“2019’a Doğru; Seçim, Geçim ve İktidar” yazı dizisinin geçen hafta yayımlanan ilk üç bölümde; belediye başkanları ve mahalle muhtarlarının seçmen ilişkilerindeki önemi, (7102 sayılı) ittifak yasasının seçimin denetlenebilirliğine müdahalesiyle, ittifakının yapılma biçimine ilişkin yaratılan ortam ve kurallar karmaşası, 2019 seçimlerine iktidar ile iktidarın yarattığı fiili durumu yasallaştırmaya katkı veren ortağının yaklaşımı, genel çerçeveleriyle ve kısaca tanımlanarak sergileniyor.
Bugün konumuz, ilk üç yazının çıkarımlarından da yararlanarak; yerel yönetim, genel milletvekilliği, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya çıkması olası yönsemeleri, üç seçim için ayrı ayrı ve de seçimlerin ortak sonuç arayışı açılarından bir bütün olarak irdelemeye çalışmak. Elbette bir de, olası seçim ittifaklarına değinmek.
Bu bölümünde yapılan irdeleme ve değerlendirmeleri; ne ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum, uluslararası ilişkiler, siyasi konjönktür, ne de güçlenen ya da zayıflayan siyasi partiler ve bunların siyasete etkilerine bakmadan, sanki steril bir ortamda seçim oyunu oynar gibi, yaşanmış deneyim, oluşturulmuş / uygulanmış - yaratılmış seçim kurallarına göre üretilen bir canlandırma diye düşünüp, öyle ele bakmakta yarar var. Çünkü bu yazıda yapılmaya çalışılan da bu..
Önce yerel yönetim seçimleri
2019 Mart’ının son Pazar günü yapılacak yerel yönetim seçimlerinde büyükşehir ve il-ilçe belediye başkanlarıyla, belediye ve/veya il genel meclisi üyeleri, mahalle/köyler için de muhtarlar ve ihtiyar heyetleri seçilecek.
Yerel yönetim seçimlerinde bir seçim barajı yok. Bu nedenle de, daima, oyların partilere dağılımında genel milletvekili seçimlerine kıyasla daha az kümelenme, partilere daha fazla yayılan bir oy dağılımı görülür. Bir başka deyişle; büyük parti oylarında azalmalar, küçük parti oylarında ise yükselişler yaşanması, barajsız seçim olması nedeniyle, tesadüf değildir .
Yerel yönetim seçimleri -hele belediye başkanlığı seçimleri söz konusu olduğunda-, çok büyük oranda aday etkisine açık nitelikler de taşır. Bu nedenle X kişinin önce A partisinden, bir dönem sonra seçildiği partiyle ilişkisi bozulunca B partisinden aday olarak yeniden belediye başkanı oluşu, Türkiye’de az görülen olaylardan değil. Hatta iki değil, üç ayrı partiden belediye başkanı seçilmiş olanlara bile rastlanıyor son 35-40 yıllık dönemde.
Belediye başkanlarının yerel seçmenler üzerinde önemli etkilerinin hatta kontrollerinin olduğunu söylemek zor değil. Bu kontrol mekanizmalarına bir de -partisiz olmalarına rağmen- muhtarları eklerseniz, yerel yönetim seçimlerinin öneminin ne kadar arttığını görüp -özellikle seçim ittifakı yasasının ardından- söylemek kolaylaşır. Hele bir de yaklaşık yirmi aydır süren OHAL’in KHK’leri sayesinde yeniden düzenlenmiş yerel yönetim ortamı da göz önüne alındığında, iktidarın bu az dikenli gül bahçesi dururken yeni seçimle ortaya çıkabilecek çok dikenli gül bahçesinde seçim şenliği düzenleme çabası ne kadar akla yakın olabilir ki? Sanırım, pek olmaz.
Eğer yerel yönetim seçimleri, iktidarın iktidarda kalışının mancınıklarından biriyse, -ki şimdiye kadar yapılan bir çok uygulama bunu gösterip, hatta kanıtlıyor- iktidar neden dikensiz gül bahçesini kendisi için dikenli bir gül bahçesine çevirsin? Çevirmez elbet. O zaman da Mart 2019 yerel yönetim seçimleri, cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinden bağımsız düşünülemez. Eğer bu seçimler birbirlerinden bağımsız düşünülemezse, o zaman de ortaya; ya üç seçimin de aynı anda yapılıyor olması, ya da 3 Kasım 2019’da yapılacağı hükme bağlanmış milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yerel yönetim seçimlerinden önceye alınma gereği çıkıyor ortaya. Elbette ekonomi elverir ve de seçmenler iktidarı destekliyor gibi görünürse. …
Demek ki, ya üç seçim birden 2019 Mart’ının sonunda yapılacak ya da 2018’in sonbaharı cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri için son tarih olacak.
