Ülkemiz İnterneti anlamamış, ondan korkan bir ruh haliyle, internetin çözümü kolay olmayan marjinal problemlerine odaklanıp, yasakçı bir refleksle adeta İnternetle Savaşıyor; İnternete kendi kurallarını empoze etmeye çalışıyor; ama sonuçta, en fazla zararı kendine veriyor; bir anlamda Harakiri yapıyor. Düzenlemeler, yangından mal kaçırcasına, sivil toplumun çığlıkları gözardı edilerek yapıldığı için içinden çıkılamaz bir noktaya gelmiş durumda. İnternet ve Bilgi Toplumu konusundaki çok başlı dağınık yapı, burada da kendini göstermekte; temel hukuk ilkeleri, anayasa ve uluslarası ilkeler ve adalet kavramlarına ters uygulamalar, herkesin gözönünde, ve bazıların alkışlarıyla devam ediyor. Hükümet, siyasal partiler, üniversiteler, ve toplum önderleri büyük ölçüde sorunu ya farketmiyor ya da görmezden geliyor. Sorunu çözmesi gerekenler, yanıltıcı açıklamalar yapıyorlar. Ülkemiz Donkişot gibi İnterneti düzenlemye çalışıyor; Devekuşu gibi istemediğimiz nesneleri yasakladığımızı düşünerek kendimizi kandırıyoruz, ve sonuçta Harakiri yapar gibi kendimize zarar veriyoruz.
İnternet, insanlığın yeni toplum biçimi olan Bilgi Toplumuna yol açan gelişmeleri temsil etmekte, bu değişimin taşıyıcısı ve önmodeli teknoloji ve yapılardan oluşmaktadır. İnternet bilgiye ulaşmanın vazgeçilmez aracı olmanın ötesinde, temel iletişim, iş yapma, öğrenme, eğlenme, toplumsal katılım, siyaset, yönetime katılma, bireysel ve mahrem ortamları da içeren, yaşamın her alanı ile içice geçmiş, yaşamın her boyutunun yankılandığı ortam, araç ve yapılar bütünüdür.
Ülkemizin internet yasakları, matbaanın ve bilimsel düşüncenin geç gelmesini çağrıştırmaktadır.
Ülkemizin özgürlükleri ve yurttaşı esas alan, katılımcı bir yaklaşımla internetin sorunlarına çözüm aramasını öneririz. Devletin yurttaş adına neyin "kirli bilgi" olduğuna karar vermesini yadırgarız. Devlet çocukları korumak için tedbirler alır; vatandaşı bilgilendirir; bilinç düzeyini araştıran çalışmalar yapar, vatandaşın mücadele etemesi için araçları üretir, dağıtır; ama kararı vatandaşa bırakır.
Şu anki haliyle uygulamalar, yasal gözüksede hukuki değil, ve adaleti zedeler bir konumda. Yasakların çoğu 5651 nolu yasa kapsamında, idari bir kurul tarafından verilmekte; mahkemelerin verdiği kararların büyük çoğunluğuda (5651 içi ve dışı), bilirkişi incelemesi yapılmadan, savunma alınmadan koruma tedbiri olarak alınmakta, ama bir yargılama yapılmadan sürekli uygulanmaktadır. Hukukçularımıza ciddi bir Bilişim Eğitimi vermediğimizden, pek çok hakimimiz, tek bir kitab nedeniyle koca bir bir kütüphaneyi yasaklamakta sakınca görmemekte. Muhtemelen pek çoğu bunun mümkün olduğunu bilmiyor. Yasaklamalar, zanlıyı değil, onun komşularını ve bütün Türkiye'yi; kendini geliştirmek isteyen, fikirlerini ifade etemek isteyen, politikaya bulaşmak isteyen yurttaşlarımızı cezalandırmayı tercih etmektedir.
Ülkemizin yasakçı refleksten kurtulmasının uzun ince bir yol olduğunu düşünüyor ve çözüm önerilerini aşamalı olarak sunmaya çalışacağız.
