Başlıkta tırnak içinde geçen cümle, Galatasaray Üniversitesi (GSÜ) öğretim üyesi Ahmet İnsel'e ait. Taraf gazetesinden Neşe Düzel'in yaptığı söyleşide sarf etmiş bu cümleyi. Taraf'ın internet sitesi şu anda çalışmadığı için röportajın tamamını -ne yazık ki Türkçe karakter sıkıntısıyla da olsa- burada bulabilirsiniz.
Ermeni asıllı, Kürtçe müzik ustası Aram Tigran, 6 Ağustos'ta Atina'da hayatını kaybetti! Eyvah! Bir insanın Türkiye'yi ilgilendiren vasiyetinin yerine getirilmemesi için bundan daha fazla nedenin bir araya gelmesi çok zor! 'Ermeni asıllı olacaksın, hayatın boyunca Kürtçe müzik yapacaksın, sonra Yunan topraklarında Yunan vatandaşı olarak öleceksin, sonra da çıkıp vay efendim "beni Diyarbakır'a gömün!" diyeceksin. Hadi oradan!' Tırnak içindeki bu sözler de Türkiye Cumhuriyeti devletine ait. Alenen söylenen bu olmasa da, uygulama tam olarak bu.
Bianet'te çıkan habere göre Tigran vasiyeti, ailesinin ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin isteği üzerine Diyarbakır'a gömülecekti. Bunun önünde herhangi bir engel olabilir mi sizce? Devletin, T.C. vatandaşı olmayan bireylere ilişkin standart bir uygulaması yok şu an. Dolayısıyla bu da devletin keyfiyette bir kez daha sınır tanımaması anlamına geliyor. Aslında baktığınızda resmi hiçbir engel yok. Böyle durumlardaysa yasal/resmi olarak bir engel olmasa bile, bürokratik çalımlar yeterli oluyor. Dışişleri Bakanlığı'nın, İçişleri Bakanlığı'na ilettiği talebi bakanlık "provokasyon olur" diyerek reddedebiliyor.
Aynı devletin farklı tutumu
Kendisi Suriye doğumlu olsa da, annesi ve babası Diyarbakır'ın köylerinde doğmuş, anne-babadan Türkiyeli bir müzisyen Tigran. Az önce bahsettiğim üzere, kendisi Suriye'de doğmuş, sonra 32 yaşında Erivan'a yerleşmiş, geçtiğimiz hafta da 1995'ten beri de yaşamakta olduğu Atina'da hayatını kaybetti. Ailesi, anne-babasının doğduğu Diyarbakır'a gömülmesi talebinde bulundu. Önce bunun önünde herhangi bir engel olmadığı ve mümkün olacağı düşünülse de, daha sonra İçişleri Bakanlığı'ndan çıkması beklenen onay çıkmadı.
Oysaki mart ayının sonunda bir helikopter kazasında ölen Muhsin Yazıcıoğlu'nun nereye defnedileceği de yine epey tartışma konusu olmuştu. Ama "vatan için kurşun sıkan" bir "reis" olmasından dolayı olsa gerek, Yazıcıoğlu'nun sıradan bir insan gibi değil de, bir -yazarken bile insanın elleri titriyor- "demokrasi şehidi", bir Türk-İslâm mücahidi olarak Tâcettin Dergâhı'na defnine ilişkin herhangi bir sorun yaşanmadı. Evet, tartışmalar oldu, itirazlar oldu, Ertuğrul Günay'dan onay çıkmadı vesaire... Ama sonuçta, defin için kararın çıkması bile beklenmedi, kararın çıkmamasına karşın defin gerçekleştirildi ve daha sonra Ertuğrul Günay'a vekâlet eden şahsın imzasıyla karar çıkarıldı. Yazıcıoğlu gibi bir "Türk oğlu Türk", bir Oğuz Türkü, Türkiye'de, Türklerin yurdunda istediği yere gömülemeyecek mi? Haşa!
İşte Ahmet İnsel'in bahsettiği tam olarak bu olsa gerek. Türkler ve Kürtler arasında bir eşitlik olduğunun varsayılması bile pek çok insanı ürkütüyor. Burada durum biraz farklı, Tigran Ermeni kökenli ve kimliğinde de Yunanistan vatandaşı olduğu yazıyor. Ama babasının vasiyeti üzerine hayatını Kürt müziğine adamış olması, onu yine Türkler ve Kürtler arasındaki eşitsizlikten muzdarip ediyor. Ama ola ki T.C. vatandaşı olsaydı yine sonuç çok fark eder miydi? Hatta T.C. vatandaşı olsaydı bile "ölmeden muhtemelen vatandaşlıktan çıkartılırdı" desek de abartmış olmayız. Abartı olduğunu söyleyenler zaten Türkiye'nin yakın tarihindeki muhalif sanatçılara ilişkin yapılanlardan bihaber demektir...(MSR/EÜ)