Terörün uluslararası veya küresel yapısını tanıdığımızı söylemek mümkün değil. Burada bizi bekleyen tehlike, çarçabuk İsrail'in belirlediği ve Amerika Birleşik Devletleri!nin (ABD) uyguladığı terörle mücadele konseptine medyun olacak olmamız.
Türkiye'nin ABD tarafından "cephe ülke" olarak nitelendirilmesi bu konseptin sonucudur. Zira bu konsept terörle mücadeleyi sadece askerî yöntemlere indirger ve sorunların temelini görmezden gelir, sonuçta da bugün Irak'ta olduğu gibi daha fazla terörist çıkartır ortaya.
Trevi çeşmesi esintisi
Bu tehlikeyi Avrupa Birliği ile işbirliğine giderek dengelememiz mümkün. Başbakan geçen gün "Teröre karşı Avrupa Birliği'nden dayanışma ve kararlı tutum bekliyoruz" dedi.
Bu temenninin hayata geçirilmesi gerekiyor. Avrupa'nın adalet ve içişleri konularında 30 yıla yaklaşan bir işbirliği söz konusu.
Bu işbirliği 1976'da, Roma'daki meşhur çeşmeden esinlenerek Trevi Grubu adı altında terörizmle mücadele amacıyla başladı zaten. 1993'e kadar sabit bir yapıya sahip değildi, Kasım 1993'te Maastricht Antlaşmasının yürürlüğe girmesiyle işbirliği birçok adlî ve polis konularına yayıldı.
"Terörizm" yeni yapılanma içinde "Polis İşbirliği", "Uyuşturucu ve Organize Suçlarla Mücadele", "Gümrükler" ve "Europol"ü kapsayan grubun adı oldu.
Ortak Para veya Ortak Tarım Politikasının aksine Adalet ve İçişleri konularında işbirliği federal politika değildir, hükümetler arası işbirliği mekanizmasıyla çalışır.
Şimdi aday Türkiye'nin istemesi gereken bu mekanizmaya resmen dahil olmaktır. AB eğer dayanışmada ciddî ise aday dahi olmayan Fas'ın bile zaman zaman bakan seviyesinde katıldığı adalet ve içişleri konularında işbirliği mekanizmasına Türkiye'yi dahil etmeli ve bu konudaki kararı 13 Aralık'ta İtalya dönem başkanlığını noktalayacak devlet ve hükümet başkanları zirvesinde beyan etmelidir.
Bu girişimin ülkenin üyelik sürecine yapacağı katkı ise aşikardır. (CA/NM)