Milletvekilliği için değil, Cumhurbaşkanlığı için yapılan ittifak
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde Millet Meclisi'nin ve de milletvekillerinin önemi çok büyük ölçüde düştü. Parlamento’da cumhurbaşkanlığı hükümeti uygulamalarına muhalif 400’den çok milletvekili varolmadıkça, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde yürütmenin başı, milletvekillerine gerek bile duymadan KHK’lar yoluyla yasama ve yürütme erklerinin işlerliğini kendince sağlayabilir. Bu olanağa sahip olduğunda da, parlamentonun yasama yetkisi giderek daha da işlevsizleşecek..
Seçim ittifakı partiler arasında milletvekilliği seçimleri için yapılıyor, ama gerçeğin su yüzüne çıkışı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oluyor. Bu durumda da seçim ittifakı; iktidar partisi ve muhalefet partileri için farklı anlamlar taşıyan bir anlaşma çerçevesi ortaya çıkarmıyor mu? Ama zaten yasanın oluşturulma mantığı da AKP ve MHP için farklı farklı kurgulanmamış mıydı?
İktidar için; seçim barajını aşamayacak partilere milletvekili kazanma şansı bahşedip, cumhurbaşkanlığı seçimi için oy devşirmek.
Muhalif partiler içinse; seçime barajsız katılma şansına kavuşup, ittifak içinde olduğu grupca cumhurbaşkanı adayı göstererek yarışmaya katılabilmek ve eşitler arasında ikinci tura kalan cumhurbaşkanı adayının desteklenmesi için işbirliği yapmak.
Oluşabilecek seçim ittifakları
İktidar; iktidarda bulunmanın avantajıyla önce seçim ittifakını kurup, ittifakçısıyla ittifak yasasını çıkararak iki parti arasında eylem birliği yaratırken, diğer partilerin uyacakları kuralları da tanımlamış oldu.
İktidar ve müttefiki, seçim ittifakı kurallarını oluşturmanın ötesinde bir de, ellerindeki olanakları maksimum oranda kullanarak ötekileştirme politikaları yoluyla, muhalifler arasında “yerli ve milli olmayan / terörist, terörist destekçisi” benzeri kara delikler yaratarak ittifak yapılmayacak partileri ürettiler(!). Sonra da bu tanımlamaları eyleme geçirmek için ellerindeki medya gücü ya bu işe yeterli olmazsa korkusuyla, havuza yeni kanallar açmaya soyundular.
Bu durumda muhaliflere kalan ise; çerçevesi çizilmiş/tanımlanmış yapı içerisinde, oyunun kurallarına uyarak seçim ittifakı arayışına girmek. İktidarın kuyruğuna takılmak yeğlenmedikçe, muhalifler için ortada üç seçenek var. Hem de 12 Eylül’ün ve sonra da AKP’nin seçim barajlarını yıkarak;
Birincisi; CHP’nin çevresinde merkez ve merkez sağ/sol partiler ittifakı. Bu ittifaka katılan partiler CHP nedeniyle baraj sorunu yaşamayacakları ve partisel kimlikleriyle seçmen destek düzeylerini test etme ve milletvekili kazanma şansına da kavuşmuş olacaklar. Ayrıca grubun cumhurbaşkanı adayını da destekleyerek, ikinci tur cumhurbaşkanlığı seçiminin de kapısını aralama imkanı yaratmış olacaklar.
İkincisi; HDP ve sol partilerin oluşturacağı ittifak da, seçim barajı sorunu olmadan hem milletvekilliği hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılıp, iktidar ve seçmenler için farklı seçeneklerin varolabileceğini gösteriyor olacaklar
Üçüncüsü de; İYİ parti ile SP’nin oluşturacağı milliyetçi/islamcı İYİSP ittifakı. AKP ve MHP’nin milliyetçi islamcı kimlik ve tek adam siyasetinin aynı kökten gelen muhalifleri olarak İYİ parti ve Saadet Partisi ittifakının demokrasi platformunda yer alışı, seçmene yakıştırılan alternatifsizlik söyleminin de sonuna gelindiğini gösterir. Hatta İYİSP ittifakı cumhurbaşkanı adaylarıyla iktidarın oylarını kendilerine çektikleri oranda ikinci tur cumhurbaşkanlığı yarışına da kalıp, tek adamlığa karşı demokrasiyi savunma muştusunu da kitlelerine ulaştırabilirler.
AKP ve MHP kendileri için hazırladıkları korunaklı limanda, önce ittifaka sıcak bakmadıkları yerel yönetim seçimlerinde, sonra da cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri için, kendi kazdıkları kuyularda çırpınmak durumunda kalabilirler. Çünkü demokrasinin, eksiği-noksanı / yanlışı-hatasıyla bile, bir kuyu kazma sanatı veya zanaatı olmadığını artık herkes bilmiyor mu?
Yarın: Seçimin geçimden bağımsız değil.
SEÇİM, GEÇİM, İKTİDAR YAZI DİZİSİ
Seçimlere Giriş - 04 Nisan 2018 Çarşamba
Seçmen ve Sandık Seçmen Kütükleri, Sandık Görevlileri - 05 Nisan 2018 Perşembe
Seçim İttifakı ve Siyasal Sisteme Etkileri - 06 Nisan 2018 Cuma