Radyo Televizyon Yüksek Kurulu'nun (RTÜK) televizyon ekranlarından "alkole özendirici görüntülerin" yasaklanmasına dair hazırlanmakta olan yasa tasarısına ilişkin verdiği görüş geçen haftadan beri tartışılıyor.
Tartışma daha çok "tam olarak neyin yasaklanacağı, 'özendirme' kelimesiyle ne kastedildiği, buna kimin hangi kriterleri gözönünde bulundurarak karar vereceği" çerçevesinde gelişti. Ancak uluslararası yayıncılık kriterleri ve RTÜK'ün başından beri altını çizmeye çalıştığı Avrupa Birliği (AB) kriterleri üzerinde pek durulmadı.
Hayır, bu yalnızca bize ait bir tartışma değil
RTÜK benzeri kurullar yalnızca Türkiye'de değil, ABD, Britanya gibi Türkiye'den daha demokrat, daha hoşgörülü, sansürün geleneksel olarak hoş karşılanmadığı, hatta direkt konumuzla ilintilendirecek olursak, alkole karşı "bütün kötülüklerin anası" gibi önyargıların bulunmadığı ülkelerde de var. Alkol ve sigara gibi ürünlerin ekranlarda nasıl gösterilip gösterilmemesi gerektiği bu ülkelerde de tartışma konusu.
Daha geçen yıl Britanya çocuk kanalı Boomerang'da Tom ve Jerry'nin sigara içer gibi yapmaları ciddi etik tartışmalara yol açmıştı. Bunun dışında ABD kanalı ABC'de gösterilen NYPD Blue dizisinde bir kadın poposunun yakın çekim görüntüsü kanala 1,4 milyon Amerikan dolarına patladı. Kanalın sözcüsünün dizinin başında ailelere yönelik uyarı verildiğini söylemesi de hakimin kararını değiştirmedi.
RTÜK'e güvenebilir miyiz?
Bütün bu tartışmaların ana hedefi aslında toplumda daha çabuk incinebilir, daha savunmasız grupta yer alan çocukları ve gençleri korumak. Bu nedenle cinsel içerikli ya da küfür içeren yayınlar 'prime time' denilen çocukların yatmadan önce izlediği program kuşağından sonra gösteriliyor.
Aslıda RTÜK'ün de anlatmaya çalıştığı şey bu. Ancak Türkiye'deki yasaların uygulanışı ve kurumların işleyişine olan haklı güvensizlik alkol yasağının nedenlerini açıklamaya çalışan RTÜK'ün de karşısına dikildi. Acaba RTÜK, yurtdışındaki benzerleri gibi genel geçer uluslararası etik yayıncılık kurallarına göre bir düzenleme mi yapacak yoksa "kutsal Türk ailesini" mi korumaya çalışacak? Üstelik bu kutsal aile tam da "dinci" bir hükümetin eline düşmüşken?
Tamam alkol gitti, peki ya diğerleri?
Ekranlardaki alkol yasağıyla ilgili olarak yükseltilen seste bu şüphe var. "Türkiye'yi yavaş yavaş bir şeriat ülkesi yapmak isteyenler türbanı üniversiteye sokarak, okullarda mescit açarak ve ekranlardan alkolü yasaklayarak kendi bildikleri yolda adım adım ilerliyorlar mı?"
Ancak asıl ince çizgi neyin ahlaklı, neyin ahlaksız olduğunun kararının kim tarafından ve neye göre alınacağında sanki. Türkiye yapımı televizyon dizilerinde boşanmış ya da eşi ölen bir kadın yüzlerde müstehzi bir gülümsemeye neden olan "azgın dul" imajı dışında anlatılmıyor hala. Ve bu durum çocukların gelişmekte olan ruh sağlığı açısından sakıncalı bulunmuyor.
Fındık reklamlarından tutun, birçok diziye kadar açık açık yabancı düşmanlığı yapılıyor. Bunun da çocukların ruh sağlığını ne yönce etkileyeceği pek kimsenin derdi değil gibi. Kadın programlarında, profesyonel psikolojik destek görmesi gereken kişiler, seyirci önünde bağırış çağırış deşifre ediliyor, ensest, dayak, tecavüz gibi konular gün içinde konuşuluyor. Acaba çocuklar nasıl etkileniyor?
Ekranlardan alkolü uzak tutmak kolay. En olmadı şişenin üzerini mozaiklersiniz. Ancak asıl sorun toplumun kendi içinden çıkıp ekranlara yansıyan bir bakış açısıysa eğer, onun üzerini mozaiklemek biraz zor olabilir. (ZE/TK)