Özyaşam öyküsünden Beynelmilel filmine, 12 Eylül 1980'den yeni projelerine uzanan konulardaki keyifli sohbetiyle akıp giden iki saate yakın sürede, yönetmenin yüreğinden sirayet eden gülümseme, izleyenlerin yüzlerinden eksik olmadı hiç.
Sırrı Süreyya Önder'e; sinema sektörüne eli boş gelmediğinin, üstelik de bizim kendi hikayelerimizle geldiğinin habercisi olan Beynelmilel filmine, çekim aşamasına, oyuncularına ilişkin merak edilen konularda sorular soruldu. Yanıtların kimisi gülerek, kimisi hüzünlenerek dinlendi.
Perşembe günü Ege Üniversitesi'nde sinema dersine katılan yönetmen, öğrencilere sinema deneyimlerini aktardı.
Sırrı Süreyya Önder'le üniversite kampüsündeki Yeşilköşk'te, konuştuk.
Senaryosunu yazdığınız, Muharrem Ölmez'le birlikte yönettiğiniz Beynelmilel filmi, Ankara Film Festivali'nde en iyi film ve en iyi senaryo ödülünü aldı.
Filmin başarısından dolayı sizi ve filme emeği geçen herkesi kutlayarak başlamak istiyorum.
Nasıl bir çocukluk yaşadınız? Ud, cümbüş, bağlama çalmaya dek varan müzik maceranız nasıl başladı?
Adıyaman'da doğdum. Babam 1970 yılında öldüğünde sekiz yaşındaydım ve dört kardeşin en büyüğüydüm. Babam ölene kadar, Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) il başkanıydı... Sosyalist bir gelenekten geliyorum. Babam öldükten sonra hayli sıkıntılı ve yoksul bir çocukluk geçirdik. Müziğe merakım da o yıllarda bir liman olma fonksiyonuyla başladı. Önce bağlama, daha sonra ud, cümbüş... Öyle devam etti.
Müzikle iç içe geçen yıllarınızı, yazma, sinema, oyunculuk konusundaki yeteneklerinizi göz önüne alınca, üniversite eğitimi için tercihiniz neden Siyasal Bilgiler Fakültesi oldu?
Siyasal'ı tercih etmemde yoksulluk sebeptir. Çünkü hem okuyup hem çalışmak zorunda kaldığım için devam mecburiyeti olmayan bir okulu tercih etmem gerekiyordu. Bu yüzden siyasalı tercih ettim.
12 Eylül 1980 ve sonrasında neler yaşadınız?
Bir müddet firari gezdim, sonra yakalandım ve cezaevine girdim. 12 yıl hapse mahkum oldum. Muhtelif cezaevlerinde cezayı tamamladım. Çıktıktan sonra ağır işsizlik, ticaret denemeleri, işçilik, şoförlük, yurtdışında inşaatlar derken, hep devam eden yazma tutkusu önce senaryo yazımına, sonra tamamen sinema yapmaya yöneldi.
Bizzat kendinizin de yaşadığı acılı bir dönemi anlatırken, mizahi bir dili tercih etmenizin nedenlerinden söz eder misiniz?
Mizah, yapısı gereği muhalif bir dildir. Bir de, bizim beslendiğimiz kaynaklar, "acıyı bal eyleme" hünerine sahiptiler. Bu ikisi yatkınlıkla birleşince böyle bir dil kurdum.
Sulu bir komedi olma riskini rahatlıkla bertaraf etmiş, masalsı dile sahip bir film Beynelmilel. 12 Eylül 1980'de henüz doğmamış bir kuşağın da potansiyel seyirci olduğunu olduğu gerçeğinden yola çıkarak, filmde meramınızı yeterince anlattığınızı düşünüyor musunuz?
Yazdığım ilk senaryo ve çektiğim ilk film olduğunu göz önünde bulundurursak başarılı diyebiliriz. Tüm eksiklerine ve çapaklarına rağmen samimi bir üretim oldu.
Sanatçı, yaşadığı çağı kendine dert edinen, soru sormayı ve yanıt aramayı boynunun borcu bilen kişidir, diyebilir miyiz? Bu çerçevede sanatçının durduğu yer ile yapıtları arasındaki ilişkiye dair düşünceleriniz neler?
Birinci soruya "evet" yanıtını gönül rahatlığıyla vermeliyiz. Gel gelelim, durulan yer ve yapıtları arasındaki ilişkiye geldiğimizde, bir genelleme yapmak güç gibi geliyor bana. Çok yönlü bir ilişki vardır. Eğitiminiz ve imanınız son kararı verir, demek daha isabetli bir saptama olur herhalde.
