Ermeni soykırımının 100. yılı vesilesiyle Hollanda Gezi Dayanışma’nın Amsterdam’da düzenlediği etkinlikte Haygan Mardikjan ile tanışmıştım. Dede ve babaannesinin soykırım esnasında neler yaşadığını ve nasıl kurtulduklarını anlattığı daha yeni baskıdan çıkmış, “Soykırımdan kurtulan ermeni dedelerinin ayak izinde: Turnanın Çağrısı”(*) kitabının Hollandaca baskısını aldım ve okudum.
Elime aldığımda ilk dikkatimi çeken şey kitabın adı olmuştu! Turna ile kitap arasında bir bağlantı var mı diye düşündüm? Kitabı okuyunca, Haygan’ın dede ve babaannesinin Erzincan’ın Ağın köyünden başlayan ve yıllar sonra Hollanda’nın Breda kentinde son bulan öyküsü arasındaki bağı gördüm.
Tesadüflerin buluşması
Anadolu’da yaygın bir inanışa göre turnalar uğur, bereket, mutluluk ve refahın simgesi olarak görülür, kutsal sayılırlar. Saflığın, temizliğin, dürüstlüğün vefanın, sadakatın, sabrın, sevginin, onurun, özgürlüğün de simgesidir turna. Bu nedenle insanlar genel olarak turnalara ilişmez, yuvalarını bozmaz ve kanını dökmezler. Anadolu’da turna avlandığı taktirde, avcısına felaketler getireceği inancı yaygındır. Tabi, Turnaların kondukları tarlalara bereket getirdiğine ve bir de tek eşli yaşadıklarına inanılır. Göç yollarında eşini kaybeden turnanın, birlikte oldukları en son noktaya gidip, oracıkta çiftinin gelmesini beklediği ve orada öldüğü söylenir.
İlk anda Haygan Mardikjan’ın bu öyküden yola çıkarak kitabının adını "Turnanın Çağrısı" olarak koyduğunu düşündüm. Ama kitabı okuyunca gördüm ki, dedesininin söylediği “Çağır turna, çağır” adlı türküsünden esinlenmiş. Bu türkü, Anadolu’da turnayla ilgili varolan inanıştan yola çıkarak mı yazılmıştır, yoksa soykırım için mi söylenmiştir diye de düşünmeden edemedim.
Seslendiren Ilda Simon Alici
Şiirin özgünlüğünü koruyarak çevirmenin hayli profesyonel bir iş olduğunu biliyorum. Ama yine de ilk dizelerini paylaşmadan geçmeye içim elvermedi:
“Çağır turna, çağır, şimdi ilkahar/kalbim yerinden kanıyor/sevgili turna, sevgili turna şimdi ilkbahar/Ah benim kalbim kanıyor....”
Turnanın Çağrısı kitabının, soykırımın 100. yılında basılmış olması ve okurla buluşmasının tesadüf olduğu gibi... Binlerce kilometre uzakta, hem hemşerim, hem de soykırımın memleketimde Ermeni halkımıza yaşattıklarıyla karşılaşmam tesadüf oldu. Soykırım gerçekelerini öğrenme merakıyla okuma isteğim ve bir araya gelen tesadüfler nedeniyle Turnanın Çağrısı kitabının yazarı Haygan Mardikjan’ı sizlerle de buluşturmaya ilk tanıştığımız gün karar vermiştim.
Bunun için Turnanın Çağrısı kitabında dedesini ve babaannesinin ayak izlerini süren Haygan Mardikjan’la röportaj yaptım. Mardikjan’ın sorularıma verdiği yanıtlarda 1915 soykırımının sonraki kuşaklarda bıraktığı izleri buldum...
İnkara isyan
1976 yılından beri Hollanda’da yaşayan Haygan Mardikjan Ermeni babanın ve Alman annenin kızıdır. Eğitim hayatı Hollanda’da geçer, Hollanda’da çalışır ve burada yaşar. Çocukluğunun bir kısmı İstanbul’da geçer. İstanbul’daki geçirdiği çocukluk yıllarının çok güzel izler bıraktığını düşünüyor. Hamuru orada yoğrulduğu için İstanbul Haygan’ın iç dünyasındaki en güzel şehirlerden biri olmuş hep.
1980 yılında dedesinin ve babaannesinin öyküsünü yazmaya karar verir. Onların ayak izlerine basarak 1915’de başlayan aile öykülerini açığa çıkarır. Bu süreci şöyle özetliyor Mardikjan:
“Aklım ermeye başladığında, ninem ve babaanneme sorular sormaya başladım. Onlar da başlarından geçenleri anlatırlardı. Bu süreçte öfkelerini, uzun süredir uzak kaldıkları köylerine olan sevgilerini, hasretlerini anlamaya başlamıştım. Aynı süreçte Türkiye’nin soykırımı inkar etmesi, ‘sözde soykırım’ sözlerinin ninemi ve dedemi çok üzdüğüne şahit oldum. Onların anlattıklarından tuttuğum notlar uzun yıllar dolapta bekledi. Biriktirdiğim bu bilgileri kullanmadım. İş hayatının sıkıntıları derken, zaman geçti. Aslında günlük hayata dair sorunlar o kadar da önemli değildi. Planlarım vardı, ama bunları hayata geçirmek için pek vaktim yoktu.
