Seçimlerden 4 ay önce kurulan GP'nin 3 Kasım 2002'de yaklaşık yüzde 7,5 oranında oy almasının, Doğru Yol Partisi (DYP) ve Milliyetçi Hareket Partisi'nin ( MHP) seçim barajının altında kalmasına yol açtığı şeklindeki değerlendirmeler hatırlanırsa eğer, bu oluşuma biraz daha yakından bakmak gerekiyor.
Genç Parti hakkında yapılan değerlendirmelerde, İtalya'nın medya imparatoru Berlusconi'nin kurduğu ve kendisini başbakanlığa taşıyan "Haydi İtalya" hareketi arasında sıkça ilişki kuruluyor. Gerçekten de her iki parti arasındaki benzerlikler hiç de az değil.
Kampanyaya 38 trilyon
Tıpkı İtalya'daki benzeri gibi, Uzan da sahip olduğu medya grubunun açtığı yoldan ilerledi. Seçim kampanyası sırasında diğer partilerden daha fazla para harcadı (38 trilyon lira). Pazara sürülen bir ürün ve bir proje gibi tasarlandı. Seçim kampanyası sırasında reklamcılığın, imaj yapıcılığının ve pazarlamacılığın bütün teknikleri kullanıldı.
Kampanyanın tamamı ve Cem Uzan'ın bütün konuşmaları reklamcı Ali Taran'ın yönetiminde hazırlandı. Star Grubu'nda çalışan kimi "solcu" gazeteciler de bu çalışmalara ciddi katkılarda bulundu.
Konuşmaların süresi 13 dakikanın altına düşmedi ve 17 dakikanın üzerine çıkmadı. Bu süre, toplumun en geri kesimlerinin de sıkılmadan verilen mesajları almaları için yeterli alt ve üst sınırlar olarak saptandı.
Dokunma ve poloraid
Seçim meydanlarında kalabalıkların ilahlara "dokunma" duygusu tatmin edildi. Poloraid fotoğraflar çekilerek, onlara, ilaha dokunduklarını kanıtlama imkanı bile sunuldu. Kalabalıklara basit bir dille seslenildi. Her yerde aşağı yukarı aynı konuşma yapıldı.
Duygulara hitap edildi ve en geri tepkiler ateşlendi. Uzanların sahibi olduğu televizyon, radyo ve gazeteler etkin bir şekilde kullanıldı. Mitinglerde, toplumun alt kesimlerinin ulaşamadığı, ancak, kendi özlemlerinin simgeleri olarak gördüğü şarkıcılar ve türkücülere konser verdirildi.
Evet, Berlusconi ile Uzan arasında özellikle uyguladıkları yöntem ve medyanın etkin kullanımı konusunda önemli benzerlikler vardı. Her iki partinin dokusundaki ve söylemindeki belirgin milliyetçi ton, bu ortaklığı daha da pekiştiriyordu. Ancak, her iki siyasi oluşum arasındaki benzerlik burada bitiyordu.
Berlusconi, G-7 üyesi ve Kuzey'in ileri kapitalist ülkelerinden birinde siyasete soyunurken, Uzan bir bölge gücü olmaya çalışan ve fakat küreselleşmenin en çok yıkım yarattığı periferik bir ülkede meydanlara çıkıyordu. Berlusconi, refah şovenizmi yaparak ülkenin yoksul güneyine karşı dışlayıcı bir politika izliyorken, Uzan, neredeyse Batı karşıtlığı boyutlarına varan bir Uluslar arası Para Fonu (IMF) düşmanlığı üzerinden yoksullara, dışlanmışlara, ekonomik krizin yıkıma uğrattığı küçük ve orta boy işletme sahiplerine sesleniyordu.
GP'nin oyları nereden?
MHP, 1999 seçimlerinde esas olarak Refah Partisi'nin (RP) bıraktığı boşluğu doldurmuş, servetin ve iktidarın kenarında kalan Anadolu taşrasının, esnafın, küçük ve orta boy tüccarların, kent yoksullarının ve işçilerin oylarını almıştı. Buna karşın MHP, 2000 yılında yaptığı ve "Yüzyılla Sözleşme" ismini verdiği son kongresinde partinin ideolojik hattında "esaslı bir düzeltme" yaparak, programatik bakımdan klasik bir milliyetçi-muhafazakar parti portresi çizdi.
