Başbakan'ın "Başı örtülü olmayan bayanların, başörtüsü nedeniyle eğitim özgürlüğünü kaybetmiş bayanların haklarını savunmadığı" eleştirisi üzerine bir öğrencimle yapmış olduğum konuşma esnasında dile getirdiği endişeleri böyle bir yazı yazmama neden oldu.
Öğrencim, "Hocam siz herkesin inan haklarını savunmamız gerektiğini söylüyorsunuz, ancak haklarını savunduğumuz kesimden kişiler diğer bazılarının insan haklarını reddetmekle kalmıyor onları insan altı varlıklar olarak görerek, yazılarıyla ağza alınmayacak kelimelerle nefret suçu işliyorlarsa ne olacak?" diye soruyordu.
Öğrencimin sözünü ettiği yazı Ahmet Özcan'ın 22 Ekim 2003 tarihinde kaleme aldığı Haber10.com'da yayınlanan yazısı, özellikle de yazısına yapılmış bir yoruma verdiği yanıttı.
Üniversitelerde başörtüsü yasağı ve insan hakları savunuculuğuyla ilgili görüşlerime geçmeden önceden Özcan'ın yazısına (ilgililer internetten yazıyı okuyabilirler), yapılmış olan yorumu ve kendisinin buna vermiş olduğu "zorunlu cevap"ı aktarmak istiyorum:
arete
22 Ekim 2010 Cuma 23:19
"Sayın Ahmet Özcan yazınızın büyük bir kısmını hak vererek sorunu tam da insan hakları ve özgürlükler bağlamında ele aldığınızı düşünerek okudum.
"Ne zaman ki yazınızın son bölümüne geldim başörtüsü nedeniyle kadınların başlarını taşın altına koyanlardan birinin de siz olduğunu gördüm.
"Yani insanların doğal halleri, inanç veya yaşam tarzları hiç bir şekilde genel bir yasak veya ceza konusu yapılamaz" diyorsunuz ancak "eşcinsel haklarını veya benzeri bir gavur adetini savunmak zorunda bırakılmaları" diyerek de, bu ülkede ancak size doğru gelen yaşam biçimlerinin yaşanması gerektiğini ortaya koyuyorsunuz.
"Başörtüsü yasağının hukuk ve özgürlük sorunu olmaktan çıkıp ideolojik iktidar sorununa dönüştüğü yollu eleştirinizde haklı olmakla birlikte siz de aynı şekilde ideolojik bir yaklaşımda bulunuyorsunuz.
"Haklar ve özgürlükler konusunda mağduriyet yaşayanların bu mağduriyeti yaşamamaları, haklarını ve özgürlüklerini gerçekleştirebilmeleri, mağdur olanların mücadelesinin yanında ve belki de bundan daha çok mağdur olmayanların onlar için mücadelesine bağlıdır.
"Bir ateist olmama ve Batılı diye değerlendirebileceğiniz bazı değerlere göre yaşamımı biçimlendirmeme rağmen üniversitelerde başörtüsü yasağına ilk uygulamalardan beri karşı çıkmayı bir insani sorumluluk olarak gördüm.
"Tabii ki sadece başörtü yasağına karşı çıkmayı değil aynı zamanda bütün insan hakları için mücadeleyi de insan olmanın bir gereği olarak gördüm. Barış ve adaletin (bu ahlaklılığı da içerir) sadece ülkemde değil dünyada tesis olup hüküm sürmesi ancak hakları ve özgürlükleri herkes için talep ettiğimizde mümkün.
"Evet, eşcinseller için de... Ne zaman ki bir başka dine inanların ya da hiçbir dine inanmayanların, heteroseksüellerin olduğu kadar eşcinsellerin (transseksüellerin ve travestilerin), kendimizle aynı etnik kökenden olmayanların vb. hakları için de mücadele edersek öyle bir dünya mümkün olacaktır.
"Ayrıca anketlere göre yasağın kalkmasını isteyenlerin oranı yüzde 70 değil de yüzde 10 olsaydı da ben ve benim gibi düşünenler için sonuç değişmeyecek ve gene yasağın kaldırılmasını destekleyecek, bunun için mücadele verecektik.
"Ama öyle görünüyor ki siz Müslüman olmayıp bir başka dine aidiyet hissetseydiniz bu durumda başörtüsü yasağını savunuyor olacaktınız. Bunu da eee millet iradesi böyle istiyor, tam bağımsızlık ve gerçek millet egemenliği bunu gerektiriyor diyerek temellendirecektiniz. Hakların savunusu bağımsızlık millet egemenliği teziyle savunulamaz. Dolayısıyla başörtüsü yasağının kaldırılması da..."
ahmet özcan
23 Ekim 2010 Cumartesi 02:33
arete'ye zorunlu cevap:
1-özgürlük insanın kula kulluktan kurtuluşudur.her istediğini yapana özgür değil, hayvan denir.
