Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştı. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ilk kez halkın oylarıyla seçilecek. Adaylar, miting ve çeşitli yollarla halkı ikna etmeye çalışıyor. 10 Ağustos'taki ilk tur seçimlerde Çankaya yolunda ter döken üç adaydan biri elenmiş olacak, eğer salt çoğunluk sağlanamazsa.
Seçimleri ilk kez özellikli kılan ise halkların ve değişimin adayı olarak Selahattin Demirtaş’ın bu yarışta yer alması oldu. Demirtaş, son derece iddialı olduğunu kanıtladı; iki adayın yetersizliği, yeni bir argümana sahip olmaması da etkisini katladı. Böylece, sistem tarafından gözardı edilen, baskı altında tutulan herkesin müşareket edeceği bir düzlem meydana geldi.
Ahlaki ve sonuç alıcı kampanya
Ötekileştirilen kesimler azınlık olsaydı da, HDP'nin, Demirtaş'ın bu medeni temayülü geçerli olmalıydı ama dışlananlar çok da sanıldığı gibi bir azınlığı temsil etmiyor: Farklı etnik kimlikler, inanç grupları ve milyonlarca emekçiyi azınlıktan saymak mümkün mü? Bu haliyle, hem ahlaki hem de sonuç alıcı bir kampanya söz konusu.
Kürt siyasal hareketinin Türkiye siyasetine kazandırdığı sevgili Selahattin Demirtaş bu kampanyanın önemli yüzü oldu. Ezilen, yoksul emekçi halklar Çankaya’daki statünün kendileri lehine dönüşebileceği ihtimalini akla getirdi; değişim beklentisi her zamankinden çok umutlandırdı. Seçimi kazanmak kadar ehemmiyet taşıyan bu hareketlilik kısa ve orta vadede pozitif gelişmelere yol açabilir.
Kürt halkının son 30 yıllık kimlik mücadelesinin tüm bunlarda belirleyici payı var. Seçimlerle açığa çıkan “sempati”, öteden beri “tek başına çözüm”ü reddeden; kurtuluş reçetesinde birlikteliği işaret eden Kürt hareketinin öngörülerinin ne denli isabetli olduğunu belli ediyor.
Erdoğan’ı tanıdık, İhsanoğlu da kopyası
Başta Aleviler olmak üzere baskı altındaki halklar ve inançlara, devletin statükocu zihniyetini temsil eden adaylardan biri olan Başbakan Tayyip Erdoğan’ı tanıtmaya gerek yok; en iyi onlar tanıdı. Cumhurbaşkanı olduğu takdirde "yeni bir padişahlık dönemini başlatacağını" vurgulamakta sakınca görmüyor.
Yine CHP ile MHP’nin ve yine irili ufaklı ırkçı, gerici siyasetlerin ortak adayı olarak yarışa giren zat da, Erdoğan’ın "kötü kopyası" sayılır. Geçmiş İslamcı pratiğine bakılınca, Erdoğan ve "gerçeği varken taklidine neden oy verilsin" sorusu akla geliyor. Ekmeleddin İhsanoğlu, devletin 90 yıllık Türk-İslam sentezine dayalı statükocu zihniyetin devamını sağlayacak bir profil olarak yerini aldı.
İki zihniyetin yarışı
Velhasıl, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yeni ve güçlü olan, halkların umudunu dirilten tek aday kuşkusuz Demirtaş oldu. Gittiği her yerde nasıl bir Cumhurbaşkanı olacağını anlattı; “Çankaya’yı halka getirmek için adayım” şeklinde verdiği mesaj bile Türkiye tarihinde bir ilk. 10 Ağustos pişman etmeyecek ilkleri yaşatmak adına dönüm noktası.
Sorumluluk bilinciyle kendimizden ve arzu edilen değişimden yana oylarımızı Selahattin Demirtaş’a kullanmamız önemli. Demirtaş’ın ikinci tura kalacağını gören bazı çevreler şimdiden süreci sabote etmek adına debeleniyor. Oysa boşuna uğraşmamalılar; seçimde üç aday olabilir ama iki zihniyet yarışıyor!
Dersim Demirtaş diyerek tarih yazmalıdır
14. Munzur Kültür ve Doğa festivali kapsamında Dersim'e akan on binlerce Dersimli ve dostları için de kuşkusuz bu seçim hayati önemde. Dersim halkı devletin inkarcı, imhacı, soyguncu karakterine bir kez daha “hayır” demeye kendisini hazırlamalı.
Dersim yüzde 80’e varan bir sahiplenme oranıyla bu sürecin onurunu temsil ettiğini gösterebilir. Düzen partilerine ve bu partilerin Dersim’de yardakçılığına soyunmuş kişilerine ders niteliğinde bir sonucu şimdiden görür gibiyim. Seyit Rızaların torunlarına yakışan da bu olur. Bu süreç Dersim açısından bir silkinme ve kendini yeniden var etme sürecine dönüşebilir.
Zarar vermekten başka bir temasları olmadı
Alevi toplumunu ve sol-sosyal demokrat büyük bir kitleyi, kendileriyle zarar vermekten başka teması olmayan güçlere eklemlemeye çalışanları tarih affetmez.
Tarihsel bir suçun içinde olanları -zor ama!- utandırmak adına, Dersim'in gerçek, öz iradesini açığa çıkarmalıyız. (FT/EKN)