Bu kongrede, "Dokuz Işık" doktrininden "temizlenen" parti programı, delegelere bile dağıtılmadan onaylatıldı. Küreselleşmeci bir siyaset benimsenerek IMF politikaları sahiplenildi. Türkiye elitine, sadece bir soğuk savaş partisi ve sokak gücü olmadığını kanıtlama derdine düşen MHP, batıcı büyük sermayenin bütün isteklerine boyun eğdi.
Öyle ki, ülkücü hareketin ünlü polemikçilerinden Necdet Sevinç bile, (Yeniçağ gazetesi, 7 Kasım 2002), MHP'li bakanların kendilerine oy veren insanlara, "Özelleştireceğimiz hastanelerin kapısında ölün" dediklerini yazacak ölçüde duruma tepki gösterdi.
IMF karşıtlığı
Genç Parti'nin (GP) milliyetçi bir söylemle yürüttüğü IMF karşıtı kampanya, bir önceki seçimlerde MHP'ye oy veren ve bundan pişmanlık duyan kentli alt sınıflar üzerinde etkili oldu. Örneğin, 1999 seçimlerinde MHP'ye oy veren her 5 kişiden biri, 3 Kasım 2002'de GP'ye yöneldi. GP'ye oy veren seçmenlerin profiline bakıldığında; bunların büyük kesiminin az eğitimli, düzenli bir işi olmayan, işsiz ve genç insanlar ile ekonomik krizin yıkıma uğrattığı esnaflar, küçük üreticiler ve orta ölçekli işletme sahipleri olduğu görülmektedir.
İdeolojik inceliklerden uzak ve kaba da olsa, Genç Parti'nin seçim kampanyasında geliştirdiği ve esas olarak IMF karşıtlığına dayanan milliyetçi söylem, bir önceki dönemde MHP'ye akan toplumsal öfkenin yeni adresini belirlemiştir. Ancak, burada GP milliyetçiliğinin IMF karşıtı içeriğine dikkat çekmek gereklidir.
IMF karşıtlığı, ekonomik krizin mağduru olan seçmenlere bütün kötülüklerin nedeni olarak, hem somut bir hedef göstermiş hem de bu hedefe sistem karşıtı olmayan partiyle ulaşılacağını vaaz etmiştir. Üstelik bunu gerçekleştirme gücüne sahip olduğu düşünülen zengin bir bankacı, fabrikatör ve medya imparatorunun ağzından. Milliyetçi seçmen, IMF'ye teslim olduğunu gördüğü MHP'yi de bu yolla cezalandırmıştır. Özetle, bir önceki seçimlerde ekonomik nedenlerle MHP'ye giden oylar bu seçimlerde AKP'den sonra GP'ye akmıştır. Deyim uygunsa, MHP'ye kalan eski "ideolojik" oylarıdır.
GP olmasaydı
Burada akla bir soru gelmektedir; GP kurulmasaydı MHP barajı aşabilir miydi? Kuşkusuz bu soruya verilecek bütün yanıtlar spekülatif olacaktır. Fakat, yine de şunu söylemek mümkündür: GP kurulmasaydı MHP'de kalacak oylar bu partinin barajı aşmasına yetmeyecek, ancak, CHP'yi daha da büyütecek ve DYP'yi Meclis'e taşıyacaktı.
Çünkü, MHP'li her 6 eski seçmenden birinin başka bir partiye, örneğin Cumhuriyet Halk Partisi'ne (CHP) ve azalan oranda da DYP'ye yönelme olasılığı daha yüksekti. GP'nin kurulmasının bir etkisi ise, AKP'nin yüzde 35'i aşan "kâhir ekseriyetle" iktidara gelmesini önlemesidir.