2-eşcinsellik bir hak veya özgürlük konusu değildir, aksine insanaltı bir sapkınlıktır ve hiç bir şekilde insanlık,hak,özgürlük,vb.insanlığın binlerce yıldır uğruna ölümlere koştuğu ve bedeller ödeyerek savunduğu kadim değerlerle birlikte anılamaz,yanyana zikredilemez.
3-sapkınlık türleri hiç bir ahlaki, hukuki, sosyal, siyasi, ideolojik kılıfla savunulamaz.bunları savunmak en az sapkınlığın kendisi kadar alçaklık,insan düşmanlığı,ve adiliktir.eşcinsel hakları diye bir kategori olamaz.tıpkı ensest hakkı veya pedofili hakkı gibi bir şeyden bahsedilemeyeceği gibi. bu sapkınlık biçimlerinden insanlığı korumak her insanın görevidir.
4-eşcinsel sapıkların,sapıklıklarını topluma sergilemedikleri sürece, insan olarak diğer her konuda temel hak ve özgürlükleri geçerli olabilir.ama sapkınlıklarını savunma,sergileme,teşhir etme,veya hoşgörü ve onay bekleme hakları olamaz.mazlumlar,mağdurlar,işkence görenler,müslümanlar,kürtler...her kimse, dini,etnik kimliği,mezhebi nedeniyle mağdur olduğunu ileri süren ve bunun mücadelesini verenlerle eşcinselleri yanyana zikretmek, en hafifinden insan aklına ve haysiyetine küfretmektir...
5-küresel çapta örgütlü liberal faşist çetelerin insanlığa dönük saldırganlığının bir türü de bu tür sapkınlıkları özgürlük kılıfı altında savunmaya zorlama çabasıdır.insanı insan yapan değerler konusunda kafa karıştırıcı, demagojik, renksiz,kimliksiz,inançsız bir birey tipi yaratma çabasının ırakı işgalden hiç bir farkı yoktur.
6-liberal faşizmin bütün ideolojik kampanyasına rağmen, insanlık erkeğe erkek,kadına kadın, helale helal harama haram, sapıklığa sapıklık,eşcinselliğede ibnelik demeye devam edecektir.
7-başörtüsünü takan ve yasağa karşı çıkan onurlu insanların ibnelerin ve ibnecilerin desteğine ihtiyacı yoktur.başörtüsünü yasaklayanlarla ibne hakları diye demagoji yapanlar özünde aynı sapkın,şeytani,insanlık düşmanı alçaklığın uzantılarıdır...insanlık onuru,sadece insan olanların sorunudur.
8-insan olan okurlardan bazı kelimeleri mecburen kullandığım için özür dilerim...."
(Alıntıladığım metindeki yazım hataları düzeltilmeden olduğu gibi bırakılmıştır)
Yasak insan hakları önünde engel
Başörtüsü serbestisinin kendisi doğudan bir insan hakkı olmamakla birlikte, üniversitelerde başörtüsü yasağı, başörtülü kadınların insan haklarını gerçekleştirmelerinin önündeki engellerden biridir.
Eğer insan hakları savunucusuysak kim, kimler olduklarına bakmaksızın haklarını gerçekleştiremeyenler için mücadele etmek, destek vermek ya da en azından onların hak mücadelesine karşı çıkmamak gibi bir sorumluluğumuz var demektir.
İnsan haklarının araçsallaştırılması yeni bir şey olmadığı gibi, onların korunması ve ihlallerinin engellenmesi açısından da en büyük engellerden birini teşkil etmektedir.
Çok etnikli, çok dinli, çok kültürlü, farklı cinsel kimliklerin ve tercihlerin, farklı iyi yaşam anlayışlarının, farklı siyasal tercihlerin bir arada olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Bu farklılar sadece ülkeler arasında ‒başka temel etkenler bir yana‒ çatışmalara neden olmuyor aynı zamanda ‒ve hatta daha ziyade‒ belirli bir ülkede de ciddi çatışmalara, toplumsal sorunlara yol açıyor.
Bu çatışmaları çözmek, bir arada barış ve adaletin hüküm sürdüğü bir dünyada yaşama özlemimizi gerçekleştirebilmek için insan hakları elimizdeki en sağlam dayanaktır. Ancak bu, nasıl bir insan hakları fikrine sahip olduğumuza bağlıdır.