Mezarı başında oğlunu andığı için suçu ve suçluyu övmekten yargılanan, idam edilen oğullarının kendilerine yazdığı son mektuplarını talep eden annelerin sesine kulak verdiğimizde, yazılı yazısız yasalarıyla sürmekte olan 12 Eylül döneminin henüz tarih olmadığından söz edebilir miyiz? Bu durumun sanat ürünlerine yansımalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
12 Eylül, ancak darbecileri yargılanıp, bu ülkeye verdikleri zararın hesabı sorulursa tarih olur. Bu yapılmadan tarih olduğunu söylemek imkansız. Sanatın tümü üzerinde bu travmanın olumsuz izleri olduğunu düşünüyorum.
Kürt'ü, Türk'ü, Ermeni'si, Rum'u, Yahudi'siyle kültürlerin harman olduğu bu topraklarda, farklı renklerin solduğu, farklı seslerin azaldığı bir süreç yaşıyoruz. Kafatası ebatlarıyla din arasına sıkışmış bir insanlık ve çözümsüzlük halinden söz edebilir miyiz? Bu durumun günümüzde ve gelecekte sanat yapıtlarına nasıl yansıyacağı öngörülebilir?
"Tatsızlık" olarak en azından. Sanatçının tavrı bu kokuşmayı ve umudu yeterince göstermek olmalı, en azından kendi adıma ben bunu pusula yapmaya çalışıyorum.
"Boş zamanlarında kitap okuyan, sinemaya giden" insan tipine dair neler söylemek istersiniz? Şairin deyişiyle "kabahatin çoğu" , talep edende mi, arz edende mi, yoksa daha başka yerlerde mi aranmalı sizce?
Sanatla ilgili etkinlikler "boş zaman" işi olmamalıdır. Öyle değildir çünkü, en nitelikli zamanı hak eder sanat. Kabahat hepimizin.
Müzisyen olarak çalışmanız ve 12 Eylül mağduru olmanız nedeniyle, anlattığınız hikayeye içerden bakmanızın filmin başarısında payı var mı?
Gözlem hikayeyi güçlendirici bir işleve sahiptir. Ama çoğu zaman "odaklanma" sorunları da yaşatır. Son tahlilde faydası oldu demek doğru olur.
Beynelmilel'in senaryosunu yazıp, Muharrem Ölmez'le birlikte yönettiniz. Bununla da yetinmeyip, filmde son derece başarılı bir oyunculuk sergilediniz. Çekim sırasında sette yaşananlardan biraz söz eder misiniz?
Sanat grubunun çok başarılı çalıştığını belirtmeliyim. Biz kahveyi ve arzuhalciyi kendimiz düzenledik. Sanat grubu bunda o denli başarılı oldu ki, bir köylü gelip dilekçe yazdırmak istedi. Filmin öyküsünü duyan kimi insanlar, tedirgin bir ruh haliyle gelip, kendi yaşanmış öykülerini anlattılar.
"O Tozlar Bu Çamurları Getirdi" adlı bir roman çalışmanız olduğunu biliyoruz. Filminizin gösterimi için Ege Üniversitesi'ne gelişinizde, Müslüm Gürses'le ilgili yeni projenizi açıkladınız. Neden Müslüm Gürses? Başka projeleriniz var mı?
Üzerinde çalıştığım 3 proje var. Müslüm'ün hikayesi biraz yoksulların hikayesi olduğu ve bir dönemi birçok yönüyle anlattığı için bana cazip geliyor. Henüz kesinleşen bir durum yok.
Filminiz geçen günlerde yeniden vizyona girdi. Bu yaz Moskova Film Festivali'nde yarışmanın yanı sıra, Kanada'da 30. Montreal Dünya Film Festivali'nde gösterilecek.
İstanbul Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü, Ankara Film Festivali'nde de En İyi Film ve En İyi Senaryo ödülü aldık. Moskova dahil birçok festivale yarışmacı olarak çağrılması, bu üretimin başta "bir sinema" olduğunun teyidi anlamına geliyor ve bu bana mutlulukla birlikte ağır bir sorumluluk yüklüyor.
Son olarak, insana ve umuda dair ne söylemek istersiniz?
Biz hep "umudu tükenmeyenlerin türküsünü" söylemeye ve dinlemeye devam edeceğiz. (Gİ/TK)