Çünkü GP, geleneksel olarak MHP'nin ve muhafazakar partilerin oy deposu durumundaki Anadolu yerelinde, daha kapsayıcı bir ifadeyle Orta ve Doğu Anadolu illerinde etkili olamadı. GP'nin yüzde 6'nın üzerinde oy aldığı bölgelerin tamamına yakınını, IMF politikalarının tarımı yıkıma uğrattığı Batı illeri, büyük kent merkezleri, sanayi havzaları ve sahil şeritlerinde yer alan görece modern seçim bölgeleridir. Bu iller sırasıyla şöyledir:
Adana, yüzde 8,8; Ankara (iki seçim bölgesi ortalaması) 7,7; Aydın 9,7; Balıkesir 8,9; Bilecik 9,6; Bolu 7,0; Bartın 6,0; Burdur 6,1; Bursa 8,7; Çanakkale 8,9; Denizli 10,2; Düzce 7,4; Edirne 18,5; Eskişehir 11.4; Gaziantep 7,2; Mersin 6,9; İstanbul (üç bölge ortalaması) 8,2; İzmir (iki bölge ortalaması) 17,5; Kırklareli 12,8; Kocaeli 6,7; Manisa 9,4; Muğla 10,3; Ordu 6,2; Sakarya 25,2; Samsun 6,1; Sinop 6,2; Tekirdağ 13.0; Uşak 11,2; Yalova 7,0.
Yukarıdaki tablo, GP'nin muhafazakar Anadolu oylarından çok, ağırlıklı olarak IMF ve küreselleşme mağduru batılı ve kentli oyları aldığını ortaya koymaktadır. Bu havza bir önceki seçimde DSP'nin daha etkin olduğu coğrafyaya işaret etmektedir. Dolayısıyla GP, bir önceki seçimde DSP ve MHP milliyetçiliğin kesiştiği alanda etkili olmuştur.
Ramazanda lokantalar kapansın
Bu havzadaki muhafazakar olmayan orta ve alt sınıfların tepki oyları GP'ye akmıştır. Örneğin, yapılan bir araştırmaya göre GP seçmenlerinin yüzde 75'i ramazanda lokantaların kapatılmasına karşı çıkmaktadır. Bu oran, CHP'den sonra (yüzde 86) en yüksek düzeye işaret etmektedir.
AKP ve Demokratik Halk Partisi (DEHAP) seçmeninin ise yaklaşık yüzde 60'ı ramazanda lokantaların kapatılmasından yanadır. DYP'de bu oran yüzde 50'nin altındadır. ( Milliyet, 17.11.2002) Bu rakamlar MHP ve DSP'nin muhafazakar olmayan milliyetçi oylarının GP'ye gittiğini göstermektedir. Dolayısıyla, GP'ye oy veren seçmenin ortak özelliklerinden birinin de laiklik olduğu söylenebilir.
Ancak, sosyal statülerini kaybeden ya da kendilerini tehdit altında gören, popüler milliyetçilik öğelerinin etkisi altındaki bu seçmen kesiminin; sola yönelmeyerek yine başka (yeni) bir milliyetçi partiye oy vermesi de ilginçtir. Bu durum, söz konusu seçmen kitlesinin, MHP'den uzaklaşmakla birlikte, milliyetçilik alanında bir kararlılık kazanmaya başladığının işareti diye yorumlanabilir.
Diğer taraftan "güç geçindiğini" söyleyen GP'lilerin kendi seçmenleri arasındaki oranı yüzde 62 ile diğer partiler karşısında en yüksek düzeye ulaşmaktadır. Bu oran AKP ve CHP'de yüzde 47, DEHAP'ta ise yüzde 41'dir. Yoksul ve ezildiğini söyleyenlerin DEHAP'lıların oranı ise yüzde 42'ye ulaşmaktadır.
Kendisini "yoksul ve ezilmişlik" kategorisinde gören GP'lilerin oranı da yüzde 17'ye ulaşmaktadır. Dolayısıyla kendilerini "zor geçinen, yoksul ve ezilmiş" kategorisinde gören en yüksek orandaki seçmene iki parti, DEHAP ve GP sahiptir. Bu partileri AKP izlemektedir. Diğer kategoriler ise "zengin" ve "geçim sıkıntısı olmayanları" kapsamaktadır. Bu kapsamda en düşük orana sahip partiler yine aynıdır; DEHAP ve Genç Parti! (MY/NM)