Türkiye kendini göç ülkesi olarak tanımlamasa da küreselleşmeyle birlikte dünyada yaşanan yoğun insan trafiği ve hareketliliğinden nasibini alıyor.
Çocukken İstanbul'un ana caddelerinden birinde bir siyah gördüğümü hatırlıyorum, herkes durmuş ona bakıyordu. Artık İstanbul sokaklarında daha fazla Afrikalı var, hatta Afrikalıların yoğun olarak yaşadığı mahalleler var.
Yalnız kimse İstanbul'a gelen siyahlara bakıp kocaman bir "aaaaaaa" çekmese ya da parmakla işaret etmese de bu benim çocukluğumda şahit olduğum şaşkınlıktan kurtulduğumuz anlamına gelmiyor.
Afrikalılarla daha fazla temas halinde olsak, futbol yıldızlarını başımızda taşısak bile Afrikalılara yönelik ırkçılıktan kurtulmuş değiliz. Irk ayrımcılığı genelde cinsiyet, sınıf ve din ayrımcılığıyla bir arada gider.
Geçen hafta televizyonda rastladığım bir program medyada ırkçılık, ayrımcılık ve cinsiyetçilik gibi konuları bir kez daha düşünmeme neden oldu.
9 Haziran 2011 Perşembe akşamı televizyonda evlendirme programlarından birinde bir çift: Alev ve Bocar. Alev bir Türk, Bocar ise Senegalli. Hikaye bundan bir önceki programda başlamış ama benim seyrettiğim bölümü bile yeterince ilginç.
Program boyunca hikayenin merkezindeki çift ve stüdyo konukları birbirleriyle ırk, toplumsal cinsiyet, sınıf ve din bazında kah birbirleriyle ortaklık kuruyor kah çatışıyor.
Bocar içeri girer girmez programın sunucusu genci "Sen çok mu yandın?" diyerek karşılıyor. Siyahi genç anlamıyor sunucunun ne demek istediğini tam olarak ya da anlamamış görünüyor. Bocar'ı anında derisinin rengine indirgeyen bu karşılama sözü şaka bile olsa hiç komik değil, özellikle de Bocar için.
Programda verdikleri özetten anlaşıldığı kadarıyla bir önceki bölümde kızın babası canlı yayına katılmış, bu birlikteliği onaylamadığını söylemiş. Yeni bölümde de çiftler programa kararlarını açıklamak için gelmişler.
Sözü önce genç kadın Alev alıyor ve uzun uzun Bocar'ı ne kadar çok sevdiğini ama bu evliliği çevresi çok tepki verdiği için göze alamadığını anlatıyor. Alev Bocar'ın Türk olmamasının ve "görünüşünün" çevresi için sorun olduğunu ama aslında kendisinin onun ne kadar iyi bir insan olduğuna inandığını tekrar edip duruyor.
Üzerine basa basa Bocar'ın renginin kendisi için problem teşkil etmediğini söylüyor. Renk konusu o kadar merkezde ki problemin ta kendisi olduğu apaçık ortada.
Bu arada Bocar'ın yüzünü gösteriyor kamera. Konuşulanları dinlerken Bocar'ın yüz ifadesi çok değişmiyor. Ya bu tür konuşmalara muhatap olmaya çok alışmış ya da söylenenleri takip etmeye Türkçesi yeterli değil. Eğer sorun Türkçeyse, konuşulanları hiç anlamaması onun için çok daha iyi.
Durumun ağırlığını biraz olsun hafifletmek istemiş olacak ki, Bocar'a renginin farklı olduğunu hatırlatarak merhaba diyen program sunucusu bu sefer Bocar'ı Türkiye'deki siyahi futbolcularla karşılaştırmaya başlayarak sınıf olayını işin işine sokuyor ve stüdyoya dönerek "Bocar milyon dolarlar kazanan bir futbolcu olsaydı Alev'in çevresinin tepkisi yine aynı mı olurdu?" diye soruyor.
Alkışlar ve sunucuyu olumlayan sesler yükseliyor stüdyodan. Problem Bocar'ın siyah olması mı, yoksul olması mı, biri olmasa diğeri hala sorun olmaya devam eder miydi, bilemez oluyoruz birden.
