Temmuz ayının ilk günlerinde medyada Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzaj Alanı ile Efes’in UNESCO Dünya Miras Listesine alınmasını duyuran haberler, bu iki önemli miras alanımızla gururlanmamıza neden oldu. Efes’in dünyanın gözbebeği alanlarından biri olduğu, her yıl ağırlamakta olduğu milyonları aşan yerli ve yabancı ziyaretçilerin tanıklığı ile geniş bir kitle tarafından takdir görmektedir. Buna karşılık Efes kadar geniş kitleler tarafından tanınmayan, ancak en az onun kadar tarihsel, kültürel ve mimari öneme sahip bir kültürel miras alanımız olan Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri de toplamda 1031 adet alanı içeren UNESCO Dünya Miras Listesi’nin parçası oldu.
Peki ama UNESCO ne yapar, Dünya Miras Listesi nedir? Bu listede olmanın ayrıcalıkları ya da yükümlülükleri nelerdir?
Toplumun farklı kesimleri bu soruların yanıtlarını farklı nedenlerle merak ediyor. Dünya Miras Alanı ilan edilen yerlerde yaşayanlar, ülkemizde sit alanları için yersiz şekilde yaratılan “çivi bile çakılamaz” yaklaşımı nedeniyle yaşam alanlarına müdahale edebilip edemeyecekleri endişesi ile Dünya Miras statüsüne mesafeli durabiliyorlar. Ya da yerel idareciler Dünya Miras statüsü kazanan alanların yönetilmesiyle ilgili olarak ulusal mevuzatımızın dışında bir tecrübe gerektirdiği için bu listede yer almanın yararını sorgulayabiliyorlar. Alanda ticaret yapanlar turist sayısını ne oranda artıracağı ile ilgili konuları merak ederken, kültürel miras uzmanları alanların yeteri kadar korunup korunmadığı konularında Dünya Miras Listesine girmenin faydalarını bilmek istiyor.
UNESCO ne yapar?
Efes |
UNESCO kelimesi, İngilizce United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization kelimelerinin baş harflerinden oluşmakta, Türkçe’de "Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu" olarak kullanılmaktadır.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Birleşmiş Milletler‘in bir özel kurumu olarak oluşturulan UNESCO’nun kuruluş yasası, İngiltere’de 1945 yılında 44 ülkenin temsilcilerinin katıldıkları bir toplantıda kabul edilmiştir. Türkiye, bu yasayı imzalayan ilk yirmi devlet arasında onuncudur. UNESCO eğitim, bilim ve kültür alanlarındaki amaçlarını, kendisine üye olan her devlette kurulan Milli Komisyonlarla gerçekleştirmeye çalışır. 1949 yılından beri UNESCO Türkiye Milli Komisyonu ülkemizde aktif bir şekilde çalışmaktadır. UNESCO’nun en tanınmış programları arasında; eğitim alanında “Herkes için Eğitim (Education For All)”; kültür alanında “Dünya Mirası Programı (World Cultural and Natural Heritage Program)”; bilim alanında ise “ Sürdürülebilir bir Gelecek için Bilim (Science for a Sustainable Future)” sayılabilir. UNESCO, Birleşmiş Milletlerin entelektüel yüzü olarak kabul edilmektedir.
UNESCO küresel ölçekte barışın tesisi için eğitim, bilim ve kültürün yaygınlaştırılmasına çalışır. İçinde bulunduğumuz dönemde UNESCO belli öncelikler gözetmektedir. Bunların en başında Afrika ve Cinsiyet Eşitliği konuları gelmektedir. Bu öncelikleri uygularken Barış Kültürü ve Sürdürülebilir Kalkınma üzerinden Gençlik, Küçük Ada Ülkelerinin Kalkınması ve Az Gelişmiş Ülkelerin Sorunlarına önem verir.
