorular sormasını meşrulaştırmaktadır.
Özgürleşme süreci
Esty dizideki üçüncü yolculuğu kendi iç dünyasına yapar. Dizinin, öncekilerden farklı olarak, en fazla önemsediği yolculuk da budur. Katı cemaat kurallarından kurtulan Esty, ilk iş dış görünüşünde değişikliklere gider. Çıkardığı peruk, giydiği pantolon ve sürdüğü rujla somutlaşan özgürleşme süreci doruk noktasına Batılı bir erkekle yaşadığı "gerçek" cinsellik ile ulaşır. Esty'nin özgürleşme süreci Almanya'nın entegrasyon politikalarının içeriğini hatırlatacak mahiyettedir. Bu süreçte yeni gelenden beklenen, kültürel kimliğinden bir elbiseden soyunur gibi çıkması ve modernliğin atfedildiği belli davranış ve tüketim kalıplarını benimsemesidir. Esty bir yandan modern sayılanın dış görünüşüne benzerken, diğer yandan ilk internet aramasında Tanrı'nın varlığını sorgulayan Aydınlanmacı şüpheciliğe bürünür. On dokuz sene boyunca bağlılıkla yaşadığı kuralları esnetirken, Esty'nin ikilemde kaldığını, kendisi ile çeliştiğini ve modernlikle ilişkilendirilen bazı davranışları reddettiğini görmeyi beklesek de bu gerçekleşmez.
Oysa birey, kimi seküler tutum ve davranışları benimserken, alışageldiği kültürel pratiklerin bir kısmını sürdürmek isteyebilir. "Melezlik" olarak adlandırabileceğimiz bu varoluş hali, bireyden her hâlükârda "saflığını" korumasını isteyen cemaat ortamında gerçekleşemez. Bunun için cemaatin dışına çıkmak ve bireyselliğe yönelik adımlar atmak gerekir. Dizi, bireyselleşmeye çalışan Esty'i yine de melez bir özne olarak tahayyül etmez. Tam tersine, Batılının meraklı ve nüfuz etmeye istekli bakışları karşısında onu kültürel pratiklerinden arınmaya teşvik eder. Dindarlığın karşısına seküler modernliği koyar ve öznenin bu iki kategoriden birisini seçmesini bekler. Dolayısıyla, Esty'nin özgürleşmesi ancak dini ve kültürel pratikleri reddetmesiyle mümkün olur. Cemaatin türlü baskılarından ve tektipçi yapısından kaçıp Berlin'e gelen Esty, Batı'nın tektipçi modernlik tahayyülünü kabul eder. Böylece dizi, iki türlü tektipleşmeye de rıza göstermeyen katmanlı bir karakter ortaya çıkartma fırsatını ıskalamış olur.
Birey üzerinden yapılan yeni tanım
İndirgemeci bir söylemden kaçmaya çalışan "Unorthodox", Hasidik cemaatinin sahip olduğu katı kuralların bağlamını çeşitli kereler izleyiciye anlatmaya çalışır. Bu sekanslardan birinde, dini yemekte toplanmış aile fertlerine konuşan Esty'nin dedesi, "ötekilerin" dilini konuşup kıyafetlerini giydikleri, kısacası kim olduklarını unuttukları zaman Tanrı'nın gazabına uğradıklarını söyler. Kendi kimliklerine sahip çıktıkları için ise "özgür" olduklarını belirtir. Dizi cemaat üzerinden yapılan bu özgürlük tanımının karşısına birey üzerinden yaptığı yeni bir tanımı koyar. Hayallerinin peşinden giden Esty, tesadüf eseri tanıştığı insanların açtığı kapılardan geçerek, kendini tanımaya ve cemaatin içinde kaybettiği sesini bulmaya çalışır. Dedesinin "kim olduğunu unutmak" olarak tanımlayacağı bu süreç, Esty'nin kim olduğunu keşfettiği bir sürece dönüşür. Öte yandan, bireyselleşmenin doğuracağı muhtemel kayıpların üstünde durmayan dizi, Esty'nin özgürleşmesini sadece kazanımlar üzerinden anlatır.
Kendi içine kapalı, sıkı ilişkisel ağlarla örülmüş ve o ağlar sayesinde mevcudiyetini sürdüren bir sosyal grubun içinde dayanışma vardır. Çeşitli ekonomik, sosyal ve duygusal desteklerle çevrelenmiş birey, sosyal grubun sınırlarının dışına çıktığı anda tüm kazanımlarını kaybeder, çünkü eşikte durarak var olmak söz konusu değildir. Dışarısı ve içerisi birbirine tezat oluşturacak şekilde ayrılmıştır ve böyle bir durumda bireyden ya içeride durması ya da dışarıda kalması beklenir. Dolayısıyla grubun dışına atılan adımlar, bireye "yasaklanmış" türlü deneyimleri kazandıracağı ölçüde, alışık olduğu ve güven veren tüm sosyal bağları ve ilişkileri de kaybettirecektir. Birbirini dışlamayan bu ikili süreç bilakis tüm gelgitleriyle birbirini kurar. Üstelik bu sancılı var oluş hali, bireyin deneyimini gerçekçi kılar. İyi-kötü yargılarından bağımsız olgusal bir süreç söz konusudur. Kaybedişlerle kazanımların iç içe geçtiği bu durum, babaannesiyle derin bir bağı olduğunu öğrendiğimiz Esty'nin, açılmayan bir telefona ağladığı sahne dışında karşımıza çıkmaz.
Tek boyutlu bir özgürleşme anlatısı
"Unorthodox", cemaatinden kaçan genç bir kadının bireyselleşme hikâyesini anlatırken, ele aldığı konuyu "baskıcı dini cemaat-özgür Batı" ikilemine indirgememek için epey çaba harcıyor. Bunu cemaatin kimi kurallarının tarihsel bağlamını verme gayretinde ve cemaat erkeklerini temsil eden Yanky ve Moiche'nin tekdüze olmayan karakterlerinde görebiliyoruz. Öte yandan dizi, cemaatten kopuşu sadece kazanımlara odaklanarak anlatıyor. Bu da hikâyede kaybedişlere, zorlanmalara ve arada kalışlara yer açmıyor. Üstelik Esty'e "melez" olma şansının tanınmaması, diziyi tek boyutlu bir özgürleşme anlatısına çeviriyor. Oysa melezliğin en önemli özelliği iyi-kötü, modern-yobaz, Batılı-Doğulu gibi ikilikler üzerine kurulu zihin yapılarını şaşırtmasında yatıyor. Dizi ise Esty üzerinden bu sınırları bulanıklaştırma yoluna gitmezken, onu tek tipçi Batılı tahayyülüne uymaya davet ediyor. İçsel çelişkileri yansıtmayan ve tek tip modernlik tanımı yapan "Unorthodox", bu haliyle yalnızca davranış ve dış görünüşüyle "Batılıya" benzemeyi seçenlere özgürlük vadediyor. (SAB/AÖ)