İçindeki sesin bazen bir özlem, bazen çoşku, bazende adını koyamadığın başka bir duygu seli ile bir melodide yol alır.
O melodi her yürek kapını çaldığında seni alır bir kez daha o yollara salar. Melodi tanıdıktır, ancak kimden geldiğini bazen bilmez, bazende hayatın karmaşasında untursun, işte son yaşadığım tam da böylesi bir durum oldu.
Banu Kırbağ ismini, hayata veda etmesi üzerinden haber portallarında, sosyal medya paylaşımlarında gördüğümde sesine ulaşmak istedim.
Evet hafızam bana bir kez daha oyun oynamış, tıpkı çocukluğumdaki saklambaç oyunlarımızdaki gibi. Gitmelere anlam vermekte en çok zorlandığım, saman sarısı kurumuş yaprakların arasında saklanarak başka hikayelerle durumu dönüştürme zamanlarımdı.
Derler ki, sevilenler geri gelmeyecekleri bir yolculuğa çıktıklarında, cümlenin sadece yolculuk kısmını itinayla kesip, çıkartıp temporal lopuna (işitme gibi birincil işitsel algıyla ilgilidir ve birincil işitsel korteksi barındırır. Birincil işitsel korteks kulaklardan duyusal bilgileri alır ve ikincil alanlar bu bilgiyi konuşma ve kelimeler gibi anlamlı birimlere dönüştürür) yapıştırdığında nedenini bilmeden sürekli duyduğun bir cümledir: "Elma dersem çık armut dersem çıkma"
Güvercin uçurdum sana pencerene bak
Güvercin uçurdum sana pencerene bak
Hasreti yolladım sana al kucak kucak
Hasreti yolladım sana al kucak kucak
Beni ta liseli yıllarıma kadar götürdü bir anda bu melodi. İçinde olduğun zamanın ruhu, elindeki paletin renkleridir melodi, onsuz kalmak bir bedende çıplak, bir tabloda görünmez olmaktır. Birilerinin o tabloya baktığında ‘beyaz’ dediğine senin hayır, ‘kırmızılardan gelincikler, morlardan erguvanlar, beyazlardan papatyalar, sarılardan mimozalar görüyorum,’ demendir.
Bir süre sonra sendeki yaşam kodlarına döner kulaklarındaki melodi, bazen seni büyük kalabalıklardan tek kılan, bazende kendi tekliğinde yüzbinler, milyonlar. Hasret Gültekin’in sesi, nefesi ve melodileri bende böyleşi bir inşaya sebep oldu.
Ölüm denizin kıyısında anacığım
Ölüm denizin kıyısında anacığım
Ölüm göğün yüzünde
Ölüm yerin dibinde
Ölüm soluk alışında
Ölüm baş ucunda
‘Sevgi kuşun kanadında’ parçası…
Hasret Gültekin’den dinlediğim parçaları başkalarında dinlemek bende hep bir eksiklik hissi yaratırken, Banu Kırbağ’da bunu yaşamıyorum. Tıpkı Hasret Gültekin’in ‘Güle Yel Değdi’ parçasını bir daha bir daha dinlediğim gibi. Olmasa hayatımda bu melodiler, ben böyle olabilir miydim diye iç seslerimi çoğaltan parçalar bunlar.
Anlıyorum ki, kendimi heyecanlarım, kaygılarım ve endişelerim ile ‘başka bir hayat/dünya’ hayallerine atarken bu sesler beni besledi, çoğalttı, büyüttü. Bu seslerin patikasında hayal kurmasını, yol almasını öğrendim ben. İşte bu yolumun emekçilerinden bir tanesi de Banu Kırbağ.
Hayata kendi patikasında bakan biz ‘öteki’lerin 70’lerin dünyasındaki melodilerden 80’lere bir soluk olmuş. Kendisini dinlerken daha sonradan adını koyacağım, 1980 lerin hüzünlü gri atlası geliyor aklıma. Çocukluğumdan ergenliğe, oradan da liseli sosyalist bir gence dönüşme süreçlerim. Tarihin siyah beyaz yazdığı, bende ise belirsiz bir grilikte, zaman zaman çoşkularımdaki gökkuşağı tadında kalan bir zaman dilimi. İlk bir insanı sevmenin, kavgaya da karışmanın, sol yumruğunu kaldırıp sloganlar atmanın, onlarla hayaller kurmanın alamı.
Hayallerin kadarsın
Banu Kırbağ’ın ses ve melodisinde sabahın tazeliği, gecenin serinliği var, hani daha kalabalıkların karışıp kirletemediği.
Öte yandan şiirlerden dönüştürülmüş parçaları ile hayatın güzelliklerine, özlemlerine çağıran bir coşkusu var bu müziklerin, naif, dinlendirici, huzur dolu çok güzel, tatlı bir ses.
Ve şimdi, onun sesinde yankılanan geçmişin izleriyle yeniden bir yola çıkıyorum. Banu Kırbağ, yalnızca bir sanatçı değil ; belleğimizde gizli kalmış hatıraları, yarım kalmış cümleleri, içimizde saklı umutları su yüzüne çıkaran bir yol arkadaşı oldu. Onun sesiyle, zamanın akışında kaybolduğumuzu sandığımız anılar yeniden can, heyecan ve aşk buluyoruz.
Belki de bu yüzden türküler sadece dinlenmez ; yaşanır, hissedilir ve insanın yolculuğuna eşlik eden bir pusula gibi kalır. Banu Kırbağ’ın sesi de benim için öyle : hayatın gri atlasında bir renk, karmaşa ve hasretler içinde bir huzur, yorgunluğun ortasında usulca kanat çırpan bir kırlangıç.
2024’te kendi sesi ve hüznü ile bizimle paylaştığı parçası ile bitireyim.
bir ömür geçti
ah bir ömür bitti
hırgür içinde
acı tatlı telaşlı ve hoyrat
bir ömür geçti
ah bir ömür bitti
ne umutlarla acılarla bir ömür geçti
acılarla umutlarla bir ömür bitti
kâh yıldızlara bakarak
kâh alacakaranlıklarda
kahpe vicdanların kurduğu darağaçlarında
sallanan fidanların şavkına bakarak
ah ah bir ömür geçti
düştük kalktık vurulduk vurdurulduk
kırıldık kırdırıldık güzel günlere heves
ah ah bir ömür geçti
kızıldere kıpkızıl onbir çiçek
kankırmızı yapraklar uçar
niksar üstünden mamak'a
usulca dolanır fidan boyunlara
yafta değil yaprak yaprak yaprak
kâh yıldızlara bakarak
kâh alacakaranlıklarda
kahpe vicdanların kurduğu darağaçlarında
sallanan fidanların şavkına bakarak
bir ömür geçti
ah bir ömür geçti
kahrederek küfrederek
umutla bekleyerek
bir ömür geçti...
Kattıkların/ezgilerin ile yol arkadaşlığın için bir kez daha teşekkürler Banu Kırbağ…
(EJA/EMK)







