Türkiyeli seçmenler olarak son üç yılda peş peşe sandık başına gittik. 30 Mart 2014 Yerel Seçimleri ile başlayan maraton 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi, 7 Haziran ve ardından 1 Kasım 2015 Genel Seçimi ile devam etti.
Liderler, adaylar meydanlara çıkıp seçmene bol bol vaatlerde bulundu. Halen bu siyasi vaatler havada uçuşurken bu hafta sonu tekrar sandık başına gidiyoruz. Demokrasi adına kritik bir karar vereceğimiz bu süreçte siyasi parti liderlerinin önceki üç seçimde yaptıkları politik konuşmalarda demokrasi anlayışlarını hangi söylemler üzerine kurdukları ve demokrasi vaadinde ne kadar tutarlı oldukları üzerine düşünmek “hayır”lı olabilir.
Parti liderlerinin söz konusu üç seçimde demokrasiyi nasıl tahayyül ettikleri, referandum sürecinde vaat ettikleri demokrasi için de bir şey söyleyecektir kuşkusuz. Bu hafta İmge Kitabevinden çıkan, Ülkü Doğanay, Halise Karaaslan Şanlı ve İnan Özdemir Taştan’ın birlikte kaleme aldığı Seçimlik Demokrasi kitabı 2000’li yılların Türkiye’sinde demokrasi problemini ele alması ve liderlerin demokrasi söylemlerini analiz etmesi itibariyle bu mühim görevi üstleniyor.
Peki, liderler 30 Mart 2014 Yerel Seçimi, 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve 7 Haziran 2015 Genel Seçim’inde nasıl bir demokrasi vaat ettiler ve daha da önemlisi konuşmalarında temel haklara, özgürlüklere ne kadar ve nasıl yer verdiler?
Seçimlik Demokrasi kitabının yazarları bu soruların cevaplarının izini, her üç seçim öncesi hem seçime katılan adayların hem de aday gösteren siyasi parti liderlerinin yapmış olduğu seçim konuşmalarını eleştirel söylem analizine tabi tutarak sürüyor. Böylelikle yazarlar, “liderlerin seçmenle kurdukları ilişkinin, politik etkinliğin kapsam ve sınırlarına ilişkin kavrayışlarının, yurttaş ve devlet ilişkisine bakışlarının, yurttaşa tanıdıkları etkinlik alanının ve yükledikleri ‘kimliğin’ niteliğine ilişkin”[i] ayrıntılı bir değerlendirme sunuyor. Liderlerin konuşmalarında öne çıkan politika kavrayışı ve demokrasi söylemlerine ilişkin bu değerlendirme Türkiye’de demokrasinin durumu ve en önemlisi de geleceği açısından ne gibi açılımlar ve sınırlılıklar taşıdığını ortaya koymuş oluyor.
Demokrasi sandıktan mı ibaret?
Seçimlik Demokrasi başlıklı çalışmanın açığa çıkardığı önemli sonuçlardan biri politikacıların seçim, sandık ve demokrasiyi özdeşleştiren bir pragmatizmin etkisi altında hareket ettikleri ve demokrasiyi araçsalcı bir yaklaşımla ele aldıkları yönünde. Özellikle, AKP, CHP ve MHP liderlerinin konuşmalarında insan haklarına yapılan vurgular da tam da bu araçsalcı yaklaşımdan kaynaklı bir seçim taktiğinin ötesine geçemiyor. Zira her üç parti lideri de yurttaşların seçim süreçlerine katılım dışındaki siyasal katılım biçimlerini çoğunlukla görmezden geliyor.