Acil: Nesne temelli filtreleme ve yönetmelik değişikliği.
Nesne Temelli Filtreleme: Yasaklama kararı genelde zararlı bulunan birkaç nesne yüzünden veriliyor. Mevcut yönetmelik tüm webi alan adı temelli ve IP temelli yasaklamayı öneriyor. Bu bir çocuk porno webi için anlamlı olabilir. Ama, blogger.com, youtube.com, geocities.com, alibaba.com, wordpress.com gibi yerlerde bu çok büyük ölçüde adaletsiz; ve suçsuz kişi ve nesnelerin cezalandrılması ile sonuçlanmakta. Halbuki nesne temelli filtremele yöntemiyle, sadece ilgili nesneleri yasaklıyabiliriz. Örneğin youtube.com'un bir yılı aşkın kapalı kalmasına neden mahkeme kararı 10 tane video'da Atatürkle ilgili zararlı içerek bulması. BTK nesne temelliyi hayata geçirseydi, youtube yasağını hiç yaşamayacaktık.
Teknik olarak yapılması gereken, ülkeden çıkan paketleri bu iş için düzenlenmiş bir sunucuda incelemek ve içinde "zararlı nesne" adresi (URL) içeren paketleri çöpe atmaktır. Şimdi yapılan ise bu tür paketleri, yasak sayfasına yönlendirmektir. Bu iş için ayrı sunucu(lar) kurmak, üzerine uygun yazılımlar kurmak gerekir. Bu iş için kullanılabilecek pek çok açık kaynak yazılım vardır. Doğrusu bu açık-kaynak yazılımları, yüksek başarım için, uyarlamaktır. Bunun maliyetinin bir kaç milyon TL ölçüsünde olduğunu düşünüyorum. Bu konuda bağımsız bir kaç ekibe yapılabilirlik araştırması yaptırmak ve sonuçlarını uzmanların, STK ve özel sektörün katıldığı kamuya açık bir toplantıda tartışmaktır. BTK bunu yapabilecek, idari, teknik ve mali yetki ve beceriye sahiptir.
Tanımım Berraklaşması: Youtube örneğine dönersek, yasaklamaya neden olan 10 video'dan 9′u kalkmış durumda. sadece tek video için, "Bu video ABD yasalarına göre ifade özgürlüğü sınırlarında" olduğu için tamamen kaldırılmıyor. Ama, o nesneye Türkiye'deki IP'lerden erişmek mümkün değil. Bir başka deyişle, İnternetin Türkiye'den gözüken yüzünde bu video gözükmüyor. Youtube ve benzeri firmalar, ülkelerin bu tür hassasiyetlerine sıcak bakıyorlar; ülkelerin bu tür isteklere uyuyorlar. 5651 nolu yasa ve ilgili yönetmelik, ilgili nesnenin yayından kaldırılması halinde yasağın kalkacağını söylüyor. Bu maddeleri yeniden yazarak, yayının İnternetin Türkiyeden görüntüsünden (İzdüşümünden) kadırılması halinde yasağın kaldırılmasını belirterek, bu andaki youtube yasağı da ortadan kalkar. Bir Türk mahkemesinin kararı doğal olarak Türkiye İnternet Uzayı ile sınırlıdır. Bunun ötesine uluslarası hukukun kapsamına girer.
Orta vade: uzmanlık mahkemeleri ve co-regulasyon
Wordpress.com, blogger.com gibi milyonlarca bağımsız altwebi içeren weblerde, "zararlı" bulunan bir ya da birkaç webi yasaklamak mümkünken, milyonlarca webi yasaklamak biraz kötü niyetden biraz da bilgisizlikten kaynaklanmıştır. Yasaklamalar, ülkeninin herhangi mahkemesinde verilebilmektedir; pek çok yasaklama Silivri, Gebze ve Blogger.com ise Diyarbakır mahkemesince verilmiştir. Karar aşamasında bir bilirkişiye başvurulmuyor ve karar genelde dosya üzerinden veriliyor. Bu nedenlerle az sayıda, 1-2 tane, büyük şehirlerde bu konuda uzmanlaşmış mahkemeleri öneriyoruz. Bu içtihat oluşana kadar çalışacak bu uzmanlık mahkemeleri geçici olmasını öneriyoruz. Bu mahkemelerin geniş bir bilirkişi desteği olması konunun çeşitli boyutları ile temas içinde olması ama bağımsız kararlarını vermelerini öneriyoruz.
