Uzun bir maraton koşusunun ardından ben de özgürlüğe merhaba demiş oldum. Bu özgürlük hepinizin ortak eseri. Oğlum, yaşadığımız hukuksuzluğu basınla paylaştığında çok yönlü olumlu tepkiler aldık.
Yaşadığımız hukuksuzluğa büyük çoğunluk tepki gösterdi. Kimi er, kimi geç olsa da tepkiler çığ gibi büyüdü. Haberler yayıldı. Yorumlar yapıldı. Oturumlar oldu. Bunlar yenileriyle de birleşti. Sesimizi herkes duymuş oldu.
Bu durum aslında benim için yeniden doğum anı oldu. Çünkü toplum nezdinde hukuksuzluk görüldü. Hiç tanımadığım, bilmediğim insanlar yüreklerini ortaya koyarak haykırdılar. Maddi manevi desteklerini sundular. Toplum olarak beni onure ettiniz. Herkese çok teşekkürler. Şu andan itibaren hukukun egemen hale gelmesi için daha fazla çalışmak gerektiğini de biliyorum. Çünkü hukuksuzluğu iliklerine kadar yaşamış biriyim. Haliyle insan hakları ihlali karşısında bir duruş için de olmam gerektiğini de biliyorum. Bu süreçte kamunun gücü olan sizlerden katkı ve destek de bekliyorum. Herkese aynı duyarlılıkla yaklaşarak özgürleşmek önemlidir.
Çünkü özgürlük hukuksuzluğun bittiği anlamına gelmiyor. Hukuksuzluk bir sütun gibi hala yerli yerinde duruyor. Daha önce sizlerle paylaşılan şu örneği tekrar vereyim:
Bir Yargıtay içtihat metni var. Bu metne göre beni cezai karşılığı olmayan suçlamalarla içerde tutmuşlardır. Yargıtay’ın 1991’den beri yok hükmünde saydığı bu içtihat kararına rağmen tutsak kalmışım.
Benim gibi çok sayıda insan da bu hukuksuzluk sürecini yaşamışlar. Bu da demek oluyor ki, parası olanlara adalet çalışmış. Parası olmayanlara da adalet kör bakmış! Görmek istememiş! Atmış kuyuya…
Neden kör bakmış? İçtihat metni olan Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2003’te aynı mesele üzerinde benim dosyama baktığı halde kendi içtihat metnine aykırı bir karar vererek benim tutsaklığımı bu ana kadar uzatmış. İşte adaletin kör hali bu! Adalet çalışmadığı için, hukuk işlemediği için meclis bir düzenleme yapmış.
Burada sizler kanalıyla Meclis’e teşekkür etmem gerekiyor. 4. Yargı Paketi’nde dört partinin ortak önerisiyle bir yasa çıkmış. O da bu hukuk garabetini yaşayan insanlar için yapılan düzenlemedir. Bizlerin yaşadığı hukuksuzluk karşısında geç de olsa bu düzenlemeyle hatanın devam etmesi engellenmiştir… Hepsi bu!
Bu düzenleme yargıyı çalıştıracak bir düzenleme de değildir. İki ay önce Yargıtay içtihatıyla (18 Şubat 2013) Adalet Bakanlığı’na, mahkemeye, savcılığa başvuru yaptım. Hala acil görüşülüp karara bağlanması gereken bu olay hakkında bir karar verilmedi; bekletiliyor. Başvuruma yanıt alamadığım gibi Yargıtay’ın 9 Temmuz 2012 tarihinde yaptığı mahsup işlemi de her yönüyle bir hukuk garabeti. Haliyle 9 Kasım 2012 tarihinden beri de Gaziantep Adliye raflarında olgunlaşması için bekletiliyor. Yargıtay kendi içtihatına rağmen yok saydığı bir karar üzerinden mahsup işlemi hüküm kurarsa haliyle yerel mahkeme de aynı kulvarda hatalar zincirini devam ettirir. Haliyle zincirleme hukuk sendromu AİHM önünde yüzde 2 hukuk, yüzde 98 hukuksuzluk tanısına neden olur.
Herhalde içeride tutulanların halini en iyi anlatan da rakamların dili olur. Buna rağmen bizlerin hukuk aramaktan başka çaresi de yoktur.
Van Belediye Başkanı Bekir Kaya, “Niye içeri atıldım, niye tahliye oldum bilmiyorum” demişti. Bu sözler siyasi mahkumları da adi suçları da içeren bir tanımlamadır. Ülkemiz neredeyse “hukuksuzluk cenneti” olmuştur. Benim yaşadığım hukuksuzlukla Fazıl Say’ın yaşadığı hukuksuzluk bir film şeridi gibi bizi farklı meçhullere götürür. Kör adalet de tutmak istediğini tutarak vazifesini yapmış olur. Adaletin hali, çıplak ayağı sokan yılan gibidir.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (TC/EKN)