UNESCO’nun kültür alanındaki faaliyetlerini, Kültürel İfadeler (Cultural Expressions), Dünya Belleği (Memory of the World), Kültürel Varlıkların Yasadışı Yollardan Ticareti (Illicit Trafficing of Cultural Artifacts), Somut Olmayan Kültürel Miras (Intangible Cultural Heritage) ve Dünya Mirası (World Cultural and Natural Heritage) programları aracılığı ile yürütmektedir. Bu programların her biri hükümetler arası anlaşmalara bağlı olarak yürütülmekte, kendi idari organlarını içermektedir. Örneğin Dünya Mirası Programı 1972 yılında imzalanan Dünya Miras Sözleşmesi (Convention Concerning the Protection of Cultural and Natural Heritage) uyarınca yürütülmektedir.
Dünya Miras Sözleşmesi Nedir?
Diyarbakır Surları |
Dünya Miras Sözleşmesini doğuran nedenlere bakıldığında Dünya Savaşları sonrasında yaşanan yıkım ve bu sırada gözlenen hızlı kentleşme kültürel ve doğal alanlar üzerinde büyük tahribat yapmış, bu alanların korunmasını sağlayacak çalışmaları yapabilmek için ortak hareket etme zorunluluğu gündeme gelmiştir. Özellikle 1960’lı yıllarda Yukarı Nil bölgesinde inşa edilmesi düşünülen Aswan Barajının Abu Simbel Tapınağını su altında bırakacak olması, uluslararası bir fon yaratılarak eserlerin taşınması seçeneğini gündeme getirmiş, bu olayla ilk defa dünya ülkeleri bir araya gelerek ortaklaşa bir koruma girişiminin parçası olmuştur.
Aynı yıllarda yaşanan büyük çaplı afetler (Venedik’in ve Floransa’nın Sel altında kalması) insanlığın ortak mirasının korunması için birlikte hareket edilmesi gerektiği duygusunu perçinleyerek, Dünya Miras Sözleşmesinin (1972) doğmasına neden olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri 1973 yılında Sözleşmeyi imzalayan ilk ülkedir. Türkiye bu Sözleşmeyi 1983 yılında imzalamıştır. Halen Birleşmiş Milletlere üye 193 ülkenin 191’nin imzaladığı küresel nitelikte bir anlaşmadır. Bu anlaşmanın etkin bir şekilde uygulamaya geçmesi, insanlığın eşsiz nitelikteki ortak mirası olan doğal ve kültürel alanların ilan edildiği Dünya Miras Listesi’nin 1976 yılında hayata geçmesiyle birlikte başlamıştır. İlk olarak 1978 yılında Sözleşmeyi imzalayan 48 üye ülkeye ait 12 alan Dünya Miras Listesine kaydedilmiştir. Üye ülkelerin artışına paralel olarak listeye kaydedilen alanlar da artmış, 2015 yılında 39. kez yapılan Dünya Miras Komitesi sonunda toplamda 191 ülkenin üyeliği ile 1031 alan Dünya Miras Listesine kaydedilmiştir.
Dünya Miras Komitesi
Dünya Miras Listesinin amacı, üstün evrensel nitelik olarak tanımlanan, insanlığın ortak geçmişinin eşsiz örneklerinin, ortak bir irade ve sözleşmeye bağlı olarak gelecek nesillere aktarılmasını sağlamaktır. Dünya Miras Sözleşmesi bu nitelikteki doğal ve kültürel varlıkların korunmalarını garanti almak üzere planlanmıştır. Buna göre Dünya Miras statüsüne sahip bir alanın korunmasının sorumluluğu yalnızca eserin üzerinde bulunduğu ülkenin sorumluluğuna bırakılamaz. UNESCO’nun kolaylaştırıcılığı ve üye ülkelerin maddi, teknik ve moral destekleri ile bu alanların sürdürülebilir bir dünya için kaynak olarak değerlendirilmesi hedeflenmektedir.
