Son bir kaç yılın ana başlıklarından birisi kuşkusuz, iktidarın ve özel olarak da Tayyip Erdoğan’ın dile getirdiği “her işi tamam ettik ama kültür/sanat/eğitim alanlarında bir türlü istediğimiz yere gelemedik” şikayetlenmesi. Bu hususta ara ara yükselen fikir serdetmeler hızla yerini suskunluğa terk ediyor.
Bu kısırlığın bildiğimiz, bilmediğimiz pek çok nedeni vardır kuşkusuz. Ama en baştan şunu söylemek gerek. Dünyaya, hayata, börtü böceğe dair derdi olmayanın sanatı olabilir mi? Velev ki dert var, derdi duyacak yürek, söylecek dil, yazacak kalem özgür değilse, dert dert olmaktan başka nedir ki? Hadi o da olsun, derdini başkasının derdine kardeş yapıp birlikte yol yürümeyi göze alabilir misin? Yani demem o ki bunlar asgari düzeyde de olsa bulunmuyorsa, yakınmak boşuna…
Bu girişten sonra derdi ve derdini ifade edecek yüreği olan, derdini ve yüreğini başkalarının dertleriyle kardeşleştiren insanların hikâyesi olan “Üç Kırık Dal” adlı romana geçebiliriz. Dipnot Yayınlarından çıktı ve başka kimlikleriyle bildiğimiz İdris Baluken’in bilmediğimiz bir yönünü de ifşa etti.
İdris Baluken’i meclisteki ağır başlı haliyle hatırlar çoğumuz. Ama akıllara asıl kazınan görüntü, akşamın geç bir saatinde, haber kanalları canlı yayındayken başını eğmeye çalışan ele karşı duruşudur. Şimdi de yazar olarak karşımızda…
Kırşehirin’den, İstanbul’dan, Sivas’tan, Cizre’den, Trabzon’dan, yani ülkenin dört bir yanından akan hayatların Diyarbakır’da buluşup ortaklaşa yazdıkları bir Türkiye hikâyesi anlatmış Baluken romanında… Diyarbakır, Hevsel Bahçeleri, Sur, Dicle Üniversitesi ve hayat var romanda. Bir yanda kentin ve devletin ağırlığı, bir yanda hiç bir şeye eyvallah etmeyen bir ironi akıyor sayfalarda.
Deniz’i Ciwan’a götüren yolla, Cengiz’i İstanbul’dan, medya plazaların ışıklı camlarından yeniden derdini Dicle’ye dökmeye götüren yolun aynı barış özlemi olması elbette tesadüf değil. Deniz’in babasızlığına özlemi ile Keje ananın yitirdiklerine yaktığı ağıt aynı boşluğa yankılanıyor kuşkusuz. Barışla ve kardeşleşmeyle doldurulacak boşluğa…
Her şeyi hesaplı, kitaplı, muhasebe kayıtları yerinde Erdoğan’ı için için kaynatan huzursuzluk da kuşkusuz barışın ve kardeşleşmenin ikliminde sağalacak. Barışın ve kardeşleşmenin dolduracağı boşlukta Erdoğan’a da yer olacak, bunu da sezdiriyor Baluken romanında.
Ahir zaman Türkiye’sinde çokça tüketilen kelimelerden biri anlatılacak bir “hikayesi” olmak. Hikayesi olanlar anlatıyor, İdres Baluken de bir hikaye anlatıyor. Acılarıyla, özlemleriyle,umutlarıyla bir ülke, bir Türkiye hikâyesi…
Bu hikâyenin nerede bittiğine gelince… Nerede duruluyorsa orada demek de mümkün. Diyarbakır’da miting alanında parçalanmış insanların acılarının içinde de bitebilir, Cengo’yla, Dicle boyunda hikayenin kalan kısmını adımlarken de…
Hasılı kitabın adı “Üç Kırık Dal” ama hikaye şunu ekleme hakkı veriyor sanırım. Üç kırık dal üçü de kırıldığı yerden yeşeren dal... (CC/ÇT)
* Üç Kırık Dal, İdris Baluken, Dipnot Yayınları, Haziran 2018, 292 sayfa