Bu arada konuşmaya devam eden genç kadın, evlenmek istememesinin tek nedeninin Bocar'a karşı çevresinde gösterilen tepki olmadığını, onddan yana başka şikayetlerinin de olduğunu anlatmaya başlıyor.
Tam biz onun aşkı ve ailesi arasında kalışına biraz olsun inanmak üzereyken Alev "ama" deyip Bocar'ın kendisinin tahammül edemeyeceği huylarından, çok kız arkadaşı olduğundan dem vurmaya başlıyor ve ardından çiftin arasında bir kıskançlık krizi patlak veriyor.
Bocar da konuşmaya başlıyor. Belki sempatikliğinden, belki maruz kaldığı ırkçılıktan belki de Alev'in tutarsızlığından stüdyodaki seyirci Bocar'ın tarafını tutuyor.
Seyirci onun yanında ama Bocar'ı desteklerken öne sürdükleri nedenler ırkçılık karşıtı insancıl bir tavırdan çok dini aidiyet duygularına dayanıyor. Bocar'ın iyi bir insan olduğunu vurgulamak için "Bocar namazında niyazında bir çocuk" diyorlar.
Çiftin arasında kıskançlık tartışması devam ederken yine stüdyo katılımcılarından biri söz alıp namazında niyazında bir erkeğin karısını aldatmayacağını, dolayısıyla Alev'in kıskançlığının yersiz olduğunu söylüyor.
Namaz kılması Bocar'ı tanımlayan kilit noktalardan biri haline geliyor. Bocar bir yandan "biz"den, çünkü müslüman, ama bir yandan "biz"den değil, çünkü siyah. Bocar müslüman olmayan bir siyahi olarak stüdyoda bulunsa anlaşılan hiç şansı olmayacak.
Yalnız ilginç birşey daha var. Program boyunca rengi tartışılan, Türkçeyi dört dörtlük konuşamaması problem haline gelen Bocar da eline geçen her fırsatta sen kadınsın diyerek Alevi aşağılıyor.
Bocar'ın ağzından Alev'in "Sen bensiz yapamazsın" demesi üzerine "Sensiz yaparım, ben erkeğim kadın değilim", Alevi işaret ederek "Ben erkeğim kimseden korkmam ama bu bayan, saygı var" türü cümleler dökülüyor, stüdyo da alkışlıyor.
Alev de Bocar'a kızdığı her sefer "Bocar teşhir edeceğim seni" deyip duruyor, neyi teşhir edecek bilmiyoruz. Bocar'ın başka ilişkileri mi var? Türkiye'de yaşama ve çalışma izni mi yok? Nedir teşhir edilecek konu?
Bocar'ın siyah oluşunu ve Türk olmayışını dezavantajmış gibi sunarken birden kadın olmanın dezavantajını yüklenen Alev, kendisine yeni alan açmaya çalışıyor. Irka, aidiyete ve cinsiyete dayalı tuhaf bir güç dinamiği seyrediyor ikisinin arasında durmadan.
Bu güç oyununda herkes bir şekilde dışlanıyor, herkes mağdur ama kimse masum değil.
Peki medya bu oyunun neresinde? Medya da Afrikalılara "siz nerede yandınız?" diye soran sunucularıyla, indirgemeci diliyle, alternatif rol modellere yer açmaya pek gönüllü olmayan yapısıyla bu güç oyununun içinde.
Medyada görünen bin türlü ayrımcılığın ve cinsiyetçiliğin henüz üstesinden gelememişken, medyada kadınların, farklı etnik grupların, çocukların, özürlülerin (v.d.) temsilleri ve bu temsillerin toplumla ilişkisi üzerine yapılan araştırmaların ardı arkası gelmezken listeye artık Türkiye'deki Afrikalılar da eklendi; hem de ırk, cinsiyet, din ve sınıf gibi tüm sosyolojik değişkenleri birbirine katarak. (EÖ/BA)
*Esra Özcan: Yard. Doç. Dr. Kadir Has Üniversitesi, İletişim Fakültesi.