UNESCO bünyesinde 1992 yılında kurulan Dünya Miras Merkezi (World Heritage Center), UNESCO adına sekreterya görevini üstlenerek üye ülkelere ve Dünya Miras Komitesine danışmanlık yapmaktadır. Dünya Miras Komitesi’nin görevleri arasında, Dünya Miras Listesine yapılan başvuruların değerlendirilmesi, listede kayıtlı olan alanların korunma durumlarının incelenmesi, iyi korunamayan alanların Tehlike Altındaki Dünya Miras Listesine alınması, maddi destek taleplerinin değerlendirilmesi sayılabilir. Bunlar dışında küresel ölçekte karşılaşılan sorunlara yönelik politikaları belirlemek, ilke kararları ve sözleşmeler ile insanlığın ortak mirası niteliğindeki doğal ve kültürel alanların korunması konusunda liderlik yapmak da görevleri arasındadır.
Ülkemiz, Dünya Miras Sözleşmesini imzaladığı 1983 yılından beri iki dönem Dünya Miras Komitesinde görev yapmıştır. İlki 1983-1989 yılları arasında olmak üzere içinde bulunduğumuz dönemde aktif üyedir. Türkiye’nin dört yıllık görev süresi 2017’de sona erecektir. Türkiye Dünya Miras alanlarının korunması konusunda özellikle son beş yıldır aktif bir rol üstlenmiştir. Ülkemiz, bu alandaki tecrübe ve bilgi birikimi ile Dünya Miras Komitesinin 40. Oturumunu 2016 yılında İstanbul’da ağırlayacaktır. Bu toplantı her yıl sözleşmeye taraf olan 191 üye ülkeden katılan uzman, diplomat, araştırmacı ve gazetecilerden oluşan yaklaşık 1500 kişilik bir grup tarafından aktif olarak takip edilmekte ve tüm dünyaya canlı olarak yayınlanmaktadır.
Kayıt süreci ve sonrası
Dünya Miras Sözleşmesinde “üstün evrensel değer” nitelemesi ile eşsiz nitelikteki miras alanlarının Dünya Mirası olarak tanımlanması ve kayıt altına alınması birkaç yıllık süreci gerektirmektedir. Öncelikle, Dünya Miras Listesine aday alanın ulusal ölçekte koruma statüsüne sahip olması gerekir. Dünya Miras kriterlerini karşıladığı düşünülen alanların Dünya Mirası Geçici Listesine kaydettirilmesi gerekir.
Halen Türkiye’nin bu nitelikle 62 alanı bulunmaktadır. Bu yerler arasında Ani, Afrodisias, İznik, Zeugma, Amasra, Mardin, Yıldız Sarayı gibi alanlar bulunmaktadır. Üye ülkeler her yıl biri kültürel diğeri doğal alan ya da kültürel peyzaj alanı olmak üzere iki alanı Dünya Miras Listesine teklif edebiliyorlar (bu yıl yapılan düzenleme ile bu uygulama 2017’den itibaren bir alana inmiştir).
Bu ilkeye dayanarak son yıllarda ülkemiz her yıl iki başvuru dosyasını Dünya Miras Komitesinin görüşüne sunmuş ve son beş yılda altı alanı (Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzaj Alanı, Efes, 2015; Bursa ve Cumalıkızık, Bergama ve Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı, 2014; Çatalhöyük Neolitik Yerleşimi, 2013; Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi, 2012) Dünya Miras Listesine kaydettirmiştir. Böylelikle, daha önce kaydedilenlerle birlikte (Truva, İstanbul’un Tarihi Alanları, Nemrut Dağı, Safranbolu, Pamukkale ve Hierapolis, Göreme Milli Parkı ve Kapadokya Kaya Yerleşimleri, Xanthos ve Letoon, Hattuşa, Divriği Ulucami ve Şifahanesi) toplamda Türkiye’den 15 alan Dünya Miras Listesinde yer almaktadır.
Tüm Dünya Miras Alanları, Dünya Miras Merkezi tarafından altı yılda bir koruma durumları açısından incelenmektedir. Bunun dışında, özel koşullar geliştiğinde (önemli alt yapı projeleri gündemde olduğunda, çatışma/savaş durumlarında, afetler sonrasında vb), ayrıca incelemeye alınmakta; eğer yeteri kadar korunmadığı kanaati oluşursa, koruma koşullarını iyileştirmek üzere uluslararası toplumun maddi/teknik desteğinden yararlanabilmesi için Tehlike Altındaki Miras Listesine alınabilmektedir.
