49. Altınportakal Film Festivali'nin konuğu olarak Antalya'ya gelen Dariush Mehrjui'nin son filmi Turuncu Giyenler (The Orange Suit) izleyicilerle buluştu.
Festival kapsamında bir de söyleşi gerçekleştiren yönetmen "Türk sineması denilince aklıma ilk gelen isim Yılmaz Güney'dir" dedi ve ekledi:
"Yılmaz Güney ile Cannes Film Festivali'nde tanıştım, daha önce filmlerini izlemiştim. Uzun uzun sohbet ettik. Güney benim 'İnek' filmimi izlemiş ve çok beğenmiş. Bence o çok önemli bir sinemacıydı ve mesleğinin en önemli döneminde çok erken yaşta bu dünyadan göç etti."
1939 yılında Tahran'da doğan Mehrjui, yönetmen, senarist, yapımcı kimliği yanında, resim ve minyatür yapıyor, piyano ve geleneksel İran enstrümanı santoor çalıyor. Yönetmen 1969'da çektiği ikinci filmi Gav (İnek) ile İtalya yeni gerçekçi sinemasının izinden gitti, Gav filmi ile İran Yeni Dalga Akımı'nın başlamasına öncülük etti.
Mehrjui 1959'da Kaliforniya'da film ve felsefe eğitimi alır, burada ünlü yönetmen Jean Renoir'in yürütmüş olduğu sinema kurslarına katılır. Eğitiminden sonra Modern İran Edebiyatı üzerine bir edebiyat dergisi çıkarır. Bu dönemde senaryo yazmaya başlar. Kendi ülkesinde gösterimi yasaklanan 'İnek' filmi festivallerden ödülle döner. Film aynı zamanda yönetmenin ulusal ve uluslararası sinema alanında tanınmasına yol açarken, İran sineması için de bir dönüm noktası olur.
Daha sonra çektiği Dāyereh minā (The Cycle) filmi (1978) en iyi yabancı film ve en iyi İran komedi filmi olarak kabul edilir. 1990'da çektiği Hāmūn (Hamoun'da) İranlı entelektüel bir yazarın dağılan yaşamını ironik bir şekilde ele alır.
Kent ve gelenek arasında sıkışmış kadınlar
90'lardan itibaren yönetmenin filmleri ağırlıklı olarak kadın konusuna yönelir. Sārā (1993), Parī (1995), Leilā (1996) ve Bānū (1998) adlı peş peşe çektiği dört filminde dört kadın karakter örneği ile sinema izleyicilerine seslenir. Filmlerinde İranlı kadının kent ve gelenek arasında sıkışmış yaşamlarını, sorunlarını işler.
Bānū filminin yedi yıl boyunca ülkesinde gösterimi yasaklanır. Sārā ise Mehrjui'i uluslararası alanda ödül ve başarıya taşır.
Leilā filminde ülkemizde de tanıdık olan kuma konusunu beyazperdeye aktarır. Kocasına tutkuyla bağlı olan orta sınıf bir ailenin kızı Leilā çocuğu olmayınca kayınvalidesi tarafından üzerine kuma getirilmesi için baskı altına alınır. Kayınvalidesi kendisine torun verebilecek yeni bir eş alması için Leilā'nın oğlunu ikna etmesini ister. Leilā için geri dönülemez bir süreç başlar. Böylece önce kocasının evleneceği talipleri ile buluşmalarını sağlar, kocasıyla gelin adayları üzerine sohbetler eder ve sonra kendi elleriyle kumasının yatağını hazırlar. Önceleri bir oyun gibi yaşadığı bu süreç, evliliğin gerçekleşmesiyle başka bir boyuta geçer ve duygusal olarak bu yükü daha fazla kaldıramaz, ailesinin yanına döner. Filmde Leilā önce geleneklerin pençesinde sıkışmış ve kaderine boyun eğen bir kadın figürü iken, sonra arkasına bakmadan gidebilen bir kadına dönüşür.
Turuncu Giyenler ve yeni bir İran hayali
Mehrjui Turuncu Giyenler ile 49. Altın Portakal Film Festivali'nin konuğu oldu. Mehrjui ve eşi Vahideh Mohammadifar senaryoyu birlikte kaleme almışlar. Filmde başrolleri "Leilā" ve "Bir Ayrılık" filmleriyle tanınan, 2012 Karlovy Film Festivali'nde en iyi kadın oyuncu ödülüne layık görülen Leilā Hatami ve Bahman Ghobadi'nin "Kimse İran Kedilerini Bilmiyor" adlı filminde rol alan Hamed Behdad paylaşıyor.
