Baylan imparatorluklar başkenti İstanbul'da geleneksel Balkan ve Rum pastacılığının adeta son temsilcisi olarak direnmeyi sürdüredursun, Cakewalk, Angelina veya Jocelyne gibi gayrimüslimlere atfedebileceğimiz müesseseler dışında yerli malı Sevinç, Lozan ve Reyhan pastanelerinin İzmir'in mutena semti Alsancak'ı özel bir pasta diyarına dönüştürdüğünü söylersek yalan olmaz. Dekoltesine olduğu kadar rakısına ve pastasına da dokunulmasına tahammülü pek olmayan "gâvur" Smyrna'nın keyfine diyecek yok...
Prömiyeri İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) 32. İstanbul Film Festivali’nde gerçekleşen Gurbet Pastası adlı belgeselde Hemşinli ustaların yalnız İzmir değil, tüm memleketteki hatta Rusya, Polonya ve İran dahil olmak üzere yurtdışındaki pastacılık başarıları anlatılıyor. Ülkenin aklıselim kurumları olarak gidişata dur denmesinin gereğini hatırlatan üniversitelerden Ege Üniversitesi’nin İletişim Fakültesi’nce geçtiğimiz günlerde düzenlenen 6. Ege Belgesel Film Günleri kapsamındaki estetik yapım, Marie Antoinette imzalı ekmek/pasta denklemini layıkıyla çözmüşe benzeyen parlak beyinleri motive etmiş gibi duruyordu.
Gurbet'in dönüştürme gücü
Yusuf Kurçenli gibi ustaların yanında alaylı olarak yetişmiş olan yönetmen Maraş doğumlu Ayşe Funda Aras belgeselle aynı adı taşıyan kitaptan yola çıkarken en çok gurbet temasından etkilenmiş. İletişim Yayınlarından üçüncü baskısı çıkan Gurbet Pastası adlı eserin sahibi Karadeniz coğrafyasını gayet iyi tanıyan gazeteci/yazar Uğur Biryol; kendisi filmin çekimleri boyunca desteğini esirgememiş.
Bölgenin dağlık yapısı ve ikliminin zorluklarından dolayı 1800'lerden itibaren Rusya'ya yönelik olarak başlayan gurbet, erkekleri pastacılık ve restorancılık konusunda uzmanlığa sevk etmiş. Gittikleri memleketlerden yıllarca dönmedikleri gibi oralara yerleşip örneğin Moskova'da Polonya Yahudileri'yle ortaklıklara girişmişler. 12 sene boyunca kendisini bekleyen sadık eşinin üstüne Hıristiyan kuma getiren de olmuş. Hemşinliler Çarlık Rusyası'nın Bolşeviklerce alaşağı edilmesinden sonra Manatlarını Rublelere çeviremeyince servetlerinin büyük bir kısmını yitirmişler, fakat Anadolu'ya döndüklerinde Almancılar misali kendi örf ve âdetlerini yabancı kültürlerle zenginleştirdiklerinden Ankara'da Bulvar Palas gibi klas yerlere damgalarını vurmuşlar.
Karadeniz'in kendine has mozaik dokusuna ek değerler kazandıran Hemşinliler cumhuriyetin yeniliklere açık yapısına uyum sağlayıp desteklerini esirgememişler. Alsancak'ta endüstriyel pastacılığa direnmeye çalışan son ustaların geleneksel tezgâhından çıkma pastaların, işinin ehli garsonlar tarafından servis edilmesi de tesadüf değil…
İzmir ağız sulandırıyor
Geçenlerde Murat Belge'nin Taraf gazetesinde yayımlanan ilgili yazısında belirttiği üzere İzmir'in Türkiye'nin "önemli" merkezlerinden olması birilerinin iştahını kabartmaya devam ediyor. Ülkede belediyecilik ve şehircilik açısından benzeri görülmemiş icraatlarla kentin en azından bazı bölgelerini örnek dokunuşlarla süsleyen merhum Ahmet Piriştina'nın medeni ruhu neyse ki hâlâ aramızda. Ege'nin körfeze nazır Avrupai merkezinde Akdeniz'in kozmopolit ruhu, her ne kadar Rum, Ermeni, Yahudi, Levanten, Fransız ve İngiliz cemaatlerinden müteşekkil yapı büyük ölçüde yitirilmiş olsa da geleceğe ümitle bakmamızı sağlıyor. Birbirini tanısın, tanımasın kadın ve erkeklerin saygıyla selamlaşması, muhafazakâr komplekslerden uzak, uyum içinde yaşamanın en önemli göstergelerinden değil mi? Yine Alsancak'ın neredeyse her köşe başında bir çiçekçinin bulunması, yeni Kordon'un çimleri üzerinde kızlar ve oğlanlardan müteşekkil grupların gitarlı, biralı eğlenceleri samimi sevgi ve sosyalizasyon ihtiyacının örnekleri sayılmaz mı?
Ege Üniversitesi gibi bilim yuvalarının akla ve hür düşünceye dayanan öğretileriyle yetişen önyargısız gençler varoldukça Türkiye'nin aşmakta olduğu tabuların üstesinden gelmek pek zor olmasa gerek. Üstelik Anadolu'nun çeşitli bölgelerinden yıllardır göç alan üçüncü büyük şehrimizin Kürt realitesi, Romanlar veya eşcinsellik konusunda tepeden inme telkinlere de pek ihtiyacı olduğu söylenemez, provokasyonlara da yüz verilmese daha iyi olur; bazı ufak tefek rötuşlar yararlı olacaktır tabii, bir de tüketim dünyasının tapınaklarının insanı ruhsuzlaştıran enerjisinden uzak durmak!
Dünyanın kendini kaptırmış olduğu hırs ve fanatizm girdabına fazla yüz vermeden kendini çağa uydurması beklenen İzmir'in aynen demlenmeye devam etmesinde fayda var. Bornova'daki üniversitenin Sinema Kampus salonunda gösterilen İstanbul meyhaneleriyle ilgili Vuslatın Başka Âlem belgeselinde de zaten en çok alkışlanan Vefa Zat'ın dillendirdiği Bektaşi düsturu oldu: "…Allah kimseyi meyhanesiz memlekete düşürmesin!" (MT/AS)