Bugün 19 Aralık! Yazıya başlamadan, 19 Aralık 2000 tarihinde cezaevlerinde "Hayata Dönüş" operasyonunda katledilen tüm devrimci tutsakları saygıyla yâd etmek istiyorum.
Türkiye, 2008 yılında başlayan Ergenekon, 2009 yılında başlayan KCK ve 2010 yılında başlayan Devrimci Karargâh davaları ile tutuklu yargılanma meselesi ile daha yakından tanıştı.
Türkiye'deki 384 cezaevinde 124 bini aşkın insan tutuklu yargılanıyor. Tutuklu yargılanan insanların 4443'ü terör suçları kapsamında değerlendiriliyor ve bu kapsamda değerlendirilen insanların çoğu; düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü hakkını kullandıkları için tutuklu bulunuyor. Sadece KCK davasından bile 3558 insan tutuklu.
Doksanlı yıllara dönme korkusu yaşayan Türkiye, tutuklu yargılanma konusunda doksanları aşmış durumda. Doksanlı yılların en şiddetli dönemi olarak bilinen 1991-1994 yılları arasındaki dört yıllık dönemde bile tutuklu sayısı 132.069'muş.
Verilen istatistiklerde, tutuklu sayısının son yıllarda giderek arttığı gözleniyor. Hâsılı, "ileri demokrasi" ile tutuklu sayısı da ilerlemiş görünüyor! Sadece, geçtiğimiz Kasım ayında bile 757 kişi tutuklanmış. Durumun vahametini varın siz hesaplayın. İstatistikler ile ilgili ayrıntıları Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'nün sitesinden edinmek mümkün.
Tutuklanan insanlar arasında bir kategori oldukça dikkat çekiyor: öğrenciler!
Tutuklu öğrencilerin sayısı ile ilgili olarak net bir rakam bulunmasa da; Çağdaş Hukukçular Derneği'nin ve CHP milletvekili Hüseyin Aygün'ün raporuna göre tutuklu öğrenci sayısı 500 civarında.
Her iki raporda da tam olarak sayı verilemese de, rakamların gerçeklik payı büyük. Tutuklanan birçok öğrencinin, devamsızlık sebebiyle, Yüksek Öğretim Kurulu disiplin yönetmeliğine göre kaydının silindiğini düşünürsek sayının görünenden çok daha fazla olduğunu söyleyebiliriz.
Birde "Doldur boşalt" mantığı ile işleyen tutuklama sürecinde üç öğrenci serbest kalırken beş öğrenci tutuklanıyor.
Ankara'da Hopa davasında tahliyelerin yaşandığı saatlerde İstanbul Beşiktaş Adliyesi'nde; Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Şeyma Özcan, İstanbul Üniversitesi öğrencisi Deniz Küçükbumin, Bilgi Üniversitesi öğrencisi Benay Can tutuklanmaktaydı.
Cihan Kırmızıgül'ün bir duruşmasına girerken bir polis memuru; "Sizleri salona peyder pey alacağız" deyince, biz de; "Adalette perdey pey işliyor!" demiştik, yanılmışız!
Öğrencilere yönelik tutuklamalar özellikle sınav dönemlerinde ve kayıt yenileme dönemlerinde yapılıyor. Böylelikle öğrencilerin eğitim hayatlarının sekteye uğraması, sona ermesi planlanıyor. Kaydı silinmeyen öğrencilerin tutukluluk dönemlerinde sınavlara girmek istemesi halinde ise; cezaevi ile okul arasındaki ring aracının ulaşım gideri ve memur harcırahı gibi masrafları öğrencinin karşılaması bekleniyor, bu rakam her bir sınav için ortalama 1000 TL'yi buluyor.
Öğrencilerin, sınava götürüldükleri yerde kalmaları gerekiyorsa, en yakındaki cezaevinde adli suçlularla aynı yerde veya hücre de tutuluyorlar. Sınava girmek istemek, hücre cezası istemekle aynı şey!
Bir grup gönüllü insanın oluşturduğu Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi, tutuklu öğrencilerin; eğitim haklarının gasp edilmesinin engellenmesi, yargılama süreçlerine destek olunması, mahkemelerde yalnız olmadıklarının gösterilmesi ve öğrencilerin tutukluluk hallerine kamuoyunun dikkatini çekmek için bir süredir çalışma yürütüyor.
Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi, Ankara'da ODTÜ öğrencisi Hüseyin Edemir'in tutuklanmasından sonra "Hüseyin'e özgürlük" kampanyasını başlatanlardan ve Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül'ün tutuklanmasından sonra bir araya gelen insanlardan oluşuyor.
ODTÜ öğrencisi Hüseyin Edemir, artık aramızda, okuluna döndü, onu aylarca sabırsızlıkla ve metanetle bekleyen Sevgi ile evlendi ve diğer arkadaşlarının özgür kalması için çalışıyor. Cihan ise hala uzaklarda...
Cihan Kırmızıgül ve Hüseyin Edemir için bir araya gelen insanlar kampanyanın sadece Cihan için yapılmasının doğru olmadığını tüm tutuklu öğrencileri kapsayacak bir kampanyaya dönüşmesini istediği için başkaca davalarla da ilgilenme kararı aldı.
İnisiyatif çok kısa zaman önce oluşmasına rağmen Cihan Kırmızıgül'ün davası ile ilgili yaptığı çalışmalarla kamuoyu tarafından çokça görünür, bilinir oldu. Bu durum birçok insan Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi'ne karşı beklenti içerisine girmesine de sebep oldu.
Bunlardan birisi de, geçtiğimiz Cuma günü Bianet'te yayınlanan bir yazısında konuya değinen Füsun Erdoğan'dı.
2006 yılında alındığı Gaye operasyonu ile tutuklanan Özgür Radyo Genel yayın koordinatörü Füsun Erdoğan'ın ilgisine, eleştirisine mazhar olmak sevindirici.
Füsun Erdoğan yazısında şöyle diyor: "Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi öğrencilerin duruşmalarına katılıyor. Duruşma öncesinde birçok kitle örgütü, sendika, meslek odası, siyasi parti ve platformun katılımıyla adalet istiyorlar. Fakat bugüne kadar Kocaeli'nde tutuklanan 15 Kürt öğrencinin durumunu da, duruşmalarını da hatırlayan olmadı."
Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi, az sayıda gönüllü insanın bir araya geldiği bir oluşum ve henüz çok yeni.
Buna rağmen tutuklu öğrencilerin tamamına ilişkin bir şeyler söylemeye ve yapmaya çalışıyor. Basın açıklamalarında da böyle bir dil kurarken, anadilde savunma hakkının da arkasında duruyor.
Ancak çok sayıda tutuklu öğrenci var! Sadece Kocaeli Üniversitesi'ndeki değil, birçok üniversitedeki tutuklu öğrencilerden yeni yeni haberdar oluyoruz ve iddianamelerine ulaşmaya çalışıyoruz.
İddianamelerin birçoğu aynı aslında, hepsinde yasal eylemlere katılmak ve daha başka demokratik hakları kullanmak suç olarak gösterilmiş. Fakat durum böyle olsa da, dava dosyalarını incelemek, kamuoyuna davalar ile ilgili doğru bilgi vermek çok önemli.
Küçük bir topluluk olduğumuz için, her dosya ile ilgili kampanya örgütleyemiyoruz, temsili de olsa davalara katılmaya, izlemeye, bilgileri kamuoyuna aktarmaya çalışıyoruz. Bütün bu çabamıza rağmen yine de birçok dava bilgimiz dışında sürüyor.
Füsun Erdoğan'ın bahsettiği Kocaeli Üniversitesi öğrencisi arkadaşların dava dosyasına ulaşmaya çalışmıştık ancak davaya bakan avukatlarda geçen ay tutuklandı.
Davaya bakmaya başlayan yeni avukatlara geç de olsa ulaşıldı ve dosya talep edildi. Avukatlar, Salı günü dosyayı bize verebileceklerini belirttiler.
Bu yazıyı yazmamın sebebi savunma yapmak değil; bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek ve Füsun Erdoğan gibi değerli bir basın emekçisi tarafından yanlış anlaşılmak istenmemek.
20 Aralık Salı günü davayı izlemek ve dava dosyasını almak için Çağlayan Adliyesi'nde olacağız ve umarız, dava dosyasını incelememize gerek kalmaz...
Kandıra'ya kucak dolusu selam, sevgi... (AS/HK)