“Ülkenin doğusunda yaşananların farkında mısınız? Burada yaşananlar ekranlarda çok farklı aktarılıyor. Sessiz kalmayın. İnsan olarak biraz daha hassasiyetle yaklaşın. Görün, duyun ve artık bize el verin. Yazık; insanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın.”
Geçtiğimiz Cuma gecesi Beyazıt Öztürk’ün Kanal D’deki programına katılan bir vatandaşın sarf ettiği bu sözler sonrası koparılan “kızılca kıyamet”, son zamanlarda insanın aklını hayalini durduran “algı operasyonları”na dair, “medya ve iktidar” ilişkisi bağlamında incelenmeye değer müthiş bir örnek sundu.
Yeni Şafak, Sabah, Star, Akit gibi gazeteler ile aynı kafadaki televizyonların siyasi kişi ve kurumları itham eden yayınlarına alıştık. HDP Eşbaşkanı Demirtaş için “Hain” manşetini atmışlardı mesela.
Ancak hedef her zaman siyasi kişi ve kurumlar olmuyor ; “gerekli görülen algıyı” bozacak herkes hedef haline gelebiliyor. Öyle bir yaygara koparılıyor ki tehditler, hakaretler havada uçuşuyor: “Sen misin öyle diyen? Sen misin böyle yapan?”
“Polis Haber” isimli bir sosyal medya hesabından ise “Beyaz’a açık mektup” diye bir görüntü yayınlandı. Polis Özel Hareket yazılı bir şapka takan yüzü kapalı biri Beyaz’a “Üç kere alkışlattın ya!” diye sitem ediyor.
Medya linç ediyor. Sosyal medyada bu linç akıl almaz bir hal alıyor.
Diyarbakır’da katledilen avukat Tahir Elçi, bunun çok acı bir örneği oldu. “PKK terör örgütü değil” demişti Tahir Elçi.
Ayşe Çelik ne dedi ki?
Beyaz’ın programına katılan Ayşe Çelik, “PKK terör örgütü değil” demedi ama yine kızılca kıyamet koptu. Çelik’in “Burada yaşananlar ekranlarda çok farklı aktarılıyor” dedi diye mi bunca şey? Yoksa Çelik o sözleri milyonların izlediği bir ekrandan söyledi diye mi? Ayrıca o sözler yalan yanlış bile olsa, niye bu kadar rahatsızlık duyulur ki?
Her gün onlarca gazete ve televizyondan o sözlerin aksini söyleyen onlarca kişi var, bu kişiler Ayşe Çelik kadar inandırıcı olamıyorlar da o yüzden mi bu kadar öfkelenmişler?
Ayşe Çelik tez buluna…
Lütfen bianet’in şu haberine bir bakın.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) hemen işe koyulmuş. Üç adet Ayşe Çelik adında öğretmen bulunmuş ve onlarla yüz yüze görüşülmüş. Üçü de programa katılan ve kendini öğretmen Ayşe Çelik olarak tanıtan kişinin söylediklerinden rahatsızlık duyduklarını ifade etmiş. Sonuç: Ayşe Çelik öğretmen değilmiş.
Öğretmen veya değil, önemi yok ki. Kaldı ki belki de gerçekten öğretmendir ve Türkiye’de en fazla bulunan isimlerden bir isim (Ayşe), soy isimlerden de bir soy isimle (Çelik) kendini kamufle etme ihtiyacı duymuştur ki MEB hemen araştırmış, “Kim bu Ayşe kızımız?” diye.
Ki mesele “Öğretmen mi değil mi, ismi doğru mu değil mi?” değil. Sarf ettiği sözler önemli. Aynı sözleri Diyarbakır’da binlerce insandan da duyabilirsiniz. Başta Doğan Haber Ajansı ve Anadolu Ajansı olmak üzere, tüm ajanslar, gazete ve televizyonlar gelişigüzel bir şekilde insanlara mikrofon uzatarak aynı sözleri duyabilirler.
Duyabilirler de, yayınlayamazlar. Zaten koparılan bu yaygarayla da kime neyi yayınlayacaklarını, neyi de yayınlamayacaklarını öğretmeye çalışıyorlar. (BA/HK)