Mehrjui, filmde modern bir İran resmi çiziyor. İyi koşullarda üniversite eğitimi almış ve bir çocukları olan genç çift geleceklerini nerede kuracakları konusunda fikir ayrılığına düşer. Kadın felsefe doktorasını tamamladıktan sonra iyi bir üniversiteden kariyeri için önemli bir teklif alır ve oğlunu da alıp Norveç'e gitmek ister. Güzel Sanatlar mezunu genç fotoğrafçı kocası Hamed ise ülkesinde kalmak, orada yaşamak ister. Hamed, bir gün oğluna evde İngilizce dersi veren öğretmenin masada unutmuş olduğu Feng Shui kitabını görür ve merakla okur. Okuduğu bu kitapla hayatı değişir ve önce içinde yaşadığı evin, iş yerinin, Tahran sokaklarının temizliği, ardından eski alışkanlıkların, zihnin temizliği ile yeni bir İran düşler.
Hamed evinde büyük bir temizlik başlatır, kullanılmayan eşyaları atar, kapıları, pencereleri yeniden elden geçirir ve evi yeniden tasarlar. Ancak temizlik yalnızca evle sınırlı değildir. Sokakta egzoz dumanları saçan arabalar, caddelere, sokaklara atılan çöpler, parklarda pikniklerde geriye bırakılan kirlilik hepsi onun derdi olur. Çevre gibi memleketin de eski, köhnemiş zihniyetten temizlenmesi ve temizliğin tüm ülkeye yayılması için, sokakta karşılaştığı, türkü söyleyerek sokakları süpüren çöpçü ona ilham olur. Genç fotoğrafçı çöpçü olarak işe başlamak için birçok bürokratik işlemi yerine getirir. Daha ilk gün meslektaşları magazin fotoğrafçılarının dikkatini çeker. Ardından kendisine temizlikte eşlik eden oğluyla birlikte rap söyleyerek sokağı süpürür. Tüm İran gazetelerinde eğitimli genç adamın resimleri boy boy yer alır. Hamed artık herkes tarafından tanınmakta ve sevilmektedir.
Yeni İran, genç ve gelecek kuşak tarafından kurulacaktır. Hamed karısı ile yurt dışına çıkmak, modern Avrupa ülkesine yerleşmek yerine ülkesinde kalmak ve orayı yaşanılır kılmak için mücadele etmeyi seçmiştir.
Her şeye yeniden başlamak, tıpkı 1970'li yılların sonunda İran İslam Devrimi ile Humeyni'nin ülkesine dönüşünü Tahran sokaklarını süpürerek kutsayan ve yeni liderlerinin önünü açan kadınlar gibi, şimdi genç, entelektüel kuşak sokakları temizleyerek yeni bir İran yaratabilecek midir?
Dönüşüme katkı sunmak
Feng Shui yaşamı ıskalamamak, yaşamın sunduğu olanakların bilincinde olarak yaşamı kolaylaştırmak ve değiştirip, dönüştürmek anlamına gelir. Sözlük anlamı rüzgar ve su'dur ve Feng Shui öğretisi ile her iki kavram kirli, eski, köhnemiş, kullanılmayan tozu, kiri alıp götürmenin önünü açar.
Yönetmen Feng Shui öğretisi ile zihni, mekânı, ruhu temizleme ve dolayısıyla yeni bir düzen, yeni bir yaşam biçimi metaforunu kullanır. Mehrjui, İran sokaklarını rap müzik söyleyen, break dans yapan, doktor, mühendis, fotoğrafçı gibi çok farklı alanlardan gelip, çöpçülük yapan ve bu fotoğrafları magazin basını ile tüm ülkeye yayan eğitimli çöpçülerin ülkeyi temizleyecek, eski köhnemiş zihniyet ve alışkanlıklardan uzak yeni bir ülke, yeni bir dünya kurabileceklerine inanmaktadır.
Bireysel kariyer için ülkesini terk eden entelektüeller yerine ülkesinde kalarak, çocuklarını kendi ülkesinde yetiştirip, kendi ülkesindeki değişim ve dönüşüme katkı sunmanın gerekliliği ise filmin bir diğer altını çizdiği nokta.
Yönetmen bu filminde şu an İran'da çok moda olan Feng Shui öğretisine gönderme yaparak "temizlik ve süpürme" metaforunu kullanmış. Böylece filmde magazin fotoğrafçılığı yapan eğitimli bir gencin, çöpçü olarak işe başlaması ve sokakların temizliği ile işe başlayarak basının dikkatini çekmesi, bir şekilde ülkedeki kirlenmeye dur demenin başlangıcı oluyor.
Hamed sokakları temizlemekle kalmaz, aynı zamanda çevredeki kirlilikleri ve çöpleri çekerek hazırladığı ve sanat galerisinde bir fotoğraf sergisi düzenler. Böylece, insanların ürettikleri çöpleri, eskimiş, kirlenmiş ürünlerinin müzelere kaldırılması, insanın ruhu, zihni, çevresi, ilişkileri ve içinde yaşadığı ortamdaki arınma, yenilik ve değişimin ülkedeki siyasi düzene de bir göndermesi olarak okunabilir ki yönetmen ile yapılan görüşmede filmin ana temasının tam da bu şekilde okunmasının doğru olacağını belirtiyor. (EUİ/ÇT)