Kendi adıma söylüyorum, ikinci kez de Heinrich Böll Vakfı'nın davetiyle gerçekleştirilen 10 Bianet yerel muhabirinin bir haftalık Berlin Gezisinde anlamış oldum.
Berlin notları arasında bence ön planda tutulması gereken ilk nokta, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri, Türkiye'yi ve Türkiye ile ilgili gelişmeleri, sahip oldukları demokratik ve sosyal kültürün penceresinden değerlendiriyor olmaları.
Şiddet içermedikçe
Şiddet içermedikçe ifade özgürlüğünün önüne hiçbir engel çıkarılmamasına inanan Almanlar, Türkiye'deki "düşünce suçu" kavramını anlayamıyorlar.
Oradan, yani Berlin'den bakınca; AB'nin Kopenhag Kriterleri'ni Türkiye'yi birliğe almamak için "bin dereden su getirmek" amacıyla değil, Türkiye'nin Avrupa standardına yakın bir demokrasi kültürüne kavuşması için ortaya koyduğunu görebiliyorsunuz.
Birliğin demokrasiyi yerleştirmek gibi bir birincil amacı olmamakla birlikte, ekonomik ilişkilerin yolunda gitmesi, tam üyelikle birlikte Avrupa'yla iç içe olacak Türk toplumunun Avrupa standardı demokratik ve sosyal yaşamı zorlamaması için ortaya koşullar konuyor.
Taviz verebilme
Oradan bakınca, Türkiye'de gerek demokratikleşme talebiyle yapılan eylem ve etkinliklerin, gerekse demokratikleşme paketi adıyla çıkarılan yasaların yeterince inandırıcı olmadığını görüyorsunuz.
Almanlar, Türk Hükümeti'nin çıkardığı yasaların içinin boş olduğunu söylerken, cezaevi eylemlerinin arkasındaki örgütlerin de demokratik davranmadığını, insan yaşamına önem vermediğini ortaya koyuyorlar.
Berlin'den bakınca, ister sağda, ister solda radikal parti ve politikacıların, iktidar ortağı olmaları durumunda, öyle veya böyle kendilerinden taviz verdiklerini görebiliyorsunuz.
Tıpkı bizimkiler gibi, Almanya'daki radikal partiler de ülke ve koalisyon politikası doğrultusunda tavizler verebiliyorlar. Komünist Parti örneğinde olduğu gibi.
Dönmek değil, Alman vatandaşı olmak
Berlin Türk Dünyası'ndan bakınca, Türkiye, gitmek zorunda olunan bir ülke değil, artık. Özellikle üçüncü ve dördüncü kuşak Türkler, kendilerini Alman vatandaşı olarak görüyor ve bunu istiyorlar. Zira Almanya'da doğup büyümüşler ve bu ülkenin vatandaşı olmak istiyorlar.
Nitekim, yaklaşık 400 bin Türk Alman vatandaşlığına geçmiş durumda. Ve bu insanların gelecek planları arasında "Türkiye'ye dönmek" bulunmuyor. Ancak, Türkiye'nin çağdaş bir ülke olması, Avrupa ile bütünleşmesi, çevrenin korunması gibi büyük arzuları da benliklerinde taşıyorlar.
Bir de insanlarının çok okuduğunu görüyorsunuz oradan bakınca. Bir yerel gazetenin 200 bin tiraja sahip olması normal, metroda elinde bir kitap veya gazete olmayan Alman ise çok az... Hem de her yaştan.
Bir de sözleri var; "Bir Alman karısını boşar, ancak gazetesinden vazgeçmez" diye. Bilmiyorum anlatabildim mi, Berlin'den bakınca Avrupa'nın ne kadar uzağında olduğumuzu ve bunun tek sorumlusunun da kendimiz olduğunu...(RY/ÇM)