Liste sayesinde nereler kurtuldu?
Halen bu listede 48 alan tehlike altındadır. Söz konusu 48 alanın yüzde 33’ü Afrika ülkelerinde, yüzde 33’ü Arap ülkelerinde, yüzde 15’i Latin Amerika ülkelerinde, yüzde 10’u Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde, yüzde 8’i ise Asya Pasifik ülkelerinde bulunmaktadır. Bu alanlarda görülen önemli tahribat sebepleri arasında çatışma ve savaş etkisi (Suriye, Irak, Yemen, Mali, Afganistan); kentleşmenin olumsuz etkisİ (Liverpool ve Panama); kaçak avlanma ve madencilik nedeniyle doğal niteliklerin tahribi (Afrika ülkeleri) sayılabilir.
Ancak Tehlike Altındaki Miras Listesinde yer alan alanlar, korunma durumları iyileştirildiklerinde Dünya Miras Listesine geri dönebilmektedir. Buna bir örnek olarak bu yıl Kolombiya’daki Los Kaitos Milli Parkı Tehlike Altındaki Miras Listesinden çıkmayı başarmıştır.
Dünya Miras Sözleşmesi sayesinde Mısır’daki Giza Piramitlerinin yakınına inşa edilmesi düşünülen otoyolun inşası durdurulmuş, Nepal’de yaşayan tek boynuzlu gergedanların yaşam alanını tehdit eden baraj projesi engellenmiş, Avusturalya’da Büyük Mercan Resifi alanını tehdit eden petrol arama faaliyetleri durdurulmuş, Kamboçya’daki Angkor Tapınağı uluslararası destekle korunabilmiş, Kanada Milli Parklarında yaşayan Aborijinler’in yerel yönetimlerle işbirliği olanakları yaratılmış, Mostar Köprüsü uluslararası bir destek ile yeniden inşa edilebilmiştir. Böylelikle insanlığın sürekliliği için gerekli doğal ve kültürel alanlar eşsiz niteliklerini koruyabilmişlerdir.
Listede olmanın getirdiği sorumluluklar
Dünya Miras Alanlarının yönetimi, ulusal nitelikteki bir miras alanından daha geniş bir perspektifte ve duyarlılıkla yürütülmektedir. Günümüzde insan yerleşimleri büyük bir hızla kentleşmekte, insanlar göçler ile yer değiştirmektedir. Buna paralel olarak küresel ölçekte karşılaşılan sorunlar (iklim değişikliği, doğal kaynakların tükenmesi, biyo-çeşitliliğin azalması, büyük ölçekli afetler) ülkelerin ortak politika geliştirmelerini ve ortak tavır almalarını gerektirmektedir. İnsanlığın gelişimini, ilerlemesini durdurmak mümkün değildir fakat değişimin yönetilmesi mümkündür. Yaşam alanlarımız gelişirken aynı zamanda doğal ve kültürel değerler nasıl korunabilir? Bu noktada örnek teşkil eden Dünya Miras Alanlarına büyük görev düşüyor.
İnsanlığı tehdit eden risk faktörleri incelendiğinde Dünya Miras Alanlarının büyük oranda bu riskler (deprem bölgeleri, çatışma alanları, göçler, kentleşme, iklim değişikliği) ile karşı karşıya olduğu ortaya çıkar. Bu koşullar altında Dünya Miras Alanlarının yalnızca kendi bulundukları çevre için değil, tüm insanlık için yenilenemez bir kaynak olduğu, bundan dolayı özgünlük ve bütünlük değerleriyle korunması gerektiği bilincinin yaygınlaştırılması çok önemlidir. Doğal ve kültürel miras alanları ekonomik kalkınma için önemli fırsatlar sunar. Ancak burada çok hassas bir denge söz konusudur. Turizm kalkınmanın itici gücü olduğu kadar aynı zamanda önemli bir tahrip sebebidir.