HDP liderlerinin konuşmaları ise yazarların ifadesiyle “son kertede vaat ettiği demokratik yaşamın partinin seçim barajını aşarak parlamentoda temsil edilmesi ile elde edileceği iddiası nedeniyle arçsalcı bir bakış açısına yaklaşıyor”.[ii] Ancak HDP liderlerinin konuşmalarının merkezinde, eşitlikçi, çok kimlikli, çok kültürlü bir yaşam talebinin yer alması partinin siyasal katılımın sınırlarını genişleten bir perspektife sahip olduğunu gösteriyor. Bu perspektif kuşkusuz partinin demokrasi söyleminin ana eksenlerini oluşturan “demokrasinin çoğulculaştırılması”, “farklılıklara atfedilen siyasal kuruculuk” ve “çatışma yerine çekişmeci siyaset” talepleriyle de ilişkili.
Çalışmanın bir diğer sonucu ise tam da bugün bir arada barış içinde yaşayabilme iradesi önündeki engellere işaret ediyor. Demokrasinin temel dinamiklerinden olan müzakerenin, konuşmanın önüne duvarlar ören, “biz” ve “onlar” arasında katı sınırlar çizen kutuplaştırıcı dil her üç liderinde ortak paydası. Bu ortaklık temel demokratik ilkelere ilişkin sınırlı bir çerçeve ve milliyetçi-muhafazakar söylemin ana hatlarını oluşturan söylemsel tercihlerde de devam ediyor.
Kadınların siyasal katılımı mı dediniz?
Seçimlik Demokrasi kitabının seçim meydanlarındaki demokrasi vaatlerine ilişkin değerlendirmesi çok daha ayrıntılı. Ama çalışmanın ulaştığı bir sonucun daha altını çizmeliyiz.
HDP liderleri hariç diğer üç lider için de siyaset erkek işi. Kadınların siyasal katılımı “siyaseti/kenti/ülkeyi tıpkı evlerini güzelleştirdikleri gibi güzelleştirecekleri ya da evlerini temizledikleri gibi temizleyecekleri iddiası aracılığıyla, yani eril bir dil içinden gündeme geliyor”.[iii] AKP, MHP ve CHP liderlerinin konuşmalarında kadınlar eril bir dil içinde gündeme geliyor. Dolayısıyla da kadın hakları kadınların aile içindeki konumu ve yükümlülüklerine ilişkin bir çerçeve ile sınırlı kalıyor.
Başka bir demokrasi tahayyülü
Yazarların da vurguladığı gibi bugün Türkiye’nin ihtiyacı olan ancak liderlerin politik söylemlerinde sınırlı yer bulan “yurttaşların farklılıklarıyla birlikte eşitler olarak bir arada yaşayabilmelerine, kendi hayatları üzerinde özgürce söz söyleyebilmelerine ve hayatlarını etkileyen kararlara katılabilmelerine olanak sağlayan bir demokrasi”[iv] anlayışıdır.
Seçimlik Demokrasi kitabı siyasi parti liderlerinin politik söylemlerindeki sınırlı demokrasi anlayışını ortaya koymanın yanı sıra demokrasinin seçimlerden ibaret olmadığını başka bir demokrasi tahayyülünün hayata geçirilebileceğini vurgulayan literatür ve deneyimlerin altını çizmesi bakımından da siyasal iletişim çalışmaları başta olmak üzere Türkiye’deki demokrasi tartışmalarına önemli bir katkı sağlıyor. Bu katkı sadece kitabın içeriğiyle de ilgili değil.
Kitabın yazarlarından Ülkü Doğanay ve İnan Özdemir Taştan’ın “Barış için Akademisyenler Bildirisi”ni imzalamaları nedeniyle bir geceyarısı KHK’sı ile çalışmalarını sürdürdükleri Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinden ihraç edilmeleri de Türkiye’deki demokrasinin ahvaline ilişkin çok şey söylüyor.
Güçlü bir söz de akademiye dair. Yazarlar ihraçlarının üzerinden henüz iki ay geçmişken bu değerli çalışmayı bizlerle paylaşarak üniversiteden ihraçların akademiden ihraç anlamına gelmediğini göstermiş oluyorlar. Söz verdikleri gibi “gitmediler”. “Seçimlik Demokrasi” de hepimize “hayır”lı olsun… (NCSE/HK)