Avrupa Konseyi (AK) Aileden Sorumlu Bakanlar Konferansı'nın Haziran 2009'da Viyana'da yapılan toplantısında, "farklı aile formlarında yetişen çocukların haklarına ilişkin" düzenlemeler ele alındı.
Toplantıda Türkiye'yi Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf temsil etti.
Deklarasyonda yer alan "farklı aile formları" tanımının eşcinsellerin evlat edinmesinin önünü açabileceğini öngören Türkiye, Avrupa Konseyi'ne gönderdiği yazıda "Ülke olarak eşcinsel evliliği kabul etmediğimiz gibi eşcinsel aile ebeveynlik kurumunu da kabul etmediğimizi belirtmek isteriz" dedi.
Avrupa Konseyi Türkiye'nin görüşünü dikkate aldı. Deklarasyonda yer alan "Bugünlerde aile, farklı yaşam biçimleri düzenlemelerini ifade etmektedir ve Avrupa'daki çocuklar, çocuğun hayatı süresince değişebilen farklı aile formları içerisinde büyümektedir" maddesine "bu aile formlarının ülkeden ülkeye farklılık göstermekte olduğu" ifadesi eklendi.
Tek yükümlülük istihdam alanında
Türkiye devleti Avrupa Birliği (AB) ve AK'nin LGBTT (lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel) bireylerin hakları konusunda yaptığı açık düzenlemelerin hiç birine katılmıyor.
LGBTT hakları konusunda henüz AB ve AK düzeyinde tüm ülkeleri bağlayıcı düzenleme bulunmadığı için Türkiye'nin şerh koyması şimdilik yaptırımla da karşılaşmıyor. Yalnızca cinsel yönelim ayrımcılığı konusunda AB Komisyonu'nun düzenlediği 27 Kasım 2000 tarih ve 2000/78/EC sayılı İstihdam Eşitlik Direktifi söz konusu. AB Komisyonu, bu direktifle istihdam alanında bir yasak getiriyor. Bu nedenle Türkiye'nin er geç istihdam alanında cinsel yönelim ayrımcılığını yasaklamakla yükümlü olacağı öngörülebiliyor.
Fiili durumu değil temel hak ve özgürlükleri engelliyor
Ancak AB ve AK'nin, aile alanında aldığı, ülkeleri bağlayıcı bir karar yok. Zaten Türkiye, AB'ye tam üye olmadığı için bu tip kararlar alınırken müdahale edemese de AK'ye tam üye olduğu için şerh koyarak bağlayıcı kararlar alınmasını engelliyor.
Türkiye bu tip şerhler koyarken LGBTT bireylerin de aileleri olduğunu, fiilen kendi aile formları içinde yaşadıklarını görmezden geliyor.
AB ve AK ise bu konuda yasal düzenleme yapmayarak fiili durumu değil fiilen aile olarak yaşayan LGBTT bireylerin temel hak ve özgürlükler de dahil olmak üzere yasal haklarından faydalanmasını engellemiş oluyor.
Kuşkusuz ki meselenin ayrımcılık açısından ele alınması gerekiyor. Anayasada her vatandaşın eşit olduğu düzenlenmişken, aile konusuna gelince eşitliğe aykırı düzenleme yapılabilmesi, AB ve AK ile imzalanan sözleşmelere değil anayasanın kendisine aykırıdır zaten. Bu hukuka aykırılığa yeterince karşı çıkılamadığı için hukuka aykırılık sürdürülebiliyor.
Nedir bu Türk aile yapısı?
Uluslar arası alanda da mahkemelerde de LGBTT bireyler aleyhine uygulamalar sürekli "Türk aile yapısına uygun olmamakla" gerekçelendirilmeye çalışılıyor. Nedir bu Türk aile yapısı? Anayasada ve kanunlarda bu yapının bir tanımı yok. Türkiyeli LGBTT bireyler de Türkiyeli ailelere sahip. Kimi işaret ediyor "Türk aile yapısı" tanımı? Heteroseksüel olan ve heteroseksüel bireyler yetiştiren aileleri mi? Öyle ise bunun açık tanımının yapılması gerekir. Aksi takdirde Türkiyeli herkesin aile yapısı Türk aile yapısı demektir.
Mesele LGBTT bireylere gelince ahlak timsali kesilen, "Ahlakımız elden gidecek, Türk aile yapısı bozulacak" diye endişelenen kesimlere Türkiye'de kadınlara ve çocuklara yönelik yoğun cinsel istismar ile ensestin nereden geldiğini sormak gerek.
Korunmaya çalışılan ahlak ve aile yapısı kadın ve çocukların cinsel şiddet de dahil her türlü şiddet biçimine maruz kaldığı bir yapı. Bu ikiyüzlü ahlakla toplumu kandırmaya çalışmak yerine, şiddet içermeyen birey davranışlarının tanındığı bir hukuk sistemi yaratmaya çalışmak dünyadaki gelişmelere daha uygun bir durum. Ki AB ve AK'nin yasal düzenlemeleri bu doğrultuda seyrediyor.
Türkiye düzenleme yapsa da yapmasa da Türkiye vatandaşları da dünyadaki gelişmelere uygun şekilde gelişiyor. Bu haliyle kanunlar toplumun gerisinde kalmış oluyor, başka da bir sonuç oluşmuyor. Bu anlamda her alanda ayrımcılığı ortadan kaldıracak yasal düzenlemeleri er ya da geç Türkiye de yapmak zorunda kalacak. (YÖ/BB)