“Anadolu’ya Elazığ’a gezmeye gitmiştim. Kaldığım otelde bir Türk’le konuşuyordum. Benim Ermeni olduğumu anlayınca anında bana karşı tavrı değişti. Ve Ermenileri karalamaya başladı. Ona göre Ermenilere hiç bir şey olmamıştı. Tam tersine Ermeniler Türkleri soykırıma uğratmışlardı. Adamın sözleri beni öyle çok sinirlendirdi ki! Adamın sığ görüşlülüğü, kinci ve ırkçı tavırı beni harekete geçirdi. Dedemin ve ninemin başından geçenleri, onların çektikleri acıları onların ağzından anlatmaya karar verdim. Eve geri döndüğümde planlarımı yapmıştım. Kitabı hazırlama ve bastırma konusunda kararlıydım. Ancak kitabı yayınlayana kadar gene seneler geçti. Ancak sonunda başardım.”
Mucizeler, tesadüfler…
Kitabı yazarken, sadece dedesinin ve babaannesinin anlattıklarıyla yetinmemiş Mardikjan. Elbette önce onların öyküsünü dinlemiş…Sonra onlardan öğrendiklerini başkalarının anlattıklarıyla bağlantılarını araştırmış. Bilgilerin doğruluğunu denetlemiş…
Dedesinin ve ninesinin sürgün zamanında gittikleri köyleri ve toplam 4 yıl kaldıkları köylerini görmek tanımak için köye gider. Kendi gözleriyle oraları görmek ve köyde yaşayanların düşüncelerini öğrenmek ister. Ermenilerin izlerinin kalıp kalmadığını anlamak için izlerini sürer.
Mardikjan’ı köklerini aratırmaya iten şey ilgi ve meraktır. Ona göre geçmişini bilmeyen insanın geleceği de olmaz. Bu anlayışın her ülke, her kişi için geçerli olduğuna inanır. “Arada sırada ardına, tarihine bakacaksın ki, ileri gidebilesin” diye özetliyor bu bakış açısını.
Kitabın soykırımın 100. yılında çıkmasının güzel bir tasadüf olduğunu söylüyor. Elimden gelseydi daha önceden çıkarırdım kitabı. Kısmet 2015’eymiş diye sorumu yanıtlıyor. Bu güzel tesadüfü de şu sözlerle özetliyor Mardikjan:
“İşin tuhafına bak! Ben, dedemin ve ninemin torunu, 100 sene sonra kitabı yayınlıyorum. Onlar 100 sene evvel her gün can mücadelesi vermişler. Benim dünyada olmam bile bir mucize. Onlar gibi ne kadar insanı katlettiler. Bir çok aile yeryüzünden silindi.”
Ermeni soykırımıyla ilgili çok değişik araştırma-inceleme kitapları ve romanlar okudum. Soykırımdan kurtulanların yaşadıkları travmalara dair anlatılanların içinden Haygan Mardikjan’ın dedesi Zakar Mardikoğlu’nun yıllar sonra yaşadıklarına dair söyledikleri oldukça çarpıcıdır. Mardikoğlu yaşadığı sürece hep soykırımla yaşadığını gözlerinin görmemesine bağlar.
Ve der ki: Benim gözlerim kör. Ben gözleri gören insanlar gibi yaşadığım yerleri, doğayı, hiç bir yeri göremiyorum. Gözlerim kapalı olduğundan, gözlerim gördüğünde şahit olduklarım sürekli kafamın içinde dönüp duruyor. Sürekli o zaman gördüklerimle yaşıyorum...
“Turnanın Çağrısı” Haygan Mardikjan’ın ilk kitabı. Bundan sonra soykırımla ilgili bir çalışma yapıp yapmayacağını sordum. Şimdilik bir planı olmadığını söyledi. Şayet Türkiye’den bir yayıneviyle anlaşırsa, İngilizcesi de çıkan kitabının bir de Türkçe baskısını yaptırmayı planlıyor. Dilerim kısa sürede Mardikoğlu ailesi şahsında soykırımın Erzincan ayağının öyküsü, Turnanın Çağrısı sizlerle de buluşur. (FE/HK)
___________
(*) Kitabın Hollandaca İsmi: “In de voetsporen van mijn Armeense grootouders, overlevenden van de genocide: Turnanın Çağrısı”