Zararlı içerikle mücadeleyi kamu yetkilileri ile değil, sivil yapılarla yapılması Avrupa Konseyinin yıllardır önerdiği bir yöntemdir. AB komisyonunda bunu desteklemektedir. İlgili Sivil Toplum örgütlerinin, kamu ve üniversitelerle dirsek teması ile henüz yasal zemine oturmamış ve oturması kolay olmayan konularda iş birliği ile bu tür içeriğe erişim engellemesi yapılmaktadır. Bu engelleme, çocuk pornosu, intihara teşvik gibi çok sınırlı bir alanda yapılmasıdır. Örneğin Almanyada Servis Sağlayıcıları Birliği, bu tür şikayetleri ciddi olarak inceliyor, ve kaldırtabiliyor. Youtube benzeri yerlerde yayınlanan ülkemizin hassas olduğu konuları sivil yapıların kaldırması çok daha kolaydır. Hele bunu sadece İnternetin Türkiye'den görünen yüzünde kaldırmak çok hızlı yapılabilecek bir şeydir. Abant'ta Ankara Barosu, Türkiye Bilişim Derneğinin öncülüğünde yapılan toplantıda bu gündeme gelmişti. Bu yönde sivil toplum hevesli, ama kamu henüz alışkanlıklarını kıramıyor.
Uzun Vade: İfade Özgürlüğü ve özgür birey temelli çözüm
AB'ye katılmayı hedefleyen bir Türkiye'nin interneti matbaada olduğu göz ardı etme lüksü yoktur. Bu nedenle ifade özgürlüğü ve özgür bireyi temel alan çözümler peşinde koşmalıyız. Toplumun ve özellikle kamu yönetiminin yasakçı refleksten kurtulması vakit alacaktır. Demokratik bir ülkede devletin tüm vatandaşları zararlı ve kirli bilgiden koruması söz konusu olamaz. Neyin kirli, neyin temiz olduğunu vatandaş özgür ifadesi ile karar verecektir. Devletin, vatandaş adına karar verdiği toplumlar otokratik ya da faşist devletlerdir. Devletin vatandaşı bilgilendirmek, bu konuda kendini koruyacak, kendi kararın yardımcı olacak araç, ortam ve olanakları sunması anlamlıdır. Sivil toplum kuruluşlarının yeşermesini teşvik edebilir. Zararlı içeriği, vatandaşın bilgisayarı/cep telefonu düzeyinde tespit edecek, engelleyecek araçların gelişmesini teşvik, bu konuda yarışmalar yapabilir, alternatif araçların ücretsiz dağıtılmasını teşvik edip, sağlayabilir.
İnternet Uluslar arası ve çok hızlı değişen bir araç, ortam ve yapılar topluluğudur. Uluslararası camia ile birlikte, özgürlükçü ve bireyi esas alan bir felsefede bu gelişmelere yaklaşmalı, kısa vadeli reflekslerle değil uzun vadeli insanlığın geleceğini esas almalıyız. Bu kapsamda hukuk camiasına yönelik bilişim kültürünü vermek, bilişim dünyasına hukuk kültürünü vermek, bu iki camiayı sosyal bilimcilerle birlikte interneti nasıl geliştiririz, demokrasimizi ve toplumsal kalkınmamızı nasıl hızlandırırız konularını tartışan, çözüm arayan ortamlar oluşturmalıyız. İnternetden korkan bir refleksin ürünü olan 5651'i kaldırıp, yönetişim ilkeleri ile ilgili tüm tarafların katılımı ile özgürlüğü temel alan düzenlemelere gitmeliyiz. İnternet Yaşamdır ! (MA/EK)