*Görseller: Poppy Field (Gelincik Tarlası) filminden.
Jandarma ekibinde görevli Cristi'nin etrafı birbirinden maço mesai arkadaşlarıyla çevrilidir; dolayısıyla eşcinselliğini onlarla paylaşması mevzubahis değildir.
Ne de olsa kahramanımız gayet erkeksi bir enerji saçıyordur; hayli soğuk ve ciddi, hatta asık suratlıdır; vücudu yeterince yapılı ve kaslıdır; efemine tavırlardan kesinlikle uzaktır.
Üzerine o azametli üniformayı giydiği zaman zaten karşısında kimsenin duramayacağı barizdir.
Sadece erkeklerden müteşekkil bütün cemiyetlerden bildiğimiz şekilde jandarmalar arasında da homoerotik espriler yapılmasına yapılıyordur ama, eşcinsellikte şakalardan ileriye gidilmesinin mümkün olmadığına dair sanki gizli bir mutabakat vardır!
Cristi'nin bir süredir romantik bir ilişki içinde olduğu Hadi, sevgilisiyle yalnızca yatak odasında değil, en azından hafta sonu çıkılacak kısa bir tatilde, "normal" insanlar gibi açık havada beraber vakit geçirmeyi çok istemektedir.
Fakat yüzünden aslında mutsuzluk akan Cristi kısır bir döngünün içine düşmüş gibidir: Ne ilişkisini doğru dürüst yaşayabilmektedir, ne de mesai arkadaşlarıyla samimi bir iletişim kurabilmiştir.
Derken kuir bir filmin gösterimi sırasında bir sinemayı fanatikler basınca Cristi'nin dahil olduğu jandarma ekibi ortalığı sakinleştirmek için olay yerine gider, kıyamet de orada kopar...
Romanya sinemasının genç yönetmenlerinden Eugen Jebeleanu'nun elinden çıkma Gelincik tarlası (Câmp de maci/Poppy field) başlıklı kurmaca, bizi Bükreş'in kasvetli ortamlarına sürüklüyor.
Tallin Siyah Geceler Film Festivalinde gösterilmiş olan 81 Torino film festivalinde Cristi'yi oynayan Conrad Mericoffer'e en iyi oyuncu ödülünü kazandıran yapım son zamanlarda rahatsız edici boyutlara gelen din ve milliyetçilik fanatizmine de dikkat çekiyor.
Film senaryosunun Romanya'da bir süre önce yaşanmış olaylara dayanması ayrıca endişe verici.
Sekso-Marksistler
Filmin başlarında Cristi rolünde Conrad Mericoffer ve Hadi rolünde Radouan Leflahi'yi özel anlarını yaşadıkları karanlık evde görürüz. Üzerlerinde sadece donları vardır; ikisinin de teni bembeyaz ve pürüzsüzdür.
Hadi'nin tavrı da hiç efemine değildir bu arada; vücudu, zarif ve esnek kaslarla süslenmiş klasik bir Yunan heykeli gibidir.
Kuzey Afrika kökenini fazlasıyla hissettiren yüz hatları arzu nesnesi konumunu taçlandırmaktadır; beyaz slip donu erotizme gerekli katkıyı kesinlikle sunuyordur...
Fakat yönetmen bizden şehvetli bir seks sahnesini esirgeyerek daha çok çiftin mutsuzluğuna odaklanıyor ve beklentilerimiz daha sonraki olası bir cinsel münasebet sekansına erteleniyor.
Senaryo icabı bir süre sonra jandarma ekibine, ellerinde ülkenin millî bayrakları ve ikonalarla bir sinemayı basan fanatik gruba dair bilgi gelir.
Lezbiyen mevzulu filmin gösterilmesine tahammülü olmayanlar agresif tavırlarla sinema salonunu işgal edip bas bas bağırmaktadır:
"Eşcinseller ülkeyi terk etsin!"
"Homoseksüelleri durdurun!"
"Çocuklara kötü örnek oluyorlar!"
"Bu bir hastalık!"
Cristi dahil, jandarma ekibinin otoriter varlığı bile deliye dönmüş yaygaracıları sakinleştirmez, hatta yüreklendirir!
Nezih bir ortamda film seyretmeye gelmiş insanlar haklı olarak vaziyetten fazlasıyla rahatsız olmuştur.
Dinamik neredeyse bir arbedeye dönüşecek gibidir. Osmanlı döneminden kalma "hassiktir"ler havada uçuşur, eşcinseller için sık sık sarfedilen sıfatlardan biri "murdar"dır.
Jandarma ekibinin aslında pasif tavrı sinema salonunda bulunan gey derneğinin üyelerini özellikle çileden çıkarır.
Saldırganlar hızla uzaklaştırılacağına orada bulunan herkesin kimliğini kontrol etmek gibi gereksiz bir prosedürde inat edilmektedir.
Bilet parası vererek medeni birer şehirli insan gibi sinemada film seyretmeye gelip potansiyel suçlu muamelesi görmek güvenlik kuvvetlerinin adeta taraf tuttuğuna dair bir işarettir.
LGBT+ haklarını muhtelif argümanlarla savunanlara hınçla sataşan fanatiklerden birinin uydurduğu "Sekso-Marksist" sıfatı kulaklarımızda çınlar; diğerleri yüksek sesle milliyetçi duygularını tatmin edebilmek için marşlar çığırmaktadırlar...
Gizli ve derinden...
Teferruatlı anlatımımdan anlaşılacağı üzere filmin en hareketli sekansları sinema salonunda geçenler. Bir zamanlar seks yapmış olduğu erkeklerden biri fiyakalı üniformasına rağmen Cristi'yi tanıyınca ortalık iyice karışır, bilhassa kahramanımız için...
Cristi görevini kusursuzca yerine getirmeye adeta ant içmiş halinden ödün vermemeye endekslidir, dolayısıyla sinemadaki eşcinsel taraftarlarıyla karşıtları arasında kendine göre tarafsız pozisyonunu korumak zorundadır; geyliği bilhassa ortaya çıkmamalıdır.
Etik olarak farklı bir tavır almasını bekleyen eski seks partnerinin ısrarlarına bir yumrukla karşılık verir ve iş çığırından çıkmış olur...
Bu tatsız dinamik sonucunda mesai arkadaşlarının en azından bazılarının Cristi'nin eşcinselliğinden haberdar olup sadece bunu dillendirmemiş olduklarını görüyoruz.
Yani mesele biliniyordur ama muhafazakâr aile düzeni içinde yuvarlanıp giden sıradan erkekler topluluğu sözkonusu olduğundan Cristi'nin eşcinselliği yok sayılmaktadır. Eşcinselliği teşhir etmeden gizlice yaşamaya devam etmesi işlerine en çok gelen versiyondur.
Cristi'nin tüm bu çalkantılardan sonra aklı başına gelip sevdiceği Hadi'ye özlediği yoğunluğu sunabilecek midir, bunu tam olarak kestiremiyoruz. Filmin adında da ima edilen derin uyku halinden uyanıp özgürlüğe doğru adım atabilecek midir?
Ödüllü olsa da Conrad Mericoffer'in yakın plan sekanslarından ne düşündüğünü, ne hissettiğini, neye duygulanıp neye öfkelendiğini anlamak da zaten zor oldu benim için.
Benzer bir duygu içinde, sonuna kadar sabırla beklediğim sevişme sahnesinin bir türlü gerçekleşmeyerek zaten aksak senaryolu filmin tamamına yönelik örselenmişliğimi katmerlendirdiği gibi!
Ancak yukarıdan da anlaşılabileceği şekilde, filmde üniformanın gücüne dair tanıdık unsurlar hususunda sıkıntı çekilmeyeceği aşikâr:
Cristi'nin mesai arkadaşlarının, sinemada canını sıkıp sırrının afişe olmasına yol açan eski seks partnerini bertaraf etmek için çantasına çaktırmadan uyuşturucu koyup gözaltına alma teklifi bunlardan sadece biri.
Üniformayla kazanılmış iktidarın suistimal edilmesi kapsamında Beyoğlu'ndaki iki karakolda yaşanmış iki vaka aklıma düşüverdi şu anda.
Türkiye Cumhuriyeti kanunlarınca eşcinsellik bir suç olmamasına rağmen ve ayrıca karakola götürüldüğüm iki vakada suçlama kimliksiz dolaşmak olsa da, bazı emniyet mensuplarınca karakolun kuytu bir köşesine çekilip "basıldığım" "ibnelik" pratikleri konusunda ayrıntılı bir anlatım talebiyle karşı karşıya kalmam neye delalet?
(MT/PT)