Günümüzde kitle turizmi beraberinde doğal kaynakların tüketilmesi, çevre sorunları, alanların fiziksel olarak tahribi ve özgün değerlerin yitirilmesi (sahte tarihi/kültürel alanların yaratılması) gibi sorunlara yol açmaktadır. Doğal alanlar, ekolojik dengenin, bu alanlarda yaşayan toplulukların, dolayısıyla kültürel çeşitliliğin yeşerdiği alanlardır. Ancak giderek, insanın doğa ile etkileşiminden doğan kültürel peyzaj alanlarının önemine ve bu alanların korunması gereğinden hareketle ortaya atılan peyzaj yaklaşımına dikkat çekilmektedir. Özellikle tarihi kentlerin korunmasında peyzaj yaklaşımı, yaşam alanlarımızın sürekli değişmekte olduğunun bilinci ile bugünkü mevcudiyetimizi tarihsel süreklilik içinde, katmanlardan yalnızca biri olarak görüp, geçmişe ve geleceğe aynı oranda önem verir. Bu tür bir yaklaşım, sürdürülebilir kalkınma için gerekli olan ekonomik, çevresel, sosyal dengelerin gözetilmesi sırasında kültürel değerlerin bütüncül bir bakış ile ele alınmasını önerir.
Buradan hareketle Dünya Miras Alanlarını insanlığın ortak miras alanları olarak değerlendirmek için uluslar-üstü bir bakış geliştirmek yani benim, senin, onun değil, bizim mirasımız olarak bakabilmek ve korumayı teşvik eden uluslararası yasal düzenlemeleri dikkate almak gerekmektedir.
Aynı zamanda bu alanların barışın yeşertilmesi ve kültürel çeşitliliğin ifadesi için fırsat olarak kullanılması bu alanların niteliğini zenginleştirecektir. Dünya Miras alanları toplumun farklı kesimleri için öğretici bilgiler sunar, gelecek için bir kaynak niteliğindedir. Dünya Miras alanlarının korunması uluslararası işbirlikleri ve kültürel etkileşim için yeni platformlar oluştururken, dünya üzerindeki 1000’den fazla eşsiz nitelikteki alan ile birlikte büyük bir ailenin parçası olarak benzersiz bir aidiyet sağlar.
Dünya Miras Alanlarının başarılı bir şekilde korunabilmeleri için 2000’li yıllardan beri Alan Yönetim Planlarının hazırlanması talep edilmektedir. Stratejik bir rehber niteliğindeki bu planlar, alanlarda karşılaşılan karmaşık sorunların bütüncül bir koruma yaklaşımı ile ele alınmasını sağlamaktadır.
Ülkemizdeki Dünya Miras Alanlarının büyük bir bölümü Alan Yönetim Planlarını hazırlamış ve 2004 yılında getirilen düzenleme ile Alan Başkanlıklarını oluşturmuştur. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde kurulan Dünya Miras Alanları Şubesi, Dünya Miras Listesi ile Geçici Listedeki alanların korunmasına katkı vermektedir. Ülkemizdeki Dünya Miras Alanları, UNESCO’nun da beklentileri doğrultusunda, toplumsal katılım yoluyla kültür varlıklarını geleceğe taşımanın gayreti içindedir. Türkiye’nin son yıllarda Dünya Mirası konusunda elde ettiği başarılar, zengin kültürel varlıklarımızı dünya kamuoyu ile paylaşmak konusunda yerel yönetimleri cesaretlendirmiştir.
UNESCO’nun ilke ve ideallerini ülkemize taşımak ve yaygınlaştırmak, Dünya Miras Alanlarının korunması konusundaki farkındalığı artırmak, bu alanlarda araştırma ve eğitim faaliyetleri yürütmek büyük öneme sahiptir. Bu misyonla 2015 yılında Kadir Has Üniversitesi bünyesinde kurulan Dünya Miras Alanlarının Yönetimi ve Tanıtımı UNESCO Kürsüsü, gerek yüksek lisans seviyesindeki uzmanlık dersleriyle, gerek yerel yönetimler ve Dünya Miras Alanları için düzenlenecek eğitim programlarıyla, gerekse toplumu bilinçlendirecek gönüllü faaliyetleri ile UNESCO ideallerini yaygınlaştırmayı hedeflemektedir. (YKE/NV)