Her bir insan hakları fikrinin temelinde bir "insan" tasarımı ya da kavramı bulunmaktadır. Yola çıktığımız insan anlayışı ve bu anlayışa dayanan "insan onuru" kavramı ve bu onurun gerektirdiği insan hakları kapsayıcı olmak zorundadır. Aksi halde her biri kendi insan tasarımından yola çıkan, insan onurunu farklı içeriklendiren ve buna dayanarak farklı insan hakları listeleriyle karşılaşmak kaçınılmazdır.
İnsanın toplumsal bir varlık olmasını göz ardı ederek bireyciliği ön plana çıkaran Batılı insan hakları anlayışını, insan haklarını Batı'lıların kendi çıkarları için kullandıkları bir araç olarak eleştirirken, benzer bir hataya düşüp bunun karşısına, kapsayıcı değil dışlayıcı bir insan tasarımından yola çıkarak, bazı insan haklarını ya da bazılarının insan haklarını reddetmek de insan haklarını araçsallaştırmaktan başka bir şey değildir.
Kendi din anlayışını, kendi kültürünü kendi iyi yaşam anlayışını, gününüzde geçer akçe olması nedeniyle insan haklarını arkasına alarak, onu araçsallaştırarak diğerlerine dayatmaktır. Bunun bizi içinde yaşama özlemini duyduğumuz bir dünyaya götürmeyeceği açıktır.
İnsan haklarını savunanların samimiyeti, kendi haklarının yanında belki ondan da fazla, hakları mağdur edilen başkalarının insan haklarını savunmalarında kendisini gösterir. Özellikle de kendilerinden farklı etnik kökenden, farklı dinden olanların; farklı siyasal görüşlere, farklı iyi yaşam anlayışına, farklı cinsel kimliklere ve tercihlere sahip olanların haklarını.
Ülkemizde ciddi bir sorun olan üniversitelerde başörtüsü yasağının mağdurlarının sorunlarını görmezden gelen, ya da bu mağduriyetin giderilmesine karşı çıkan insan hakları savunucularının samimiyetinden kuşku duymak gerek.
Ancak aynı şekilde insan hakları mücadelesini sadece kendi mağduriyetleri üzerinden yürüten ve başkalarının hak mağduriyetlerine gözlerini kapatıp, hatta onların hak mücadelelerine karşı çıkanları da insan hakları savunucu olarak göremeyiz.
Ölçü tüm mağduriyetlerin savunulması
Üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılması için mücadele edenlerin hepsi olmasa da çok büyük bir bölümü sadece bunun için mücadele etmekte ve pek çokları tarafından da insan hakları savunucuları olarak değerlendirilmektedir. Oysa gerçekten insan hakları savunucuları olup olmadıkları başka kişilerin kendilerininkinden farklı hak mağduriyetleri karşısındaki tutumlarında açığa çıkabilir.
Üniversitelerde başörtüsü sorununun ülkemizde hala çözülememiş olmasının ardında yatan en büyük etkenlerden biri belki de başörtüsü nedeniyle mağdur olanlar için hak mücadelesinde bulunan bazılarının bu tavırlarıdır. Ahmet Özcan gibilerin yazıları, toplumda var olan bazı endişeleri abartılı bulup, başörtüsü serbestisi için destek vermek isteyenleri de endişeye sevk ederek, sessiz kalmaya ve belki de ona karşı olmaya itmektedir.
İnsan hakları savunuculuğu samimiyet ve tutarlılık gerektirir. Örneğin insan haklarının ateşli bir savunucusu gibi görünen Özcan'nın eşcinsellerin insan hakları söz konusu olduğunda oldukça saldırgan ve nefrete varan bir tutum sergilediğini yazısına yapılan yoruma verdiği cevaptan biliyoruz.
Başı örtülü olmayan kadınları, başörtüsü nedeniyle eğitim özgürlüğünü kaybetmiş kadınların haklarını savunmadıkları gerekçesiyle eleştiren Başbakan'ın ve hükümetin eşcinsellerin insan hakları konusundaki tutumları da herkes tarafından bilinmektedir.
Başörtüsü sorunun çözümünde ciddi adımlar atılabilmesi, her şeyden önce bazılarının bazı haklı endişelerinin giderilmesine bağlı görünüyor. Bu endişelerin giderilmesinde en önemli rolü oynayacak olan da Başbakan'ın kendisidir.
Başbakan ve hükümet ne zaman ki bu ülkede yaşayan herkesin ‒sadece bazılarının değil‒ bütün insan haklarını korumak için politikalar üretme çabasına gerçekten girerse, işte o zaman endişeler de ortadan kalkacak ve başörtüsü sorunu kalıcı bir şekilde çözülebilecektir. (NY/SP)
*Nermin Yavlal, Hacettepe Üniversitesi, İnsan Hakları Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi